Başladığı günden bu yana reyting rekorları kıran 'Kara Sevda' dizisinde yıldızı parlayan yakışıklı oyuncu Ali Burak Ceylan, Elif Günay'a konuştu.

'Tufan' karakteri ile büyük ilgi gören Ali Burak Ceylan, menajeri Family Ajans yönetim kurulu başkanı Hasan Güngör ve Family Ajans rol yönetmeni Çağdaş Derler ile Family ajansta bir araya geldik. Şimdi, bilinmeyen yönleriyle, geçmişiyle bugünüyle, düşleriyle geleceğiyle Ali Burak Ceylan sizlerle...

 

Dizi nasıl gidiyor?
Dizi güzel gidiyor. Çalışma saatlerimiz, koşullarımız, ekip arkadaşlarımız, yönetmenlerimiz her şey çok iyi gidiyor. Çok yoğun bir tempoda haftanın 5 günü çalışıyoruz. Karakterin durumuna, hikayenin işleyişine göre de çalışmalarımız değişiyor. Güzel geri dönüşler alıyoruz. Bunlar reytinglerimize de yansıyor. Bizi izleyenlerin tepkileri yaklaşımları da oldukça iyi. Seviliyoruz sanırım...

Bilmeyenler için 'Tufan' karakterini biraz anlatalım mı?
Elbette. Dizilerde siyah beyaz ve gri karakterler vardır. Beyazlar hep iyidir. Siyahlar hep kötüdür. Griler ise hem iyiyi hem kötüyü içinde barındıran karakterlerdir. Ve büyük çoğunlukla hayat şartları grileri siyah olmaya iter. 'Tufan', gri de sıkışmış, kötüye yakın görülen bir karakter. Kötü bir adamın yanında kötülük yapmak zorunda kalan iyi olmaya çalışan bir adam aslında. Yani arada sıkışmışlığı var. Onun geçmişiyle şuanı arasında çok büyük gelgitleri var. Tufan adını koyamadığımız çok büyük bir savaşın içinde. İnsanların Tufan'ı sevmesinin bir nedeni de, Tufan'a üzülüyor olmaları. Çünkü Tufan bir zorluğa katlanıyor. Ayrıca Emir gibi bir adamın yanında olmasının da bir sebebi var. Sahnelerde kötü bir olayın içinde olsa bile, özündeki o iyiliği insanlara yansıyor. Hatta dizi takipçilerinin tarafıma, "Sen iyi tarafa geçeceksin, gözlerinden bu enerjiyi alıyoruz." yorumlarıyla karşılaşıyorum. Tufanın mükemmel zekasını ve sabrını da unutmamalıyız.

Dizilere başlarken oyunculara karakterleriyle ilgili bilgi ve detaylar verilir. Tufan için bu geçerli değildi. Yönetmenim Hilal Saral, Tufan karakterini bana bıraktı ve benim oluşturmamı istedi. 'Tufan' karakterini ben kendim oluşturdum. Bende biraz daha zor bir yol seçip sadece kaşlarını çatıp kötülük yapan bir adam değil kötülük yapmak zorunda kalan ama aslında iyi olmaya çalışan bir Tufan'ı tercih ettim.

Tufan Ali Burak Ceylan'a benziyor mu?
Tam olarak değil. Karakterleri oluştururken kendinden elbette bir şeyler katıyorsun. Fakat dizi için yönetmenin Tufan karakterinden istedikleri var. Çünkü Tufan hikayeye hizmet etmek zorunda. Ben hayatımda kötülük yapabilen biri değilim. Emir'in boyunduruğu altında kalmış biri Tufan. Ben reel hayatımda özgür ve rahat biriyim. Ama illaki benden aldığı birkaç özellik var.

En çok izlenilen ve her hafta reyting rekoru kıran bir dizide rol almak nasıl sence?
Ben kader ve kısmete çok inanırım. Bu benim kısmetimmiş diyorum. Dizi oyunculuğu tecrübem yok. 'Diriliş' dizisinde bir kaç bölüm oynamıştım fakat ciddi anlamda oynadığım ilk dizim ‘Kara Sevda’. İlk projemde kendini ispatlamış, hatırı sayılır, gerçekten çok profesyonel oyuncularla aynı sahneyi paylaşıyor olmak benim için çok büyük bir şans.

Burak Özçivit, Zeyno Acar, Zerrin Tekindor, Burak Sergen, Kürşat Alnıaçık gibi usta isimlerle oynarken, aynı sahneyi paylaşırken hem işini yapmış hem de kendini eğitmeye devam etmiş oluyorsun. Onları izlemek bile kendinize bir şeyler katmak için yeterli. Ne olursa olsun çok profesyoneller ve sette hiç bir gerilim söz konusu olmuyor. İşlerinin yoğunluğu da neşelerinden bir şey almıyor. Hikaye gidişatınca Burak Özçivit, Rüzgar Aksoy, Kaan Urgancıoğlu ile epeyce sahnem oluyor ve onlarla olan sahnelerim harika geçiyor. Enerjilerimiz çok uyumlu ve hepsi de birbirinden harika insanlar...

 Kızların sana olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsun? Bizde sarışın mavi gözlü denildiğinde en beğenilen erkek oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ. Seni Kıvanç Tatlıtuğ'a benzetenler oluyor mu?
Son dönemin kaderi sanırım sarışınların Kıvanç Tatlıtuğ'a, esmerlerin de Burak Özçivit'e benzetilmesi. Ben kendimi Kıvanç Tatlıtuğ'a benzetmiyorum. Harikulade bir oyuncu ve evet çok başarılı. Açıkçası kızların bana olan hayranlığına gelince karşıma gelip, 'Sana Aşığım' diyen birine rastlamadım. Ama sosyal paylaşım sitelerinden sevgi mesajları alıyorum.

"Sana Aşığım diyecek kadar cesaretli biri daha çıkmadı"

Peki, örnek aldığın bir aktör var mı?
Takip ettiğim ve çok sevdiğim aktörler var. Bunların başında Haluk Bilginer var. Aynı dizide bulunma şansı yakaladığım Zerrin Tekindor.

Bildiğim kadarıyla hiç oyunculuk tecrüben yok. Şuan eğitimini nerde alıyorsun?
Osman Yağmurdereli Sanat Akademisi'ndeyim. Ticari kaygısı olmayan, çok deneyimli hocaları bulunan gerçekten de bana hitap eden bir okul. Çok değerli oyuncu yapımcı rahmetli Osman Yağmurdereli adına açılmış bir okul ve bu okulda bulunmak benim için gurur verici. Okul yöneticilerimiz Hasan Güngör, Çağrı Bingüller, rol yönetmenimiz Çağdaş Başaran Oktay, hocamız Kerem Kupacı ve kadrosunun bulunduğu hem disiplinli hem de eğlenceli bir yer.

Okulda temel oyunculuk ve kamera önü derslerimiz var. Kurumumuza kayıt olacak öğrenciler bir mülakata tabii tutuluyorlar. Eğer gerçekten bu işe yatlığına inanılıyorsa eğitime dahil ediliyor adaylar. Ben 2 aylık temel oyunculuk döneminden geçtim. Çok yoğun bir dönemdi. Çok çalıştım. Kamera önü eğitimde Hilal Saral var. Zamanında eğitim aldığım hocam, bugün benim yönetmenim.

Yönetmen Hilal Saral oyunculuk eğitiminde Ali Burak Ceylan’ın en iyiler arasında olduğunu söylemişti.

Oyunculuğa nasıl başladın?
Bu soru benim için çok manidardır. Lise yıllarım bittikten sonra At Biniciliği'ne ve antrenörlüğüne başladım. Ve bunu farklı ülkelerde de icra ettim. Daha sonra bunu bir televizyon programı haline getirmek istedim. Çok tez canlı biriyimdir. Yaptığım bir işi hemen hızlı bir şekilde insanlara ulaştırmak istedim. Atlarla alakalı programımı bir kanalda bir kaç bölüm yayınladıktan sonra bir sponsor bulamadım. Sponsor bulamadığım için kaldırmak zorunda kaldım. 2 yıl boyunca programı tekrardan yayınlamaya çalıştım. Ama başaramadım. Çok bunaldım. Daha sonra sosyal medyamdaki Atçılık sayfamdan bir ajans dizilere 'Atçı' aradığını yazmıştı. Profesyonel olarak ata binen, sarışın, mavi gözlü, Avrupai tipli binici arıyorlardı. "Yani benim. Benden bahsediyorsunuz" dedim. "Diriliş" dizisiydi bu... Oraya gidip oyuncu olma hayali değildi bu aslında, sadece o iki senenin sıkıntısı için yapacak farklı bir şey arıyordum. Artık etrafımdakilere, ben ebru kursuna mı yazılırım, keman mı çalarım, spor mu yaparım ama ben bir şey yapmalıyım yoksa kestane tezgahımla yaşayacağım diyordum.

Hayata ve mesleğime o kadar küstüm ki; kestane tezgahım vardı evimin önünde, bildiğin kestane satıyordum.

Her zaman görünmeyen bir güç sizin için perdenin arkasında çok güzel hesaplar yapar! Yaradan da benim için çok güzel bir hesap yapmış. Aslında o kestane tezgahını açmak, o tezgahın başında durmam gerekiyormuş. O programı yapamamam, bunalmam, kısacası yaşadığım bütün olumsuzlukların benim hayatımda olmalıymış. Komik gelecek mesleğimi yapmayı bırakıp kestane satıyordum. Televizyon programım olana dek kestane satmaya devam edecektim. Böylede inatçı biriyim...

Sence tiyatro mu, dizi mi, sinema filmi mi?
Hepsinin yeri çok ayrı. Dizide çok uzun vadeli bir dünya kurabiliyorsunuz. Heyecanı şu; ne için savaştığınızı hiç bilmiyorsunuz. En fazla iki bölüm fazlasını biliyoruz. 1. bölümdeyken 23. bölümde ne olacağını bilmiyorum mesela. Belki bir gün Tufan'ın bir annesi çıkacak ben bunu bilmiyorum. "Dizi bir öğrencinin tahtaya yazdığı yazıdır. Diğer bir öğrenci siler ve diğer dersi yazar. Ama sinema tahtanın üzerine asılan çividir. Yıllar geçse de o orda kalır." derdi sevgili ağabeyim Ufuk Bayraktar. Yani sinemanın ölümsüzlüğü daha fazla. Tiyatroya gelince, "Sahne tozu yutmak" sözü boşuna denilmemiş diye düşünüyorum.

Çocukluk hayalin neydi?
Benimde çoğu erkek çocuğu gibi asker olmaktı. Vatan millet sevdalısı bir çocuktum. Bir komutan, bir deniz subayı ya da bir askeri pilot olmak çocukluk hayalimdi. Yaşım biraz ilerledikçe bu hayalim yerini psikolog ve savcılığa bıraktı. Ama gel görelim ki oyuncu oldum. Hayatın sizi nereye götüreceği belli değil….

Oynamak istediğim karakterlerin başında bir ‘Deniz Subayı’ geliyor. Umarım askeri bir filmde rol alırım. Gerçekten de çok isterim.

Atçılık okumuşsunuz neden atçılık bölümünü seçtin?
Küçüklüğümden beri atları çok severim ve çok iyi derece at bindiğim söylenir. Aynı zamanda hipoterapistlik yaptım. Bedensel ve zihinsel engelli vatandaşlarımıza atla terapi ve rehabilitasyon çalışmaları yaptım. Binicilik sertifikamı aldıktan sonra daha bu işte daha çok uzmanlaşıp eslek haline getirmek istedim. Atçılık ve antrenörlük bölümünü tercih ettim ve Kocaeli Üniversitesi’nde ‘Atçılık’ bölümünü bitirdim. Ardından mesleğimi sürdürdüm. Şimdi hobi olarak yine atlarla ilgileniyorum.

Diğer hayvanlarla aranız nasıl?
Her hayvanı severim. Aslında onlara nasıl baktığınıza bağlı. Her canlının bir yaratılış nedeni var. Ve her hayvanın bu yaşam döngüsünün bir parçası olduğunu düşünüyorum. Ve ben çok Puma'yı seviyorum. Çok derin bakan bir hayvan ve bana çok etkileyici geliyor.

Yakın gelecekte olacak dizi haricinde projen var mı?
Şuan ‘Kara Sevda’ dizisi devam ediyor. Onun haricinde farklı proje teklifleri geliyor. Fakat şuan bütün dikkatim ‘Kara Sevda’ da...

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersin?
Öncelikle izleyen herkesin ilgisinden son derece mutluyum. Çok şahane mesajlar geri dönüşler alıyorum. Tufan karakterini izleyicilerimize sevdirebildiğim için de ayrıca çok mutluyum. Hayattaki en değerli şey, vakittir. Değerli vakitlerini bizlere ayırdıkları için herkese çok teşekkür ederim.

Diziyi izlemeye devam ettiklerine Tufanla alakalı güzel sürprizler de onları bekliyor olacak. Bizi izlemeye devam etsinler herkese kucak dolusu selamlar...

Bu güzel sohbetin için çok teşekkür ederim Ali Burak Ceylan. Bu güzel enerjin hep devam etsin. Başarılar seninle olsun...

Teşekkür ederim...

 

Doğum tarihi: 26.05.1991

Burcu: İkizler

En sevdiği huyu: Duygusal olmak

En sevmediği huyu: Aşırı derecede takıntılı olmak

Tuttuğu takım: Trabzonspor

En sevdiği çizgi film: Vikingler

En sevdiği renk: Eflatun

En sevdiği söz: Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için, bu kadar fırıldak olmaya gerek yok!  


Röportaj: Elif Günay