BELİSARİUS ZİNDANI VEYA PAPAZ KULESİ

Eremya Çelebi ve İnciciyan gibi ünlü tarihçilere göre; “Papaz Kulesi” namıyla bilinen malûm Kule, kahraman bir Bizans Kumandanı olarak anılan ünlü “Belisarius”. İmparator Justtinianus adına: “Asya, Afrika ve Avrupa’da Bizans’a düşman muhtelif devletlerin ordularını perişan ederek muhteşem bir zaferle ülkesine döndüğünde, bu büyük Kumandanı, erişilmesi pek güç zaferlerini kıskanan ve mehus duygularına, İmparator’u da ortak koşabilmek için, muhtelif yalan, riya ve şaklabanlıklarla, nihayet gayelerine erişebilmişler ve Bizans İmparatorluğu’nun ender yetişen büyük komutanlarından olan bu değerli askerin; malına mülküne el konmuş ve sefil bir hale düşürüldükten sonra, gözlerini oydurup, bir Kule Hapishanesi’ne kapatmışlar. 

Talihsiz Komutan kuledeki lumbuz camından bir kabı aşağı sarkıtarak: (Fakir Belisarius’a bir mangır verin, onun gözlerini cinayet değil kıskançlık oymuştur.) diyerek feryat ediyormuş... 

Zindan Kulesi’nin hemen yanında; Theodosius’un, Arkadius’un ve haleflerinin kadırgalarının barındığı bir Askeri Limân varmış ama, onu kurtarmak akıllarından dahi geçmiyormuş!... 

Bin yıl muhteşem bir şekilde varlığını sürdürebilmiş bulunan Bizans İmparatorluğu’nun, tarihin tozlu sahifelerine göçmesindeki başlıca sebep: “Ferdi kıskançlıklar, iktidar olabilme hırsı vs.” Hemen her devlet için en tehlikeli unsur sayılan, entrika ve fitne fesat olmuştur ki, daha sonra aynı zehirli silâhlar, koca Osmanlı İmparatorluğu’nun başını yemiş. Şimdi de, Dünya-Türklüğü’nün son kalesi, yegane dayanağı olan, günümüzdeki Türkiye’yi yok etmeye çalışmaktadırlar: “23 Ağustos 2014 Cumartesi”. 

YENİ-KAPU ADININ ÖZET HİKAYESİ

Sultan III. Mustafa Han; (1717-1774) Ermeni tebaasının, fanatiklerin menfi davranışlarıyla, bir takım haksızlıklara uğramış olmaları ve bu sebeple bazı Ermeni toplulukları içine karışarak, hayatlarını idame etmeye çalışmaları karşısında hayli üzülmüş ve bütün bunlara rağmen, hiçbir şikayette bulunmamış olmaları ise, Padişah’ı sevindirmiş ki, bütün bunların Osmanlı adaletine, Osmanlı Devlet anlayışına leke getirebileceğini de dikkate alarak; Ermeni kullarını sadece sevindirmeyip, aynı zamanda şükran duygularını, dile getirebilecek bir icraatla, onları mükafata layık bulmuş ve bu düşüncesini derhal yürürlüğe koyarak, şu emri irade buyurmuşlardı: 

(--: Büyük Vlânga Limân sahili toprak doldurulup ihya edile!; evler dükkanlar inşa edilerek mamur hale getirile ve bu semtte sadece Ermeni kullarım ikamet ede!) 

III.Mustafa Hân’ın iradesiyle harekete geçen yetkililer; Lâleli Camii inşatından çıkan moloz, toprak vs. artıkları ile Büyük Vlânga Limânı sahilini doldurmaya başladılar ve bu meyanda; Adalar’dan getirilen taş, mermer ve kayalarla takviye edilirken, diğer mahallerden de moloz ve toprak getirilmiş ve böylece koca sahil doldurularak, yepyeni bir semt meydana getirilmişti. Olan biteni merakla izleyen semt sakinleri ise, hemen her anını merakla izlemişlerdi. 

Dolma sahil semti; Belde’nin cenup tarafında, Kum-Kapu ile Samatya-Kapu semtleri arasında bulunan surun hemen dibinde kurulmuş ve böylece, Marmara Denizi’nin sahil semtlerine bir yenisi daha katılmış olmaktaydı. Hem de yoktan var edilerek. 

Son derece asil bir düşünce ürünü olan bu sahil semtinin ihya edilebilmesi ve böylece; Adalet ve mutluluğu simgeleyen bir iradenin harfiyen yerine getirilebilmesi için hayli cömert davranan Padişah, büyük meblâğlar sarf etmiş; Adalardan binbir meşakkatle getirttiği dev kayalarla; “cenup rüzgârlarının hırçınlığı ve Marmara-Denizi’nin kahredici lodosu ile kuduran dalgalardan korunabilmesi için, muazzam bir dalgakıran inşa ettirmişti.” 

Padişah’ın iradesi; Edirne-Kapu ve Kara-Gümrük Ermeni’lerinin yeniden bir araya gelerek yeniden bir koloni kurabilmelerini sağlamış, mevzubahis mahalden arsalar satın alarak; muhtelif sahil evleri ve dükkânlar inşa ederek, yepyeni bir semtin ilk sakinleri olmuş; Aziz gördükleri emsalsiz Padişahlarına sonsuz şükranlarını sunarak, saltanatının uzun ve güçlü olması dileğiyle Hz.Allah’a içtenlikle niyaz etmişlerdi. 

TARİHİ SEMTİN UĞRADIĞI İLK FELÂKET (1782)

1782 yılında zuhur eden “Büyük İstanbul Yangını” henüz körpecik bir sahil semti Yeni-Kapu’yu da cehennemi alevleriyle tamamen yutup yok etmiş ve fakat; Devletin, yakın semtlerdeki sakinlerin de yardımlarıyla yeniden canlanan talihsiz Kara-Gümrük Ermenileri böylece, büyük bir şevkle harekete geçerek, felakete uğrayan mezkur sahil semtini yeniden mamur hale getirebilmişler ve bu tarihi semt yeniden hayat bulabilmişti. 

LÂLELİ CAMİİ VE YENİ-KAPU SEMTİ BAĞLANTISI

III.Mustafa Hân’ın irade buyurdukları “8 Eylül 1760” tarihinde inşasına başlanan ve “Hicri 1177” senesinin, mübarek Ramazan ayı’nın ikinci gününde inşası (5 Mart 1764) tamamlanan meşhur Lâleli Camii, bilindiği gibi ilk bir minareli, yedi sene sonra ikinci bir minare daha ilave edilerek, aynen selâtin Camileri misali, gayet zarif bir ibadethane olarak, Müslümanların ibadetine sunulmuştur. 

Yeni-Kapu semtinin meydana getirilmesinde ise; ilk Lâleli Camii temelinin kazılması esnasında çıkarılan molozlar, semtin meydana gelişinde ilk kullanılan dolgu toprağı olmuş ve temel teşkil etmiş ve böylece kendilerini Müslüman sanan ve fakat İslâm’dan bir nebze olsun nasiplenememiş: Kara-Gümrük ve Edirne-Kapu’daki yobaz güruhu, acaba bu olumlu icraatlardan bir nebze olsun nasiplerini alabilmişler midir?.. 

YENİ-KAPU ERMENİ KİLİSESİ’NİN İNŞASI

VE

TAHİR AĞA’NIN MARİFETİ

Kayıtlara göre: ağzı hayli laf yapabilen Tahir Ağa isminde bir şahıs, eline geçirdiği bir fırsat dolayısıyla Saray’a varıp, III.Mustafa Hân’ın huzuruna çıkabilmiş ve kısa zamanda Padişah’ın mutlak güvenine nail olunca, şehrin bütün gelirini elden geçirme ve tam yetki ile denetleyebilme imkanını elde etmiş ve bu meyanda; Büyük Vlânga sahilini doldurma görevini de üstlenerek, hayli meblâğlar elde etmiş ve fakat o doymak bilmez iştahsı ve aç gözlülüğü yüzünden, Padişah’ın itimadını istismar ederek, hemen her nesneyi hayli pahalıya mal ederek böylece dünyalığına, dünyalık katabilmiş... 

Yeni-Kapu Ermenileri ise her hallerinden memnundular. Fakat bir eksiklikleri vardı ki, gerçekten pek zaruri idi. Şöyle ki; “Yeni-Kapu” semti sur dışında olduğu için, yatsıdan sonra şehirle irtibatları tamamen kesilmekteydi ve bundan dolayı; hastalığı ağırlaşan bir şahıs veya vaftis olması icap eden bir çocuk için Papaz lazım olursa, irtibat kurulamayacaktı. 

Bu durumu dikkate alan Ermeniler, Tahir Ağa ile meseleyi görüşmüş ve yardımını rica etmişlerdi. Tahir Ağa ise: “Hiç merak etmeyin, Kilise inşa etmeniz için sizlere izin alacağım.” ninnisi ile onları yıllarca uyutmuş ve her defasında: (Sabredin dedik ya!) atlatmış ve nihayet Saray bu durumu öğrenince, Ermenilerin Kiliselerini rahatlıkla inşa edebilirler fermanıyla, Ermenilerin cümlesi sevinmişti. “SURP TATİYOS VE SURP PARTOĞOMİEOS” adlarına tesmiye edilmiş bulunan Kilise 1846 yılında inşa edilmiştir ki, çok şükür günümüzde de mevcuttur: “24 Ağustos 2014 Pazar.”

Diğeri ile karıştırmamak için “DIŞARI YENİ-KAPU” adıyla tesmiye edilmiş, bulunan bu şirin ve yoktan var edilen sahil semtinin başlıca özelliği; nefis Marmara-Denizi’nin ufku geniş manzarasına sahip bulunmasıydı. Bu özelliğe ile her geçen gün biraz daha dikkatlere çeken Yeni-Kapu, bilhassa Büyük Amira, Harutyun Amira BEZCİYAN’ın, semtin “Sandık-Burnu” adıyla bilinen mahalde bulunan Yalı’da dünyaya gelmiş olması ve mezkûr semtte yıllarca ikamet etmiş olması, diğer Amiralar’ın da rağbet etmelerini sağlamıştı. Ayrıca “AMİRALAR SEMTİ” olarak anılmasının başlıca sebebi bu olmuştur. 

Mezkûr semte yerleşen Amiralar’dan, “Kevork Amira Papazyan” (1807-1883) bir Bostan satın almış ve sahibi olduğu Bostana daha kolay erişebilmek, Deniz’e rahat ulaşmak düşüncesiyle “Kumsal-Sokak”tan İç-Surlara bir kapu açtırmak için Devlet’e müracaat etmiş. Gerekli müsaadeyi elde ettikten sonra, İç-Surlarda yeni bir kapu açtırmış ki, mezkûr Kapu’nun bilhassa yangın felaketlerinde hayli işe yaradığı görülünce, daha ziyade önem kazanmış ve semt sakinleri de memnuniyetlerini belirtmek maksadıyla bu tılsımlı Kapu’ya “YENİ-KAPU” adını tesmiye etmişler. Ancak, kör kazmanın kurbanı olmasıyla (1957) günümüzde bu sihirli semtin sadece adı kalmıştır: (24 Ağustos 2014 Pazar) 

Değerli okuyucularım hiç şaşmayın! Günümüzde adından gayrı hiçbir şeyi kalmamış bulunan meşhur “YENİ-KAPU” tamamen siyasi maksatların kurbanı olmuş bulunan bir değerli semttir!... 

Şayet nasipse, yeni bölümde buluşabilmemiz dileğiyle cümlenize mutlu ve sağlıklı bir yaşantı dileyerek selam ve saygılarımı sunarım efendim. Saygılarımla. 

<devam edecek>

Not: Yazıdan herhangi bir pasaj alınması halinde gazetemize müracaat edilmesi gerekmektedir.