“Gir Kanıma”, “Müptelayım Sana”, “Yanımda Kal” ve birçok klasikleşmiş şarkılarını İrem Derici, Işın Karaca, Gökhan Türkmen, Tan Taşçı gibi sevilen sanatçılarla düet şeklinde albümüne koyan Harun Kolçak, “Çeyrek Asır” albümünün bir devamını da çıkarmayı planlıyor. Tedavisi devam eden ünlü müzisyen Harun Kolçak ile bizlerde bir araya geldik. Evinin bahçesinde Elif Günay’a konuşan Harun Kolçak bu hafta sizlerle…

“Albümde “Vermem Seni Ellere” şarkısını söyleyen Hakan Kahraman, Harun Kolçak’ı ziyarete geldi.”

Merhaba Harun Bey, sizi iyi görmek çok güzel. Sağlığınıza daha çok kavuşup daha nice günlerde birlikte olmamız dileğiyle... 25'inci sanat yılınıza saygı projesi kapsamında çok güzel bir albüm ile karşımıza çıktınız. Bu “Çeyrek Asır” albümü için sevilen birçok ünlü bir araya gelerek sizin o güzel şarkılarınızı sizinle birlikte seslendirdiler. Albümden kısaca bahseder misiniz?
Sizlerde hoş geldiniz sevgili Elif. 90'lı yılların şarkılarına büyük bir özlem olduğunu gördük. Özellikle sosyal medyada şarkılarıma büyük bir özlem vardı. Arpej yapımdan Kuzey aradı beni ve “Türkiye’de düet denilince aklımıza sen geliyorsun. Bu güzel şarkılarından oluşan bir albüm yapalım, fakat düetlerden oluşsun” dedi. Daha öncesinde İskender Paydaş ile o kadar çok albüm yaptık ki, bunu İskender ile konuştuk. Sonra şarkıların hangisi olabileceğini belirleyip bu şarkılarda düet yapabilecek arkadaşları aradık. Ben kendi jenerasyonum olan Aşkın Nur Yengi, Işın Karaca, Yaşar'ı aradım. Diğer arkadaşları da tamamladık ve herkes koşa koşa geldi. Sonra kayıtlara başladık. 

Albümde kimler hangi şarkınızı söylüyor?
Bilindiği gibi albümde 14 şarkı var Elif. İrem Derici; Gir Kanıma, Bedük; Sensiz Olmam, Gökhan Türkmen; Yanımda Kal, Tuğba Yurt; Deli Et Beni, Yaşar; Haketmedim Ayrılığı, Kubat; Dualarım Yoluna, Işın Karaca; Elimde Değil, Zara; Korkuyorum, Aşkın Nur Yengi; Bile Bile, Alişan Göksu; Ölürüm Elinde, Tan Taşçı; Gitme Seviyorum, Gülçin Ergül; Ağlat Beni, Hakan Kahraman; Vermem Seni Ellere, Umut Kuzey; Müptelayım Sana şarkılarını seslendirdiler.

İlk klibiniz “Yanımda Kal” şarkısına çekildi, neler söyleyeceksiniz?
Yoğun istek üzerine “Yanımda Kal” parçasına klip çektik. Albümde bu şarkıyı değerli kardeşim Gökhan Türkmen ile söylüyoruz. 20 Eylül'de müzik kanalları ve müzik sitelerinde klip dönmeye başladı. Klipte Gökhan’da ben de oynuyorum. Ayrı iki platformda şarkıyı seslendirdik. Şarkının düzenlemesini İskender Paydaş yapmıştı. Klibin yönetmenliğini Gökhan Palas üstlendi. Çok keyifliydi. Gelen yorumlara göre de çok beğenildi. 

“Gökhan beni çok mutlu etti”
Klip çekiminde klipte ben gitarda çalıyordum. Ara vermiştik öylesine akor basıyordum. Gökhan Türkmen “Abi devam etsene o akorlara” dedi. Bende devam ettim ve bir melodi mırıldanmaya başladım. “Çok iyi bu melodi” dedi. Sonra ben hastanedeyken Gökhan o besteyi tamamlamış ve tamamlanmış bir şekilde getirip bana hediye etti. Acayip mutlu oldum. 

“İrem'i hiç tanımıyordum iyi ki tanımışım”
İrem Derici acayip şeker bir kadın. Çok komik ve inanılmaz samimi. Albüm çıktıktan sonra hastaneye ziyaretime gelmişti “Çeyrek Asır” diye bir pasta yaptırmış. “Sen ne kadar insansın sen” dedim. Ben sulu gözlüyümdür o kadar mutlu oldum ve duygulandım ki, tutamadım kendimi. 

Hayatta yapmak istediğiniz ne var?
Nepal, Tibet, Hindistan başta olmak üzere Orta Asya ülkelerine gidip oradaki o mistik havayı solumak isterim. Tekrardan İtalya ve İngiltere; Londra'ya uğramak isterim. Türkiye'de de çocukluğumdaki Türkiye'yi tekrardan görmek isterim. Kimsenin kimseyi yadırgamadığı, sınıflandırmadığı, dışlamadığı bir Türkiye'de yeniden olmak... Küçüklüğümde Türkiye böyleydi, bizler insan ayrımı yapmıyoruz. Benim için iyi ya da köyü insan var. Türkiye'yi öyle görmek istiyorum. 

Cihangir’deki komşularınızdan memnun olmadığınızın haberi çıktı. Bu doğru mu?
Aslında öyle değil. Ben Tepebaşı’nda doğdum. Fatih’te ilkokulu bitirdim. Ardından da Kadıköy Caddebostan’da uzun yıllar geçirdim. Şimdilerde Cihangirdeyim. Evet, doğru geçtiğimiz günlerde “Cihangirdeki komşulardan memnun değil” diye yazılan bir haberim çıkmıştı. Aslında ben genel olarak insanların dostluğu, komşuluğu unuttuğundan bahsettim. “Cihangir'de de yok” dedim. Yani genel olarak konuşmuştum ama farklı yazılmış. Cihangir’de de oturan çok sevdiğim dostlarım da var. 

Harun Kolçak nasıl bir çocukluk geçirdi?
Çok sakin bir çocukmuşum. Rahmetli anacım “Ben manava, kasaba gidiyorum sen otur burada” dermiş ve hiç yerimden kalkmazmışım. Sarı kıvır kıvır saçlı, tombik bir şeymişim ve çok severmiş insanlar beni. Annem bana hep “Sonradan sapıttın sen” der :) Sakin ve paylaşımcıydım, hala da öyleyim. Fransız lisesinde okudum. İngilizce ve Fransızca biliyorum. Çocukken arkeolog olmak isterdim, sonra müzisyen olacağım dedim. İşte böylece başladım. Sevgili Babam Eşref Kolçak oyuncu olmamı istemedi, müziği seçmeme de karışmadı. Bu da onun sanatçılığından kaynaklanıyor olmalı…

Müziğe nasıl başladınız?
Müziğe lisede başladım. Bir grubumuz vardı, ben orada bas gitarist olarak dikkat çekmeye başladım. “Eşref Kolçak’ın oğlu iyi bas çalıyormuş” demeye başladılar. Sonra Erkin Koray ile yollarımız birleşti ve onun “Erkin Koray Tutkusu” albümünde basgitar çaldım. Ondan sonra Rıza Silahlıpoda ve Ritim 68 Orkestrası’nda çaldım o dönemde Nükhet Duru da “Melankoli” şarkısı ile patlamıştı. Sonrasında Galata Kulesi’nde şuanda çok değerli müzisyen olan arkadaşlarla birlikte “Jazz Junior” diye orkestra kurduk jazz yapıyorduk. O zamanlar Aşiyan Gazinosu vardı, burada rahmetli Zeki Müren assolisti Nükhet Duru’da assolist altı olarak sahneye çıkıyordu. Beni provaya çağırdılar. Aldım gitarımı gittim gazinoya. Gazino çok farklı bir ortamdır. Orada çok profesyonel davranmalısın. “Ben Kadıköy çocuğuyum, rockçıyım; serseri ruhluyum orada nasıl yaparım” dedim. Ama sevdim gazinoyu. Sonra karşıma Onno Tunç oturdu, şok oldum. Benim Türkiye’deki basgitar idolüm Onno Tunç’tur. Meğer onların basçısı askere gitmiş geçici olarak Onno Tunç'u çağırmışlar. Bende çok mutlu oldum. 

“Zeki Müren kulağıma fısıldadı”
Hiç unutmuyorum Melankoli’yi çalacağım “La -mi -do –fa -si -mi -la…” bu kadar basit bir şey! Onlar oturuyor ya karşımda çalamıyorum, elim ayağım birbirine karıştı. Rahmetli Zeki Müren kulağıma eğildi ve “Çok iyi bas çalıyorsun, rahat ol” dedi. O anı hiç unutamam bu benim için büyük bir şanstı… Ve işte böyle profesyonelliğe başladım. 

Askerden sonra Aydın Esen ile beraberdik, tekrar jazza yöneldim. Ben rockçıyım, rockın o sertliği olmazsa ben müzikten bir şey anlamıyorum. Çokta güzel gidiyordu. Meşhur parçaları çalardık. O dönemde Aydın Esen ile Amerika’ya gitmeyi planlıyordu ki, Onno Tunç orkestrasına beni çağırdı. Yani o dönemde, o hayatta, o koşullarda alabileceğim en güzel teklifi almıştım. Çok şaşırdım. “Sezen Aksu'ya eşlik ediyoruz” dedi. Sezen Aksu yeni parlayanlar listesinde bir numaraydı. İşte nerden, nereye… O zamanlar kasetler vardı. Meğer ben kaset yapacakmışım, meşhur Harun Kolçak olacakmışım… 

“Gir Kanıma’yı çıkarırken çok çekindim”
Onno Tunç orkestrasıyla POP’a yöneldim. Benim çok elastik bir yapım var, çok likit bir tipim, bulunduğum kaba hemen uyum sağlarım. O zaman pop iyi gidiyordu.“Sen Ağlama”ların patladığı Türkiye’de “Gir Kanıma”yı dinletirken biraz çekindim. Fakat dostlarım “Harun bunlar çok güzel besteler” dediler. Sonra popçu olarak anılmaya başlandım. Aslında ben popçu değilim ben müzik yapıyorum… 

90’lar sizin için nasıl günlerdi?
Çok güzel günlerdi. Zengin olmak gibi bir çabam yoktu, ben zaten doyarak büyümüş bir çocuğum. Babamdan da biliyorum popüler olmak zor bir durum bu sebeple meşhur olma gibi bir isteğim yoktu. 90’larda müziği bilenlerle müzik yapılıyordu. Bu kadar teknoloji yoktu. Bilgisayar Müziği’ni bizler kullanamazdık. Hep müziğin içinden, müzisyen inanlar olarak geldik. Onno Tunç orkestrası da bir okul gibiydi. Şimdi daha farklı oldu. Ama şanslıyım, bu albümde de müziği bilen güzel arkadaşlarla bir araya geldik. 

“Yemekleri güzel pişirdim”
Şimdilerde çoğu müzik fast food gibi oldu. Hızlı yiyorsun, karnın doyuyor fakat beslenemiyorsun. Sadece tüketiyorsun… Evde yapılan, mutfakta yapılan yemek besleyici oluyor. Yani 25 yıldır bir albüm Türkiye’de 1 numaraysa ve hala dinleniyorsa demek ki mutfakta güzel pişirmişiz yemekleri… 

Sağlığınız ne durumda?
Hastalığımla ilgili ufak tefek sorunlar hala devam ediyor. Dikişlerim için pansumanıma gidiyorum. Tedavim devam ediyor. Olayı kansere getireceksek, kanser hiç bitmeyen bir hastalık, sadece kontrol atına alınıyor. “Kanseri yendim” cümlesi yanlış bir cümle. Kanser bedenin terörist bir grubudur. Hastalığım tam olarak 2010 yılında çıktı. Benim hastaneye yatma nedenim aslında hastane mikrobu kapmış olmam. Bu kan zehirlenmesi ile hücrelerimi kaybettim. Uzun bir süre de onun tedavisini gördüm. Yüksek dozda ilaçlar verildiği için de uyutuluyordum. 1- 1.5 ayımı hatırlamıyorum bile… Bu rahatsızlıkla bağışıklık sistemim tamamen çökünce prostat kanseri oldum. Sonra başka hastaneye geçtim. Açıkçası Elif, başlangıçtan itibaren ondan fazla operasyon geçirdim diyebilirim. 

Bu hastalıkla ilgili tavsiyeniz var mı, ne önerirsiniz? 
Bu hastalıkla ilgili tavsiyem; moral çok önemli, huzur çok önemli inanç çok önemli… İyileşeceğine inanmak çok mühim. Bende bunlar çok şükür ki vardı. Çok huzurlu bir ortamdayım moralimi hep yüksek tutuyorum. Sağ olsun sevgili dostum Sibel bana çok güzel bir oda yaptı. Sevdiğim arkadaşlarım geliyorlar. Beni sevenler geliyorlar. Malezya’dan ilaç getirdim. Doğa ile Batı Tıbbı’nı birleştirip, inançla bilimi bir arada yaşıyorum. Bunu onlarında başarmalarını diliyorum. 

"Allah’ın bana verdiği ikinci yaşam şansı. Hatta “Anka Kuşu” sembolünde bir dövme yaptırmak istiyorum iyileşince..." 

Yakın gelecekte ne tür projeleriniz var?
Konser planımız var. Yürüme ile ilgili bir sorunum daha tam düzelmedi. Ben sahnede koşuşturan biriyim bu yüzden aldığım fizyoterapimin de bitmesi lazım. Kışa doğru konseri gerçekleştiririz sanıyorum kadar çok yaşanmışlıklarım var ki, bir kitap çıkarmayı düşünüyorum. Kitap güzel bir terapi. Bazı şeyleri paylaşma zamanım geldi demek ki…

“Albümün devamı gelecek”
Allah sağlık versin geçenlerde Tan Taşçı geldi ziyaretime “Harun çok parçan var bunun albümün bir ikincisi de olmalı” dedi. Düşünmüyor değilim. Benim için her şeyden önce sağlığım, sonra babacığım, sonra çok sevdiğim dostlarım gelir. Koşullar izin verirse bu albümün devamı da gelecek. Bunu da ilk size söyledim. 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Ne olursa olsun beraber yaşamayı öğrenelim lütfen... Çok parçalandık. İnsanlar gülümsemeyi unutmuşlar ve kavga etmeye programlanmış şekilde evlerinde çıkıyorlar. Ben gülen birini görünce sarılasım geliyor. Herkese mutlu yaşamayı diliyorum. Sana da çok teşekkür ederim Elif. Tekrar birlikte olmak dileğiyle…

Bende sizinle bu röportajı yaptığım için çok mutluyum. Çok teşekkür ederim. Sağlıklı günler dilerim.

Doğum tarihi: 15. 07. 1955
Burcu: Yengeç 
En sevdiği huyu: Merhametli olmak 
En sevmediği huyu: Yine merhametli olmak 
Uğurlu sayısı: 7
En sevdiği renk: Gökkuşağının tüm renkleri 
Çizgi film: Red Kit
En sevdiği söz: Ne kadar farklıysan, o kadar yalnızsın 

Röportaj: Elif GÜNAY
Fotoğraf: Duygu Yılmaz