Gittikçe artan nüfusuyla savaştan, işsizlikten kaçanların Türkiye denilince ilk düşündükleri şehir. Evinden kaçan gençlerin, macera için, suç örgütlerinin rant için geldikleri şehir. Filmlere konu olan aşk öyküleri, maceraları, yaşama hevesiyle, ikinci bahar umuduyla mutsuzların sığındığı şehir İstanbul...

Şimdilerde ise gerçek İstanbulluların kaçma planları yaptığı yaşanmaz hale gelen İstanbul...

Trafik korkunç, devletimiz görevi mobese kameralarına devretmiş hata yapanın evine cezayı yolluyor, bu teknolojik bir çözüm ama trafik polislerinin yeterli sayıda olmaması korkunç bir tehlike oluşturuyor. Bu durumda herkes kendi kuralını belirliyor, sürücüler stres dolu her an kavga çıkabiliyor. Karşılıklı anlayış imkansız. Ne yayalar, ne sürücüler trafik kuralları ile uzaktan yakından ilgilenmiyor. Bu durumda kaza, kavga, kargaşa kaçınılmaz hale geliyor. 

Her yerde özel güvenlik. İyi bir iş sektörü. Binlerce kişi polisliğe soyunmuş, göğsüne ayyıldız, beline silah alan, çoğu eğitimsiz özel güvenlikçiler kendilerini polis sanıyor. 

Mafya sanki devletin yolları, kaldırımları kendininmiş gibi park ücreti topluyor. Hem de saati 20 TL gibi bir ücret. İstersen verme kanun onlar. Yani aracınızla günde 5 defa park ederseniz 100 TL. Ama hangi yetkiyle.

İnanılmaz gelişen Türkiye’mizde özellikle sembol ve örnek teşkil eden İstanbul’umuz ne yazik ki yaşanamayacak hale geliyor. Özledik... Hulusi Kentmen gibi komiser amcalarımızı, beyaz şapkalı trafik polislerimizi, bekçi babalarımızı özledik...

Saygılar, sevgili İstanbullular.