12 Mart 1921 yılı İstiklâl Marşı’mızın kabul edildiği yıldır. Türk Milleti’nin “istiklâli ve istikbali” için verdiği “Millî Mücadele’nin” en güzel anlatımını Mehmet Akif Ersoy “İstiklal Marşı’nda” anlatmıştır. Çünkü bu ilahi mücadele de; henüz 15’inde cepheden cepheye koşanların, aynı cephelerde savaşan kardeşlerin, aynı siperler de düşmana karşı çarpışan baba ve oğulların hikayesi vardır. Bu ilahi mücadelenin yüzlerce hikayesinde birisi vardır ki; yıllarca Türk Milleti’nin hafızasında silinmemiştir. İşte İstiklâl Marşı’mızın yazılmasına vesile olan yüzlerce hikâyeden birisi Mehmet Çavuş ve oğlu İsmail’in hikayesi: 

“Nasıl da sevinmiştir, Mehmet Çavuş: “Müjde! Oğlun oldu,” ediklerinde. 

Babasının adını verir oğluna. Hep öyle değil midir, zaten Anadolu’da? Doğan çocuğa baba, ana, kardeş isimleri verilmez mi? Geçmişi geleceğe taşımak istememizden, tarihimizden, köklerimizden, değerlerimizden kopmak istemediğimizden belki…

Balkan Savaşları başlayınca askere alınır, memleketine dönemeden Çanakkale’ye gönderilir. Oğlu İsmail’de boylu poslu bir yiğit olmuştur artık. Yaşına bile bakmadan boyu posu, yiğit görünüşü olması nedeniyle askere alınır, o da Çanakkale’ye gönderilir. Geride bıraktıklarını düşünmeden hep ileriye saldırmaktadır askerlerimiz. Belki de geride bıraktıklarını düşünmek istemediği için hiç bakmaz arkasına… Yine hücum sırasıdır. Bir çizgi şeklinde siperlere doğru ilerlerler. Mehmet Çavuş, alayın sancaktarıdır. Gururla en önde sancağı taşımaktadır. Balıkesirlilerin olduğu alay yanında geçerken bağırarak sorar:

İçinizde İsmail Çavuş var mı?” İsmail, sesinden tanır babasını.

“Baba! … Buradayım.”

Oğlunu görünce şaşırır. Gururlanır. Ama alay yürümeye başlamıştır ve beklememelidir. Seslenir tekrar oğluna:

“İsmail’im… Siperde kal… Ben gelir seni bulurum, der ve alayla birlikte yürüyerek gözden kaybolur.

Savaş bütün şiddetiyle başlamıştır yeniden. Hem savaşır, Mehmet Çavuş; hem oğlunu, İsmail’ini, düşünür. Bebekliği, çocukluğu gelir aklına. O minicik İsmail büyümüş, yiğit bir delikanlı olmuş, babasıyla aynı cephede silah tutmakta, dünyaya kafa tutmaktadır. Siperlere dönüldüğünde oğlu ile beraber gelen hemşerilerinden birisi:

“Mehmet Dayı oğlun İsmail seni çağırıyor,” der.

Mehmet Çavuş apar topar fırlar siperden İsmail’i bulmaya gider. Bakar ki İsmail’i, biricik oğlu, yerde yatmaktadır… İlk süngü savaşında şehit düşmüştür.

Diz çöker İsmail’inin, şehidinin başucuna, alır kanlı başını dizine… “Büyümüş de bir de asker mi olmuş benim yiğidim?..” “Kocaman olmuş görmeyeli…”  Yüzünü, kaşını, gözünü inceler İsmail’in. Beşikteyken başına oturup tebessümle seyrettiği yavrusunun bıyıkları da çıkmaya başlamıştır yeni yeni… Mendiliyle siler oğlunun yüzündeki kanları… Beşikteyken de uykusunda gülümserdi İsmail. O gülücükleri yeniden görür gibi olur şehit oğlunun yüzünde. Eğilir öper oğlunu, tekrar tekrar öper. Basar bağrına yılların hasretiyle. Canlıymış gibi konuşur onunla, gâh gülerek, gâh ağlayarak.

Kendine gelir bir süre sonra. Artık oğlunu sargı yerine götürmesi gerekmektedir. Alır kucağına aslan parçasını, tepelerin ardındaki sargı mahalline taşır.

Bir kenara koyar, ağlaya ağlaya geri döner. Akşama doğru bir kere daha görmek için İsmail’ini, sargı yerine gider. Bir de ne görsün, her yerde dağ gibi yiğitler yatmakta, hepsi birbirine benzer, hepsi birer İsmail… Utanır sadece İsmail’ine ağladığına, hepsi için ciğeri parçalanır, iç yanar alev alev! “Hiç olmazsa gömülmelerine yardım edeyim!..” İsmail’lerini tek tek kucaklar, taşır açılan toplu mezara götürür yatırır dualarla, bir baba şefkatiyle; İsmail’ini taşıdığı gibi…Bütün şehitler onun oğludur!...  Artık İsmailler vatanın bağrındadır. Hem onlar vatana emanettir, hem de vatan onlara…,

Çünkü onlar; Trablusgarp’ta, Balkan Savaşların da Birinci dünya Savaşı’nda ve İstiklâl Savaşı‘nda; “ezan susmasın,” “bayrak solmasın” diye “İstiklâllerine ve istikballerine” sahiplenmişlerdi. Ne mutlu ki; bugün onların torunları Afrin’de yine aynı destanları yazmaya devam etmektedirler. Çünkü o kahraman şehit ve gazilerimiz dün olduğu gibi bugünde; artık onlardır; “istiklâlimizin sahipleri!..”