“Arjantin nire Türkiye nire” diyemeyiz; çünkü, Arjantin’in iflasının Türkiye’yi ve diğer gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiren ilkesel sonuçları çok önemlidir. Bundan böyle ekonomisini yabancı sermaye akımının sağladığı olanaklarla yürüten ekonomiler diken üstünde olacaklar. Özellikle IMF’nin ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının “kırılgan ülkeler” listesinde yer alan ekonomilerin çok dikkatli olmaları ve dış borç kamburundan biran önce kurtulmaları gerekiyor. Çünkü, New York’taki bir mahkemenin kararıyla bir ülke iflasa sürüklenebiliyor.


ARJANTİN BU DURUMA NASIL GELDİ?

Arjantin’de kriz koşullarının oluştuğu 1991-2000 arasında ve krizin su yüzüne çıktığı 2001 yılı sonlarında başgösteren ve olumsuz etkileri günümüzde de görülmekte olan kriz sürecinde ve sonrasında yaşananlar, hangi kur ve maliye politikalarının birlikte kullanılamayacağını göstermesi açısından Türkiye ve diğer gelişmekte olan ekonomilere, ibret alınacak derslerle doludur.

Arjantin, küreselleşme rüzgarlarının, Türkiye dahil, tüm dünya ekonomilerini etkilediği bir dönemde, 1991 Mart ayında bir Konvertibilite (Cavallo) Planı kabul ederek, ulusal parasının değerini ABD dolarıyla eşitlemiş ve yeni bir parasal sisteme geçmişti. Dışardan empoze edilen ve Arjantin Merkez Bankası’nın Arjantin hükümetini ve bankacılık sistemini finanse etmesinin yasak olduğu bu sistemde para arzı yalnızca döviz giriş ve çıkışına bağlı olarak yapılıyordu. Planın uygulandığı dönemde Arjantin’de yıllardır sürmekte olan hiperenflasyon yaşanmaktaydı ve Cavallo’nun asıl hedeflerinden biri de enflasyon canavarını yenmek, parasal istikrarı sağlamaktı. Bunun için de yerel para peso ile ABD dolarının değeri eşitlenip sabitlenmiş, Merkez Bankası’nın kamuya kredi açması yasaklanmış ve kamu maliyesini disiplin altına alabilmek için de siyasi çevrelerle uzlaşma sağlanmıştı.

Sıkı önlemler çerçevesinde uygulanan bu sistem üzerinden Arjantin, 1991-2001 yılları arasında, bütünüyle IMF’nin denetimi altına girdi. Gelişmekte olan diğer ülkelerde olduğu gibi, Arjantin’de de “devlet işletmecilik yapmaz” denilerek peşpeşe özelleştirmeler yapıldı, ülkenin altın yumurtlayan tavukları, hazineye sürekli para akıtan kuruluşları elden çıkarıldı, ileriki yıllarda toplumsal patlamalara neden olacak sosyal güvenlik sistemleri özelleştirildi, bankacılık sistemi, borsalar büyük ölçüde yabancı sermayenin eline geçti.

2001 krizi öncesinde Türkiye’de de benzer gelişmeler yaşanmış olduğundan, burayı geçmişi hatırlayarak okuyalım; bütün bunlar olurken, Arjantin’de yıllardır kontrol edilemeyen enflasyon birdenbire hız kesti, yabancı sermaye akımının etkisiyle gerçekleştirilen yüksek büyüme oranları nedeniyle Arjantin, dünya medyalarında, “IMF reçetelerinin mucizeler yarattığı ülke” olarak anılmaya başlandı.

2001 sonlarına kadar 10 yıl uygulanan Cavallo Planı’nın ilk yıllarında ekonomide olumlu gelişmeler gözlenmiş, fakat para kurulu uygulamaları paralelinde etkili bir para politikası sürdürülemediğinden, ekonomide kalıcı bir büyüme temposu sağlanamamıştı. İşsizliğin arttığı, vergi gelirlerinin azaldığı bir dönemde kamu harcamalarında kısıntı yapılamaması nedeniyle büyüyen cari açığın finansmanı için dış borçlanmanın artırılması yoluna gidilmişti. ABD Doları’na endekslenmesi sonucunda Arjantin Pesosu’nun aşırı değerlenmesi dış ticaret dengesinin bozulmasına, sürekli cari işlemler açığı vermesine neden olmuştu. Cavallo’nun uygulandığı yıllar boyunca milli gelirin yüzde 4’ü civarında oluşan cari açık, milli gelirin yüzde 5’i civarında dış borçlanmayla finanse edilmişti.

Altını çizerek not düşelim, Arjantin’i felakete götüren kamu açıklarını büyüten bir önemli neden de federal bir devlet olan Arjantin’de eyaletlere tanınan geniş mali özerklikti. Arjantin hükümeti kendi bütçesini disiplin altına alsa da eyalet hükümetlerinin harcamalarını kontrol edemediğinden kamu maliyesi bir türlü dengelenememişti. Para kurulu uygulaması Arjantin’in bağımsız bir para politikası uygulamasını engellemiş, dış ticaret açığının da büyümesine neden olmuştu.

Bu ekonomik koşulların oluşturduğu tabloda Arjantin’in dış kesimde verdiği tasarruf açığını kamu ve özel kesim tasarruflarıyla karşılayamamış, kamu maliyesinde bir disiplin sağlayamamıştı. Bu sonuç Arjantin’in popülist politika uygulama alışkanlığının yanı sıra, devletin federal yapısının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

Kamu açıkları Arjantin’in fon talebinin artmasına peso faizlerinin döviz faizlerinin üzerine çıkmasına neden olsa da, kamu açıklarının uzun soluklu olarak finanse edilmesini, ekonomisini dengeleyebilmek için dış kaynak bulmasını mümkün kılmıştı. Fakat, izlenen Cavallo Planı, kamu ve dış kesimin sürekli açık vermesi nedeniyle artan finansman ihtiyacını portföy yatırımlarıyla karşılayan Arjantin’in iç ve dış borç yükünü artırmış ve sonuçta teknik iflas yaşaması kaçınılmaz olmuştu.

Ekonomide tehlike çanlarının çalması üzerine, 14 Şubat 2000’de IMF’nin kapısı çalınmış ve kamu maliyesinin düzeltilmesi, iç borcun azaltılması, bankacılık sektörüne ilişkin denetim ve gözetimin artırılması, istihdamın artırılarak ekonominin canlandırılması konularını içeren bir Niyet Mektubu sunulmuştu.

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER BORÇ KRİZİNE SÜRÜKLENEREK KONTROL ALTINA ALINIYOR


Buraya kadar anlattıklarımız, Türkiye’nin ve Arjantin’in, diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte,  1990-2001 yılları arasında IMF kontrolünde yaşadıkları fotokopili kaderdir.

Yalnız, burada bir noktanın altını çizmek isteriz; 2001 yılında iki ülke de derin bir ekonomik kriz yaşamalarına rağmen, Arjantin kaderine terkedilirken, Türkiye’ye IMF kotasının 8 kat tutarında 32 milyar dolarlık uzun vadeli düşük faizli kredi sağlanmıştı.  Bunun nedeni, ABD’nin arka bahçe olarak gördüğü Güney Amerika’nın kontrol altında tutulabilmesi için kıtanın üçüncü büyük ekonomisi olan Arjantin’in çökertilmesine, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinde kilit ülke konumunda olması nedeniyle Türkiye’nin belli bir dönem ayakta tutulmasına ilişkin hesaplardı.

ABD HUKUKU DA FİNANSÖRLERİN ARKASINDA

Arjantin, New York Mahkemesi’nin kararıyla, 2001 yılındaki moratoryum ilanından 13 yıl sonra aynı duruma ikinci kez düşmüş oldu. Arjantin 2001 yılında da, yaşadığı ekonomik krizle iflasını ilan etmiş, 100 milyar dolarlık dış borç ödemelerini durdurmuştu. 

2003’te iktidara gelen Nestor Kirchner hükümeti, fon sahipleriyle yaptığı görüşmeler sonucunda, bunların yüzde 93’üyle borçlara yüzde 65 indirim ve 2005 ile 2010 yılları arasında toplu ödemeler uygulanması konusunda anlaşma sağlamıştı.

Arjantin, tarihindeki ikinci iflasını ilan etmeden önce, borç yapılandırmasını kabul etmeyen alacaklılarına olan 1.33 milyar dolarlık borç ve faizinin ödenmesi konusunda New York Mahkemesi’nin verdiği kararın ertelenmesi için çok mücadele etti. 2005 ve 2010 yıllarında yapılan anlaşmaları geçersiz sayan New York Mahkemesi, Arjantin’in borçların yeniden yapılandırılmasını kabul etmeyen hedge fonlara olan borcunu ödemeden diğer kreditörlere ödeme yapamayacağına karar verdi. Bu kararın toplamda 15 milyarı bulan diğer kreditörlere emsal oluşturmasından dolayı, borç yükü ani bir sıçrama gösteren Arjantin’in iflasını ilan etmekten başka seçeneği kalmamış oluyordu.

Borçların yeniden yapılandırılması konusundaki anlaşmaya uymak istemeyen diğer alacaklılar hukuksal mücadelelerini sürdürüyorlar. Kazanmaları durumunda Arjantin’in 15 milyar dolar ödemesi gerekecek.

“AKBABA FONLAR” İŞ BAŞINDA

Arjantin’in ödeme planına zorluk çıkaran hedge fonların en dikkat çekeni Elliot Management Corporation’a bağlı olan EMC Capital. Elliot Management Co., ABD’nin en büyük 15 hedge fonunun en önemlilerinden biri ve (görünürde) 20 milyar dolar büyüklüğünde bir fon yönetiyor. Fonun kurucu başkanı işadamı Paul Elliot Singer, uluslararası finans piyasalarında bugüne kadar yaptığı acımasız operasyonlar nedeniyle, “Baş Akbaba” olarak anılıyor. Singer 2001’de Arjantin ilk iflasını ilan etmeden önce, 1996 yılında, Peru’nun 11 milyar dolar tutarındaki borcunu almış, bu operasyondan kısa zamanda 56 milyon dolarlık bir kazanç sağlamıştı. Singer Kongo, Zambiya ve Nikaragua krizlerinde de devlet borçlarını yüklenip başkalarına devretme operasyonlarında baş aktör olarak rol oynamıştı. Arjantin’in Singer’a 1 milyar dolardan fazla borcu var.

ARJANTİN’İN NOTU HIZLA DÜŞÜRÜLDÜ

Olumsuz gelişmeler nedeniyle Moody’s Arjantin’in not görünümünü “negatif” e çekti. Moody’s, “Arjantin’in negatif not görünümü, temerrüte düşmenin ülkenin resmi döviz rezervleri üzerindeki baskıyı ekonomik duraklama nedeniyle artırabileceği görüşünü yansıtıyor” dedi. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings de , Arjantin’in yabancı para cinsinden uzun ve kısa vadeli kredi notlarını düşürdüğünü açıkladı. Fitch Ratings’ten yapılan yazılı açıklamada Arjantin’in yabancı para cinsinden uzun vadeli kredi notunu “CC” den “RD” ye ve kısa vadeli notunu “C” den  “RD” ye (sınırlı temerrüt) indirdiğini açıkladı. Temerrüt, borç alan bir kişinin, kuruluşun ya da ülkenin borçlandığı kişiye verdiği taahhütleri yerine getirememesi durumu olarak tanımlanıyor.

Arjantin’e neler oluyor ya da son olarak Arjantin’i de içine alan devlet iflaslarının nedeni nedir? Daha da önemlisi, bu “iflas modası” bulaşıcı mıdır?

Yarın: Arjantin neden iflasa sürüklendi?