“Bu memleket tarihte Türk’tü; bugün Türk’tür ve Türk kalacaktır.’’
                                                      (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923)

(Malazgirt’i, Çaldıran’ı, Çanakkale’yi, Sakarya’yı, Lozan’ı bizlere yaşatan aziz şehitlerimizle, bizi ‘Ümmetlikten’ kurtararak, ‘Millet’ yapan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile kahraman silah arkadaşlarının; ‘İsimsiz Yiğitlerin’, fedakâr analarımızın’ ve istiklalimizi taçlandıran nice 30 Ağustosların anısına.)
   
‘’ Ey uğruna yüzyıllar savaştığımız sancak,
         Türk’ün dileği seni yaşatmak ancak…
                Senden gayrı kimseye gönül verir mi zafer?
                         Tarihler tanır seni, hep cenklerde muzaffer.’’
 
 30 Ağustos tarihinin milletimiz ve ülkemiz için çok özel bir anlamı vardır. Her 30 Ağustos’ta; Türk Milleti’nin istiklal mücadelesinin taçlandırıldığı o zafer anını hatırlar, bu kurtuluş ve özgürlük tarihine önderlik eden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, kahraman silah arkadaşlarını ve bu büyük zaferde; vatan toprakları için ay yıldızlı şanlı bayrağımızın gölgesinde seve, seve hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi, bir kez daha minnet ve şükran duyguları ile anarız.
 Her 30 Ağustos gelince çok önemli bir an daha canlanır gözümüzde, kalbimiz heyecanla çarpar onları görünce.
 O gün, mazisi zaferlerle dolu Türk Silahlı Kuvvetlerine nasp edilecek olan subayların ve yakınlarının gurur günüdür.
 Aynı zamanda da yüce Türk Milleti’nin; sinesinden çıkardığı Teğmenlerine, bu aziz vatanı emanet ettikleri ilk gündür o gün.
  Türk Milleti’nin göz bebeği olan Harp Okullarımızdan mezun olan binlerce vatan evladı taktıkları ‘ Teğmen ‘ rütbesinin onuru ile ‘Ata’ yadigârı ve savaş meydanlarının sembolü olan kılıçlarını kuşanarak ‘Türk Milleti’nin’ huzuruna çıkarlar.
 ‘Vatan ve vazife uğruna gerektiğinde seve, seve hayatlarını feda edeceklerine‘ dair ettikleri yeminin onurunu ve takmış oldukları ilk yıdızın gururunu; ‘Ulusu’ ve ‘Devleti’ ile paylaşırlar.
    47 yıl önce ‘Evrenin Sonsuzluğundan’ gelen ilk yıldızımı taktığım o çok önemli anı hala dünmüş gibi hatırlıyor, Yüce Türk Milleti’nin bir mensubu olduğum için Allaha şükrediyorum.
 Ama ondan da önemlisi öyle bir anı daha hatırlıyorum ki! İşte o anın görüntüsü ve bu görüntünün yiğit sesi; milletimizi ve devletimizi bölmek ve ayrıştırmak isteyenlere; türlü açılımlarla ortaya konulan bilinen çözümlerin, dönüşümlerin ne anlama geldiğini anlayamayacağımızı düşünerek âlemi enayi, bu teslimiyetleri görmez sananlara en iyi cevap olacaktır diye düşünüyorum.
 O da; binlerce Teğmen’in, Türk Milleti’nin onur ve gurur timsali ‘’Ay Yıldızlı Şanlı Sancağımızın’’devir teslim töreninde, etmiş oldukları yemindir.
 Bu yemin; bizi, biz yapan birlik ve beraberliğimizi, şehitlerimizin kanları ile sulanarak yoğrulan toprak ana’nın nasıl vatan olduğunu anlatır…
   Bu yeminin her kelimesi,’Türk Milletinin’ mührünü taşır. Bu yemini; milletinin huzurunda, ‘Bayrak, Silah ve Kader Arkadaşlığı’ birlikteliğiyle yapanlar, ülkemizin iç ve dış tehdit odaklarına ve onların işbirlikçilerine, korkusuzca seslenirler.
  Çünkü bu edilen yeminin içinde gerektiğinde, vatan ve vazife uğruna seve, seve ölüme gitmek de vardır; tıpkı kendilerinden önce ki yiğitlerin yaptığı gibi.
 Günümüzde, ülkemizin üniter yapısını ve yüce Türk Milleti’nin birlik ve beraberliğini tehdit eden ve bu tehditi değişik isimlerle etiketlemeye çalışan dış ve iç güçlere, kimi siyasetçilere! Dayatılmaya çalışılan ve ABD patentli olduğu artık herkesçe bilinen senaryolara, bu senaryolara güvenen kimi aktörlerin, İmralı canisinin, yılanın başının ve de meclisteki uzantılarının; ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğünü, neden bozamayacaklarının cevabı; aşağıdaki yeminin içeriğinde mevcut olup;
 Bu yemini yapanların ne demek istediğini, Türk Milletine nasıl bir söz vermiş olduklarını herkesin bilmesini ve bir kez daha okumasını öneririm.
 İşte, milletimizin sinesinden çıkan o genç Teğmenlerin sesi:
 ‘’ Harbiyelim:
    Mukaddes ‘Alay Sancağının’ nöbet sırası sende. Rengi, mübarek ecdat kanının rengidir. Kumaşı, ‘Şehit’ tenidir. Pırıltısı, zaferin ışıltısıdır. Ay Yıldızı, hürriyet ve istiklaldir. Yazısı, kahramanlık ve fazilettir. Gönderi milli iradedir. Sırması, şeref ve mesuliyettir. Bütün bunlar, ‘Türk Milletinden’ sana emanettir. Bu büyük emaneti sana teslim ediyorum. Demir bileğinle onu sımsıkı kavra. Kanının son damlasına kadar daima yükseklerde tut. Onu, senden sonra sağ kalana teslim etmedikçe son nefesini vermeyeceksin. Bu sancak, nesiller boyunca ve ebediyyen elden ele verilerek daima göklerde dalgalanacaktır. Sancak nöbetçiliği, nöbet hizmetlerinin en şereflisi ve en kutsalıdır. Bu şanlı sancağı, teslim aldığım gibi lekesiz, tertemiz sana teslim ettiğimin işareti olarak öpüyor ve teslim ediyorum. Kutlu ve uğurlu olsun.
  Teğmen’im:
  Namusum üzerine ant içerim ki, Bu mukaddes nöbetimin devamınca gözümü, bir saniye olsun ondan ayırmayacağım. Sancağımı canımdan aziz bilip onu daima yükseklerde tutacağım. Renginin bedeli, kanım olsun. Pırıltısının bedeli, canım olsun. Ay Yıldızına, varlığım feda olsun. Yazısını, vicdanımda tertemiz saklayacağım. Gönderini, milli imanımla sımsıkı tutacağım. Sırması iman dolu göğsümde namus, çökmez omuzlarımda en şerefli sorumluluk olarak kalacaktır. Bu sancağı benden sonra sağ kalana teslim etmeden ölmek bana haram olsun. Nöbetimi bir ibadet vecdi içinde tutacağım. İçtiğim bu ant’a bağlı kalacağımın işareti olarak onu öpüyor ve teslim alıyorum…’’
  Şimdi bu satırlar aracılığı ile bu vatan topraklarının bütünlüğüne, milletimizin birliğine, beraberliğine göz dikerek türlü çözümlere bel bağlayan ve bu değerleri yok etmek adına türlü odaklardan medet umanlara seslenmek istiyorum:
 Siz nasıl bir muazzama ile karşı karşıya olduğunuzu görmez ve bilmez misiniz? ’’Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı, hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlarıdır.’’ (4. Ekim.1932) diyen; Büyük Önder Atatürk’ün, bu veciz ifadesinden de mi bir şey anlamazsınız?
  Ya da:
  Hadis-i Kutsi’nin şu mukaddes ayeti de mi bir şey ifade etmez sizin için? ’’ Yüce Allah Buyurdu ki: Benim Bir Ordum Vardır, Onlara Türk Adını Verdim, Doğuya Yerleştirdim, Âleme Düzen Ve Adalet Sağlamaya Memur Kıldım.’’( Divanı Lügat-it. Türk sayfa 292 İstanbul 1333.)
    Hala anlamadınız mı? O zaman yaşadığınız bu toprakları vatan yapan Şehitlerimizin ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’ümüzün sesi ile bir kez daha dinleyin:
 ‘’ Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır. (1923) ‘’ Memleket mütesait ( gelişen, yükselen ) bir birliğe muhtaçtır. Alelade politikacılıkla milleti parçalamak hıyanettir’’( 1925)
  Eğer Büyük Önder Atatürk’ün bu söyleminden de bir şey anlamadınız, ya da anlamamazlığa geliyorsanız!
 O zaman tarih sayfalarına bir kez daha bakınız, Türk Milletinin vatan ve bayrak sevdasının ne demek olduğunu; birlik ve beraberlik içinde tüm güçlükleri nasıl aştığını daha iyi anlarsınız.
 Her 30 Ağustos’ta, tören alanından geçen ‘sancağım boyun eğmez’ sadece selam verir. Özlemi giderek artan, her geçen gün biraz daha aradığımız: ‘’O Gök Gözlü Sarı Yeleli Bozkurt’a.’’
Tarihine, milletine olan sadakati, onuru, gururu ve etmiş olduğu yeminin kutsallığıyla.
  30 Ağustos. Zaferimizin 92’inci yıl dönümünü en içten duygularımla kutlar, istiklalimizi taçlandırmak adına hayatlarını feda eden şehitlerimizin aziz hatıraları önünde minnet ve şükran duygularıyla eğilirken;
 Bu zafer günümüzün anısına hazırlamış olduğum yazımı, Yüce Türk Ulusunun sinesinden çıkan Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin; yani o mukaddes ‘Peygamber Ocağının’, bir zamanlar kışla kapısından verilen bir mesaj ile bitirmek istiyorum:
                                       
                                       ‘’ Üzerimize kılıç çekilmedikçe,
                                             Vatanımıza girilmedikçe,
                                             Milletimiz cefa çekmedikçe,
                                            Bizden kimseye zarar gelmez…’’

                         ‘’ Korkma Sönmez Bu Şafaklarda Yüzen Al Sancak’’

                                           ‘’  Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’