Hazreti Hüseyinin Fatıma ve Sekine ismindeki iki kızı, Kocamustafapaşada Sümbül Efendi Camii bahçesinde yatıyor. Osmanlı devrinde muharremin onuncu günü tekke mensuplarının katılımıyla burada gerçekleşen törenler günümüzde de devam ettirilmeye çalışılıyor. Hazreti Hüseyinin isimleri Fatma ve Sekine olarak belirtilen iki kızının kabirleri, Sümbül Efendinin keşfiyle tespit edilmiş. Sümbül Efendi, kendisinin de vefatından sonra ayak uçlarına; fakat daha alçak bir seviyede defnedilmesini vasiyet etmiş. Kaynaklar, Hazreti Hüseyinin bu isimde kızlarının olduğunu doğruluyor. Hatta eski seyyahlar 12. asırda Suriçinde Hazreti Alinin oğlu Hazreti Hüseyinin soyundan birisinin mezarının olduğunu anlatıyor. Peki bu muhterem hanımefendiler İstanbula nasıl geldi? İşte burada devreye menkıbeler giriyor. Bir rivayet, Emevi zulmünden kaçtıkları ve İstanbul üzerine sefer kılan sahabe ordusuyla beraber geldikleri yönünde. İmparator bu kızları oğullarına almak istemiş, cevap için kırk gün mühlet vermiş. Onlar da bu müddet içerisinde canlarını alması için Allaha dua etmişler. Bu müddet sonunda da dünyaya veda etmişler. Bir diğer rivayete göre ise Kerbelâda esir edilip Bizanslılara satılmışlar. Buradaki manastıra konulmuşlar. İmparatorun kızı da kendilerine iman etmiş. Üçüncü rivayet ise türbenin gerçek kabir değil makam olduğunu aktarıyor. Sümbül Efendi Camiinin avlusunda bulunan açık türbe, bugünkü haliyle İkinci Mahmud tarafından yaptırılmış. Taştan örme kaideye oturan zarif parmaklıklar, tepede birleşip kubbe şeklini meydana getiriyor. Parmaklıkların üzerinde Yesarizâde Mustafa İzzet Efendinin muhteşem hattıyla ve altın yaldızla bir manzume kayıtlı: Bu meşhed kim ziyâretgâh-ı erbâb-ı muhabbettir / Gubâr-ı anberîn-i kühl-i erbâb-ı basîrettir diye başlıyor. Çifte Sultanların ayak izlerinin çıktığı taş, parmaklıklara monte edilmiş. Çifte Sultanları vefatlarından sonra yıkayan Dâye Hatun ile imparatorun kızı Katerina da türbenin yanı başında yatıyor. Dâye Hatun, Ayvansarayda medfun bulunan ashabdan Câbir bin Abdullah Hazretlerinin hanımı. Ahşap kulübe içinde korumaya alınan meşhur zincirli servinin Hazreti Câbir tarafından dikildiği belirtiliyor. Ve İbni Kesîrden naklen bir rivâyet daha: Hazreti Hüseyin de sahabe ordusuyla İstanbula gelmişti... ÖNCE VATAN GAZETESİ