Bugüne kadar Batılıların İran konusundaki isteklerine kendi çıkarları doğrultusunda yanıt veren Türkiye, İran ile olan ilişkilerini “iyi komşuluk” çerçevesinde sürdürmeye kararlıdır. ABD ve ortaklarının İran’ı Ortadoğu denkleminin dışına savurma gibi bir karar almaları durumunda, Türkiye, çok ciddi bir sınavdan geçecektir. Türkiye’nin, tarihin akışını etkileyecek çok ciddi kararlar alması gerekecektir. 

Ortadoğu’da Türkiye’yi görmezden gelerek bir denklem kurmak mümkün olmuyor. Allah yardımcımız olsun.

ABD, Ortadoğu’da zora girdikçe, zamanın kendi lehine işlemesini sağlayacak bir takım gelişmelerin önünü açıyor. ABD gibi emperyalist ülkelerin uzun zaman kalmayı hedefledikleri bölgelerde uyguladıkları en bildik ve en etili yöntem, kontrollü bir kaos ortamı oluşturmaktır. Kontrollü kaos ortamına sürüklenen hedef ülkeler, kendi iç sorunlarına yoğunlaşmak durumunda kaldıklarından, geleceklerini karatacak asıl büyük tehlikeyi göremiyorlar. 

Ortadoğu siyasi haritasını kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda yeniden düzenlemek üzere kurguladığı Körfez Savaşı’yla (1991) birlikte bölgeye çöken ABD, Rusya ve İran’ın BOP’un hedeflerine karşı çıkmaları nedeniyle, Suriye’de kayaya toslamıştı. Eğitip donattığı PKK uzantısı YPG ile yaptığı işbirliği de, ABD’nin, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak bir terör kuşağı oluşturmasını sağlayamadı. Son gelişmeler nedeniyle, kırk yıllık müttefiki Türkiye’nin de Rusya ile İran’ın yanında yer alması, ABD’yi Ortadoğu konusunda yeni denklemler oluşturmaya yönlendirdi.  

ABD’nin Suriye’de saplanıp kalmasının nedenlerini irdeleyen uluslar arası ilişkiler uzmanları, Rusya ve İran’ı Ortadoğu denklemi dışına savurmayı da hedefleyen ABD’nin izlediği Türkiye politikasının çok yanlış olduğunu savunuyorlar. Aynı uzmanlar, İran’ın, Suriye krizinin başladığı 2012’den bu yana Ortadoğu’da giderek genişleyen nüfuzunun kontrol altına alınmasının, hem ABD’nin çıkarları hem de İsrail’in güvenliği açısından, Rusya’nın Suriye’de daimi üsler edinerek Akdeniz’e inmiş olmasından daha önemli olduğunu belirtiyorlar. 

Trump’ın yönetim kadrosunda yaptığı son değişiklikler, her iki ABD’nin de bu öğütler doğrultusunda politika oluşmaya başladıklarını gösteriyor. Trump’ın kadrosuna aldığı yeni şahinlere göre, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturma çabasında olan İran, Çarlık Rusyası’nın hayallerini gerçekleştirip Suriye’nin Tartus ve Hymemim üslerine yerleşerek Akdeniz’e inen Putin Rusyası’ndan daha tehlikeli. 

ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Tillerson da, Standfor Üniversitesi’nde verdiği bir konferansta, ABD’nin Ortadoğu’da kalma zorunluluğunu İran’ın oluşturduğu Şii Kuşağı ile ilişkilendirmişti. Tillerson, aynı konuşmasında ABD’nin, Türkiye’nin karşı çıkmış olmasına rağmen, Suriye’de YPG ile işbirliği yapmasının başlıca nedeninin de İran’ın Ortadoğu’da oluşturduğu nüfuz alanlarını kontrol altına almak olduğunu söylemişti. 

Trump’ın Tillerson’ın yerine atadığı Michael Pompeo, CIA Başkanlığı’na atanması dolayısıyla yaptığı konuşmada, İran’la yapılan nükleer anlaşmaya karşı olduğunu belirtmiş ve “Dünyanın bir numaralı terör destekçisi bir ülkeyle yapılan bu anlaşmanın iptal edilmesini sabırsızlıkla bekliyorum” demişti.  Trump da, Tillerson’ı görevden almadan önce İsrailli Haaretz gazetesine yaptığı açıklamada, ABD-İran ilişkilerinin yakın bir gelecekte gerilebileceğini ima etmişti.

ABD’nin, İran’ın Ortadoğu’da oluşturduğu nüfuz alanlarını YPG ile elele vererek kontrol altına alamayacağını görebilmek için uzman olmak gerekmiyor. ABD’nin, İran’ın nüfuzunu dizginlemenin yanı sıra, bölgede uzun soluklu mezhep savaşlarına kapı aralayacak hazırlıklar içinde olduğu biliniyor. Bu tehlikeli gelişmeleri, yeri geldikçe, yazılarımızda hep vurgulamıştık. Suudi Arabistan önderliğinde kurulan İslam Ordusu, ABD ile yapılan 600 milyar dolarlık silah anlaşması, ABD Başkanı Trump, Suudi Kralı Selman ve Mısır Cumhurbaşkanı General Sissi’nin Riyad’da kılıç dansı gösterileri, kristal kürede dünyanın falına bakma pozları… bu yöndeki hazırlıkların medyaya yansıyan yönleriydi.

ŞAHİNLER İŞBAŞINDA

Trump’ın İsrailli Haaretz gazetesine yaptığı açıklamalar, Washington’da Netanyahu ile gerçekleştirilen görüşmelerin içeriğinin kamuoyuna yansıtılmasıydı. ABD’nin İran’la yaptığı nükleer anlaşmanın iptal edilmesine şiddetle karşı çıkan Tillerson’ın Dışişleri koltuğunda daha fazla oturamayacağı anlaşılmıştı. Çünkü, İran’la yapılan nükleer anlaşmanın bozulmaması konusunda ısrarcı olan Tillerson’ın bu tutumu, ABD-İsrail ilişkilerini çok olumsuz etkiliyor, ABD yönetiminde bölünmelere neden oluyordu. Ve Tillerson esas işi oln petrol kuyularının başına gönderildi. 

Trump’ın İran’ı frenlemeye yönelik hazırlıklar bağlamında Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturttuğu Michael Pompeo da, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na Korg. H.R. McMaster’ın yerine atadığı John Bolton da şahin kimlikleriyle tanınan isimler. İkisi de ABD’yi İsrail’in güvenliğinden birinci derecede sorumlu tutan Avenjelik bir inanca sahipler. 

ABD yönetiminde yapılan bu değişiklikler paralelinde Türkiye-İran ilişkilerinde zorlu bir sürecin başlayacağı anlaşılıyor.  

Trump, bu aşamadan sonra, Obama’nın aksine, yumuşak güç politikasının sonuç alıcı olamayacağına inanmış görünüyor. Bu nedenle, daha sert ve sonuç alıcı bir politka izlemeye hazırlanıyor. Tillerson’ın ve Korg. H.R. McMaster’ın değiştirilmesi bu yöndeki hazırlıkların görünün yüzü. Trump, M. Pompeo gibi bir şahin pençesiyle, Barack Obama döneminde İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın iptalini hedefliyor. 

Köklü bir devlet geleneği ve deneyimi ve çok güçlü uluslar arası bağlantıları olan İran’ı Ortadoğu denklemi dışına savurmayı hedefleyen bu operasyonun sancısız yapılabilmesi mümkün değil. Çünkü, bu yönde yapılacak bir operasyon yalnızca İran’ı değil, bölgesel ve küresel aktörleri de yakından ilgilendirmektedir. 

ABD yönetimine şahin kadronun atanmasının hemen ardından Çin’in, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini F-35 A jetleriyle vurmaya hazırlandığına ilişkin açıklaması çok dikkat çekicidir. Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda çok ciddi kaygıların oluşmasına neden olan bu açıklama, 65 ülkeyi Yeni İpek Yolu Projesi’yle karadan ve denizden birbirine bağlamayı hedefleyen Çin’in, en büyük enerji tedarikçisi olan İran’la yakından ilgilendiğinin göstergesidir. 

İsrail’in, Çin’in haber verdiği şekilde bir adım atması, Cehennem’in kapılarının hiç beklenmedik bir anda sonuna kadar açılıvermesine neden olabilir. Bugüne kadar dini bir söylem olarak anılan Armageddon Savaşı’nın gündeme gelmesine neden olacak çatışmaları ya da uzun soluklu bir mezhep çatışmalarını tetikleyebilir. 

Bu konuda kaygılar giderek artıyor. Çünkü, İran’ın, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturmasından ve Yemen’de yeni keşfedilen petrol alanlarında nüfuz bölgeleri elde etmesinden büyük kaygı duyan Suudi Arabistan, tarihte yaşananları bir kenara iterek, İsrail’le işbirliği yapmaktadır. Suudi Arabistan önderliğinde kurulan “İslam Ordusu”nun İsrail’le birlikte İran’ın karşısına dikilmesi bölgedeki dengeleri de tarihi yaşanmışlıkları da altüst edeceğinden, bölgesel ve küresel aktörlerin bu çatışmanın dışında kalmaları mümkün olamayacaktır. 

TÜRKİYE NEREDE DURACAKTIR?

İran’ın Şii milis güçlerinin M1A1M tanklarıyla donatılması, kısa menzilli balistik füzeler ve Mohajer-6 İHA’lar uçurması, Suriye’deki askeri varlığını genişletiyor olması, bir ara Türkiye’yi “Suriye’nin davetsiz misafiri” ilan eden İran’ın Şii Kuşağı’nı kalıcı yapabilme çabası olarak değerlendiriliyor. 

Geçtiğimiz günlerde İran’ın Irak’taki vurucu güçleri olan Harekat Hizbullah El-nujaba ile Asain Ehl el-Hak, Irak Hükümeti’nden, ABD tarafından kurulan “Irak-Terörle Mücadele Servisi” (ICTS)’nin dağıtılmasını ve elemanlarının sınırdışı edilmesini istemişti. Bu da İran’ın Irak’ta ne kadar etkili olduğunun bir göstergesiydi. İran’ın, Irak yönetiminde ne kadar etkili olduğuna ilişkin bir başka örnek de, yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimi olan Kerkük’ün İranlı milis güçlerinin desteği ile yeniden Irak’ın kontrolüne geçmiş olmasıdır. İlk bakışta sevindirici gibi görünse de, bu haberin arka planında, İran’ın Kerkük petrollerinden pay almakta olduğu gerçeği can sıkmaktadır.

ABD’NİN YENİ İRAN DOSYASI

Başkan Trump’ın yönetimde yaptığı son değişiklikler ABD ile İran arasında sonu nereye varacağı kestirilemeyen yeni bir sayfanın açılması demek oluyor. Bir tarafta İran’ın demografik ve ruhani yapısı, bölgedeki Sünni Müslüman ülkelerle ve Yeni İpek Yolu Projesi’yle 65 ülkeyi birbirine bağlamayı hedefleyen Çin ile olan ilişkileri, oluşturduğu Şii Kuşağı’nın kalıcı olmasını sağlama çabaları, diğer tarafta ABD/İsrail’in İran’ı Ortadoğu denklemi dışına savurma kararlılığı bölgede çok olumsuz gelişmelerin yaşanmasına neden olabilir. 

Bu gelişmeler dünya barışının ciddi olarak tehlikeye girmesine de neden olabilir. Çünkü, uzun bir ayrılık döneminden sonra ABD ile İngiltere’nin yeniden yakınlaşmaları, küresel güç dengelerinde yeni oluşumların meydana gelmesine neden oluyor. 

ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail cephesinin hep birlikte İran’ı hedef almaları halinde, bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye olacaktır. Türkiye, güney sınırları boyunca kendisini kuşatacak bir “Terör Kuşağı”na olduğu gibi, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanacak bir “Şii Kuşağı”na da sıcak bakmamaktadır. 

Türkiye ile İran arasındaki iyi komşuluk ilişkileri yüzyıllardır titizlikle korunmaktadır. Astana Süreci’nde Rusya ve İran’la birlikte hareket eden Türkiye’nin YPG konusundaki tutumu da İran’la örtüşmektedir. Bir ara Türkiye’yi “Suriye’nin davetsiz misafiri” ilan eden İran, açıkça destek vermemiş olsa da Zeytin Dalı operasyonları sırasında olumsuz bir şey söylememiştir. 

Bugüne kadar Batılıların İran konusundaki isteklerine kendi çıkarları doğrultusunda yanıt veren Türkiye, İran ile olan ilişkilerini “iyi komşuluk” çerçevesinde sürdürmeye kararlıdır. ABD ve ortaklarının İran’ı Ortadoğu denkleminin dışına savurma gibi bir karar almaları durumunda, Türkiye, çok ciddi bir sınavdan geçecektir. Türkiye’nin, tarihin akışını etkileyecek çok ciddi kararlar alması gerekecektir. 

Ortadoğu’da Türkiye’yi görmezden gelerek bir denklem kurmak mümkün olmuyor. Allah yardımcımız olsun.