Gün geçmiyor ki, gazetelerde acı bir haberle karşılaşmıyalım! 

     Karısını sudan sebep ve bahanelerle öldüren öldürene! 

     Tabii ki hiçbir şekilde kimsenin  -kadın veya erkek olsun-  kimseyi öldürmeye hakkı yok.

     Ayrılmış eşini katleden katledene! 

     Cehalet dizboyu!

     Erkeklerimiz; erkek yapısına gölge düşürdükçe düşürüyor!

     Masum kadınların kanına girerken, kendilerini ebediyyen cehennemlik yaptıklarının farkında bile değiller!

     O maktûle / öldürülen masume kadınların âhlarının yerde kalacağını mı sanıyorlar?

     Kendilerinden âheste âheste çıkacağını hiç mi hiç akıl etmiyorlar!

                                    Yirmi birinci asırda bu ne vahşet bu ne cür’et Ya Rabbi

                                   Elbette tükürecek bunların yüzüne Allahın Habibi

                                   Kalmaz hiç kimsenin hakkı sittin sene yerde

                                   Kalacak bunlar inanın ebedî kederde

                                                                   X

     Bilhassa son zamanlarda erkeklerimize bir hâl oldu oluyor! 

     Bir vesileyle eline toplu para geçen veya  “Yürü ya kulum!”  kabîlinden işleri rast giderek dünyalığını büyük çapta geliştiren, iyi ve yüksek geçim imkânlarına kavuşan bazı insanların ilk yaptıkları şey; bir bahane ile eşini ya ihmal edip ikinci plâna itmek veya uzun yıllar aynı yastığa baş koyduğu  eşiyle olan evliliğini noktalayıp; yeni bir evliliğin kapısını çalmaktır.

     Meselâ piyangodan kendisine külliyetli miktarda para çıkmış birinin ilk yaptığı iş; hemen karısını boşamak, yeni adaylar peşinde koşmak ya da mevcut hanımına ilaveten ikinci bir eş almak oluyor! Nasılsa bir, iki, üç veya dörde kadar yolu var ya evliliğin! Öyleyse yeni bir eş almakla dine aykırı hareket etmiş olmuyor ya!

     Oysa Hz. Muhammed 25 yaşından 50 yaşına kadar Hz. Hatice ile evli kalmıştı. O hatice ki, 2 kişiden dul kalmış; evlendiğinde 40 yaşında olan bir hatundu. Hz. Muhammed’e başka kadınlarla evlenme izni verdiği halde, Hz. Muhammet Hz. Hatice’nin üstüne gül koklamıyarak tek evliliğin öncelikli olduğunu bizzat kendi örnekliğiyle nazara vermiş. Bu konuda tüm müslümanlara nümune-i  imtisal / güzel bir örnek olmuştur. Sonraki evlilikleri cinsel bir tutum ve ihtiyaçtan değil; te’lifi’l-kulûp / kalpleri kazanmak, İslama ısındırmak veya bazılarının yakınlarını alarak onları  şereflendirmek kastıyla olagelen evliliklerdir.

     Kaldı ki bu hususta Hz. Muhammed’e Allah istisnai bir müsaade vermiş. Bunun diğer müslümanlara örnek olamayışını da belirtmiştir. Durum bu merkezde iken :

                                            İkinci eş peşinde koşanlar gelsin kendilerine

                                            Bulaştırmasın bu çeşit kirlilikleri ellerine

 Kalp kırarak saadet bulacaklarını onlar sanmasın

  Böyle kişilerin isimlerini sakın  kimse anmasın

                                                                       X

     Sözü; sözün en kıymetlisini söyleyenin sözüyle noktalayalım:

     İlmin kapısı olan Hz. Ali; Hz. Muhammed’in sevgili damadıdır. Hz. Hatice sadefinin incisi Hz. Fatıma ile evlidir.

     Hz. Ali gibi damadı olmasını kim istemez? Nitekim biri kızını; ikinci eşi olsun diye Hz. Ali’ye vermek ister. Ve teklifini yapar. Hz. Ali: “İlmin şehri olan kayınpederim iki cihan güneşi Hz. Peygamber’e hele bir danışayım.”  der. Ve kapısını çalar. İzni olup olmadığını sorar. Kapının aralanıp aralanmıyacağını büyük bir merak ve heyecanla bekler.

     O Peygamber ki aynı zamanda bir kız babasıdır. Şu düşündürücü muhteşem cevabı vermekte tereddüt etmez:

     “Önce kızım Fatıma’yı bırak. Yani boşa. Sonra kiminle istersen onunla evlen.”

     Tabii bu cevapla; Hz. Ali ince nükteyi anlamış. Hemen kendine gelerek bu konuyu bir daha gündeme getirmemiştir. 

     Hz. Muhammet  “Bir, iki, üçe, dörde kadar yolu var. Birden çok hanımla evlenmeye cevaz var / caizdir.”  Dememiş. Caiziyetin şartlarının çok ağır ve uygulanmasının çok müşkil olduğunu. Caiziyetin yani uygun görülüşünün yerine getirilemeyecek hususları içerdiğini ve  gerektirdiğini bilen o yüce Peygamber; hattızatında ayetlerin lütfen müsaade ettiği fakat

müsaadesizliği ağır basan hakikatlerini bildiği içindir ki, Hz. Ali’nin teklifini uygun görmemiş; her şeyden önce bir baba olduğunun muhteşem, bir o kadar da düşündürücü ret kararını vermekten çekinmemiş. Bu şekilde Kıyamet’e kadar müslümanların bu konudaki yollarına ışık tutmuş; İslamın kadına verdiği önemi önemsemiş. Hiçbir kadının kocasını  -istisnalar dışında-  paylaşmaya yanaşmıyacağı hususunda ümmetin kulaklarını bükmesini bilmiştir.

                                                                                                                          X

     Nitekim hadis der: “Bir kere Ali, ikinci bir hanım almak istemiş, Rasul-i Ekrem bundan haberdar olduğu zaman çok müteessir olmuş, hutbe verirken şu sözleri söylemişti: ‘Benim kızım benim ciğerparemdir. Onu kederlendiren her şey beni kederlendirir!’ Bunun üzerine Ali, fikrinden vaz geçmiş, Fatıme’nin hayatı esnasında başka birkadınla evlenmemiştir. -Buhari, Peygamber’in damatları bahsi.-“ (Asr-ı Saadet, Mevlânâ Şibli, Mütercimi: Ömer Rıza Doğrul  Cilt: 2, Toker Matbaası - 1974, s: 174)

                                                                                                                        X

     Nitekim ayet der:  “…Evleneceğiniz hanımlar arasında adaleti sağlayamamaktan endişeniz olursa, bir tane ile…yetinin. Bu, aile düzeninizin bozulmamasına, geçimsiz bir hayat yaşamamanıza, geçim sıkıntısına düşmemenize, sorumluluklarınızın artmamasına, zulme meyilli kararlar vermemenize en yakın olan hayat tarzıdır.” (Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, Tefsîrî Meal, Ahmet Tekin, Kelâm Yayınları, 2. Baskı, İstanbul - 2002  s.78)