İstanbul Başvaizi MUSTAFA AKGÜL ile Evlilikte Huzur ve Saadet Meselesini Konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: İnsanlar, aileler ve milletler için en büyük tehlike nedir? 

Mustafa Akgül: İnsanlar için de aileler için de milletler için de yangın bir tehlikedir, sel ve deprem daha büyük tehlikedir. Ama hiç bir şey yuvaların yıkılması, boşanmaların artması, çocukların ana veya babadan mahrum büyümek mecburiyetinde kalması kadar büyük tehlike değildir.

Son yıllarda ABD'de boşanma oranları %50, AB Ülkelerinde %35 olup, ülkemizde ise binde 8 iken %l0-15'e tırmanmıştır.

Çetinoğlu: Bu işin sonu nereye varır? 

Akgül: Bu gidişe ‘DUR’ denilemezse aile yuvası, milletler, ülkeler ve dünya bu tehlikeye dayanamaz, mahvolur.

Çetinoğlu: Madem ki tehlike bu kadar büyük, tedbirin âcil ve kapsamlı olması gerekir. Sizin teklifiniz nedir? 

Akgül: Devlet Politikası (Aile, Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet, Vakıf ve Dernekler (v.s.) mesailerinin çoğunu bu işe ayırmalı, unutulmamalı ki; geciken tedbir, tedbir değildir. 

Çetinoğlu: O halde yapılması gerekenleri konuşalım…

Akgül: Doktor ne kadar uzman, hoca ne kadar tesirli söz söyleyen kişi olursa olsun, dinleyenler duyduklarını uygulamadıkça tavsiyelerin ve reçetelerin hiçbir faydası olmaz. İlgililer, yapılması gerekenleri duymak için değil, uygulamak için dinlemeli, okumalı…

Yapılması gerekenleri:1-Evlilik öncesi, 2-Evlilik başladıktan sonra başlıkları altında ve iki grupta açıklayacağım:

Çetinoğlu: Lütfedersiniz Hocam…

Akgül:  Evlilik öncesi yapılacak işlerden başlayayım: 

-Evlilik geciktirilmemeli. İmkânı olanlar; hukuka, örf ve âdetlere göre evlenme yaşına geldiğinde evlenmeli, evlendirilmeli.  

-‘Mükemmel’ aranmamalı. Uygun olanla yetinilmeli. 

Çetinoğlu: Neden?

Akgül: İster bay olsun, ister bayan… Evlenme yaşına gelenler 4 - 4'lük aday arıyorlar. Oysa ki her insanın, ya maddî durumunda ya tahsilinde veya güzelliğinde - yakışıklılığında mutlaka eksik bir yönü olacaktır. Allâhu Teâla hiç kimseyi 4 - 4'lük yaratmamıştır. İlla da 4 - 4'lük aday arayanlara aynaya bakmalarını tavsiye ediyorum. Acaba kendileri 4 - 4'lük müdür? Uygun olanı aramak en doğrusudur. 

Evlilik geciktirilmemeli. Çünkü yaş ilerledikçe insanlar daha müşkülpesent oluyorlar, zor beğeniyorlar. Evlilik imkânsız hâle geliyor. Bilindiği gibi ağaçlar belli bir yaştan sonra aşıyı kabul etmiyor. Çubuklar bir birine yaş iken sarılırsa uyum sağlıyorlar.

İşin garibi ülkemizin bazı bölgelerinde çocuk yaşta evlendirmeler olurken başka bölgesinde çok geç yaşta evlenmeler oluyor. İkisi de mahzurludur, yanlıştır. 

 Evlilik geciktikçe gayri meşru hâdiselerin oluşma ihtimali artar. Memleketimizde maalesef gayri meşru ilişki sâdece evlilik sonrası yasak imiş gibi düşünülmekte, bilhassa erkekler için evlilik öncesi ilişkiler makul ve meşru görülmektedir. Oysa ki dinimiz adı ister kız/erkek arkadaşlığı, ister seviyeli birliktelik, ister deneme evliliği, ne olursa olsun nikâhın dışındaki hiçbir birlikteliği onaylamaz. Din onaylamaz ama bu günün gençlerinin evliliği geciktirince yanlışlıklara düşme tehlikeleri artar.

Çetinoğlu: Evliliğin gerçekleşmesinde anne ve babaların rolü olmalı mı?

Akgül: Mutlaka olmalı.  Anne ve babalar, çocuklarından daha az tahsilli olsalar bile, onlar hayat üniversitesinde okumuşlar, tecrübe diploması almışlardır. Bâzı hususlar tahsille değil, tecrübe ile öğrenilir. Ayrıca anne-baba duası evlilikte temel taşı, taşıyıcı kolon hükmündedir. 

Bu vesile ile anne babalara da bir çift sözüm var: Sizler kendiniz için gelin veya dâmât aramak veya istemek gibi bir yanlışa düşmeyiniz. Hedefiniz, evladınızı uygun bir eşle evlendirmek olmalı.   

Çetinoğlu: Güzel… Peki Hocam, evliliğin İslâm hukukundaki yeri nedir? 

Akgül: Bu soru bütün Müslümanlara sorulsa %80'i 'sünnettir' diye cevap verecektir. Oysa ki Ömer Nasûhi Bilmen Hoca’nın ‘Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’ 2. Cilt, Nikâh Bölümü'ne bakacak olursak, şunu görürüz: Evlenmemesi hâlinde harama düşme ihtimali yüksek olan kişinin evlenmesi farz, harama düşme ihtimali olmayanın evlenmesi sünnettir. Evlenmesi hâlinde eşine karşı bütün vazifelerini yerine getiremeyecek olan kişinin evlenmesi ise haramdır. 

Çetinoğlu: Mükemmel bir bilgi. Allah râzı olsun. Başka bir konuya geçip ‘eş seçmede tercih sebepleri ne olmalıdır?’ diye sorsam…  

 Akgül: Hz. Ebû Hureyre (ra) anlatıyor. ‘Resulullah (sav) buyurdular ki: ‘Kadınlar dört haslet için nikâhlanır: Malı için, soyu-sopunun devam etmesi için, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç ki; elin bol olsun.’ (yani evinde ve hayatında bereket ve huzur bulasın.) (Buharî, Nikâh 15)

Hadis-i şerif açık olmasına rağmen, bilinmeli ki Dindarlık tek başına yeterli değildir. 

Çetinoğlu: Neden? 

Akgül: Dindarlığı sâdece ibâdetlerin tatbiki olarak görmemek lazım. Kimse unutmasın ki, namazsız, oruçsuz; zenginse zekâtsız, hacsız dindarlık olmaz. Fakat insanlarla geçinmeyi bilmek, tevâzu, cömertlik, büyüğünü-küçüğünü, haddini-hesabını bilmek de ‘dindarlık’ kavramının içinde olmalıdır.  

Bir misal vereyim: İnsanın oruç tutması yeterli değildir. Oruç ta insanı tutmalıdır. Yani oruç fiili, oruçlunun; gözünü, kulağını, dilini, ayağını, elini ve belini tutmalıdır. Ne demektir bu? Oruçlu insan, oruçlu olduğunu bilip harama bakmayacak, dedikdu-gıybet gibi sözleri dinlemeyecek, kötü söz söylemeyecek, harama yaklaşmayacak, elini ve belini haramdan uzak tutacak. 

Dindarlık da oruçlunun hassasiyeti gibi düşünülürse evlenmek için yeterlidir. Dindarlık; sırf namaz kılıp, abdest almak, oruç tutmak olarak düşünülürse kâfi olmaz. Dindarlık namazdan, oruçtan ve diğer vecibelerden ibâret zannedilmelidir.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim efendim. Evlilik meselesine dönüp devam edebilir miyiz?

Akgül: Evlilik kararı ‘ömür boyu beraber yaşanacağı düşünülerek verilmelidir!

Zamanımızda bazı gençler ‘Hele bir evlenelim, devam ettirebilirsek ne âlâ, devam ettiremezsek ayrılırız’ diyerek, yeni kuracakları yuvanın temeline ayrılık bombasını yerleştiriyorlar. Bu düşünce ile gerçekleştirilecek evlilik yürümez. Denilebilir ki ‘dinimizde boşanmak da caiz değil mi ki, böyle söylüyorsunuz?’ Evet caizdir, ancak boşanma bir Müslüman’ın son düşüneceği şeydir ve Allâh-ü Tealâ'nın hiç hoşlanmadığı helaldir. Ancak devam için bütün imkânlar tükenmişse, boşanmak câizdir. Daha işin başında boşanmak düşüncesi, değil konuşmak, akla bile getirilmemelidir. 

Çetinoğlu: ‘Ayrılık’ düşünülmeyecek… Dikkat edilecek diğer hususlar nelerdir? 

Akgül: Evlenecek kişiler arasında denklik çok mühimdir. 

Mesela, ilkokul mezunuyla bir profesörün evlenmesi caizdir. Ama mutluluğu yakalamaları zordur. Geçimini zor temin eden biriyle bir milyonerin evlenmesi caizse de mutlu olmaları zordur. Teheccüd namazı kılanla, bayramdan bayrama namaz kılanın evlenmeleri halinde mutlu olmaları çok zordur. ‘din her şeydir’ inancına sahip olanla, ‘din; kul ile tanrı arasında bir vicdan işidir, günlük hayatla ilgisi yoktur’ düşüncesine sahip olan iki kişinin evlenip mutlu olmaları bize göre mümkün bile değildir.

Yaşları uygunsa, üniversite öğrencisi erkekle, lise öğrencisi bayan evlenebilir. Erkek, üniversiteyi bitirdikten unvan ve mevki sâhibi olup bilgisiyle birlikte kültürünü de geliştirdiğinde, eşi hâlâ lise bilgisi ve kültürü seviyesinde kalmışsa, ailede huzursuzluklar başlar. Taraflar birbirleriye uyum içerisinde olmalı, bunun için gerekli gayreti ve fedakârlığı göstermeli. 

Çetinoğlu: İkinci grup tavsiyelerinize geçebilir miyiz? Evlilik başladıktan sonrasına…

Akgül: Evlilikle beraber taraflar birbirlerine, ‘Benim senin üzerinde şu haklarım var’ diyerek işe başlarsa karşı tarafta, ‘Benim de senin üzerinde şu haklarım var’ derse mutluluk zorlaşır. Taraflar ‘Benim eşime karşı vazifelerim nelerdir?’ diye evliliğe başlarlarsa, karşının hakkı da kendiliğinden gerçekleşeceği için hâne mutlulukla dolar, taşar.

Taraflar eşlerini, Cenâb-ı Allah'ın kendilerine bir armağanı, emâneti olarak düşünmeliler.

 Hediyede kusur aramak da emânete hıyânet etmek de, hediye ve emaneti gönderenin yani Cenâb-ı Allah'ın gayretine dokunur. Eşimizi, Rab hediyesi olarak, Yaratıcı emâneti olarak düşünebilirsek, eksiklerini görmez, kusurlarını duymaz, iki dünyada mutlu olur gideriz. 

Çetinoğlu: Tavsiyeler güzel. Uygulaması da kolay olsa, mesele kalmaz.

 Akgül: Uygulamadaki kolaylıkların ipuçlarını da vereceğim. O ipuçlarından tutarak devam edenler başarırlar. 

Taraflar, eşinin (şâyet varsa) eksiğini ve kusurunu kendisinin ve eşinin akrabaları başta olmak üzere hiç kimseye söylememeli. Söylemek çok çirkin ve problemlere yol açan bir hareket olduğu gibi, hiçbir fayda sağlamaz. ‘Ayrıca senin ailen, benim ailem’ karşılaştırması da yapılmamalı. 

Bir başka husus, hoşgörülü olmaktır. Eşler, birbirleriyle alakalıher şeyi görmeye, duymaya, öğrenmeye çalışmamalı. Duyduklarını, gördüklerini, öğrendiklerini hoşgörü ile karşılamalı. Ders verilmek isteniliyorsa; duyulan, görülen ve öğrenilen hâdise veya benzeri, birkaç gün sonra, başka birine mal edilerek anlatılmalı. Gerekirse, yine muhatabı rencide etmeden kıssadan hisse çıkarılabilir. 

Günümüzün en büyük problemlerinden birisi de eşler arasında eşitlik sevdası ve zıtlaşmasıdır.

Olgun ve vasıflı insan, yerine göre lokomotif, gerektiğinde vagon olmayı bilendir. 

Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.’ (Nisâ Sûresi, 34)

Bayanlar, fıtratları gereği daha müşfik, koruyucu, hassas ve ihtimam sâhibidirler. Onların bu özelliği, erkeğin lehinedir. 

Çetinoğlu: Günümüzde ‘ekonomik bağımsızlık’tan söz ediliyor. Konu hakkında söyleyecekleriniz vardır mutlaka…   

Akgül: Aile içerisine sokulan ‘ekonomik bağımsızlık’ fikri de yuvalar için büyük tehdit oluşturur. 

Dinimize göre fertlerin mülkiyet hakkı saklı ve ayrı olmasına rağmen aile içerisinde senin-benim malım demek hiç de doğru değildir. 

Malûmunuz ki İslâm dört katlı binanın ortak adıdır:

‘Şeriat, Tarîkat, Hakîkat, Marifet’

Şeriatta seninki senin, benimki benim. Ne bir kuruşunu isterim, ne de bir kuruşumu sana veririm.

Tarikatta seninki senin, benimki de senin. Hakîkatte ne seninki senin, ne benimki benim. Mârifette ne sen varsın, ne ben, ne de mal.

Evliliğe gelince: Nişanlı iken seninki senin, benimki benim. Evlenince seninki senin, benimki de senin. Allah (cc.) bir çocuk verince: ‘ne seninki senin, ne benimki benim hepsi bu çocuğun’ diyebildiğimiz, kabullenebildiğimiz, uygulayabildiğimiz an, hânede huzur ve mutluluk olacaktır. 

Çetinoğlu: Hocam bunlar çok güzel tavsiyeler. Çok mühim gördüğünüz bir-iki hususu daha söyleyerek diğerlerini sonraki röportajımıza bırakabilir miyiz?

Akgül: İnsanlar sinirli hallerinde normal düşünebilme özelliğini kaybederler. Sinirlilik hâli geçince hem kendisi daha makul ve mantıklı düşünmeye başlar hem de karşısındakinin sözlerini daha rahat anlar. Bunu temin için de eşlerin sinirlilik hâlinde birbirlerinin üstlerine gitmemeleri gerekir. 

Allah (cc.) ve Resûlü (s.a.v.)'in yasakladığı her bir davranışı mutluluğumuz için bir bomba kadar tehlikeli görmek mecburiyetindeyiz. Mutluluğu yıkan haram bombalar sadece alkol, kumar, zinadan ibâret değildir. İsraf da, cimrilik de, kibir de yuva yıkan haramlar cinsindendir. Bombalar konduğu anda patlamayabilir. Zamanı gelince patlar.  İşlenen haramlar da anında olmasa da zamanı gelince yuvadaki mutluluğu mahveder. Şimdiye kadar kimse haramlardan huzur bulmadı ki, bizim bulmamız mümkün olsun.

Allah (cc.) affeder diye haramları işlemek ilaç var diye mikrobu vücuda kabul etmek gibidir.

Kulaklara küpe olacak ‘4 S’ formülü ile bitireyim. Ailede huzur ve saadet, 4 S ile gerekleşir: Sevgi, Saygı, Sabır ve Sadakat…

Çetinoğlu: Açıklamaları var mı Hocam?

Akgül: İzâha sondan başlayalım:

Ortaklıkta başarılı olmanın vazgeçilmez şartı sadâkattir. En mukaddes ortaklık ise evliliktir. Eşine karşı sadâkattan uzaklaşan kişi önce Allah'ın yardımından mahrum kalır, sonra Cenab-ı Allah'ın gazabına uğrar.

Ebû Hur ey re (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki Allah buyurdu ki; 'İki ortaktan biri diğerine hıyanet etmediği sürece onların üçüncüsü benim. Şâyet biri diğerine hıyanet ederse ben aralarından çıkarım.” (Ebu Davud, Büyü 27,3383)

Biz bu hadis-i kudsî'yi sâdece dünya ortaklıkları için düşünmeyelim. En kutsal ortaklık, evlilik olduğuna göre eşlerden biri diğerine ihânet etmediği sürece üçüncü ortakları Allah (c.c.) olacaktır. Taraflardan birinin eşine ihânet etmesi halinde Cenâb-ı Allah ortaklıktan çekilecektir. Mutlu olmalarına da imkân kalmayacaktır.

Çetinoğlu: Sabır için neler söyleyeceksiniz?

Akgül: Hayat bin bir problem, tehlike ve iniş çıkışla dolu bir maratondur. ‘Bu da geçer yahu’ demeyi başaramazsak en küçük maddî, sıkıntı, sağlık problemi, akraba ve aile geçimsizliği karşısında boşanmaya kalkacak olursak mutlu olmamıza imkân ve ihtimal yoktur. Unutmayalım ki Allah (c.c.) sabredenlerle beraberdir.

Saygının özeti olarak bir cümle:

‘Eşinden ne kadar saygı görmek istiyorsan, sen de ona o kadar saygı göster ki mutlu olasın.’

Sevgiye dair üç naklimiz olacak:

1-Mecnun bir köpeğe daldı da saatlerce seyretti. Onu görenler, ‘Hayrola Mecnun, bu köpeğin diğerlerinden ne farkı var ki, bu kadar uzun süre seyredip duruyorsun?’ dediler. Mecnun onlara, ‘Hiçbir farkı yok ama Leyla'nın köyünden geldi’ dedi.

2-Siz hiç kocanız sekiz-on günlüğüne bir seyahate çıktığında onun gömleğini masanın üzerine serip saatlerce seyrettiniz mi? Siz hiç hanımınız sekiz- on günlüğüne evden ayrıldığında eşinizin eşarbını masanın üzerine serip saatlerce seyrettiniz mi? Cevaplarınız 'hayır'sa sevgi notunuz düşük demektir.

3-Derviş çölde namaz kılıyordu. Önünden Mecnun geçti. Dirviş bu duruma kızarak namazını çabuklaştırdı, bitirdi ve peşinden koşup yetişti: ‘Ben Mevlaya âşık bir dervişim. Rabbimin huzurunda namaz kılarken önümden geçtin, dikkatimi dağıttın…’ Mecnun cevap verdi: ‘Ben de Leyla’ya aşığım. Onu düşünerek yürürken seni görmedim. Sen Mevlâ’yı düşünürken nasıl oldu da beni gördün?’

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim hocam. Allah (cc) râzı olsun. 

MUSTAFA AKGÜL

İstanbul Başvaizi. 1950 yılında Kayseri’nin Erkilet ilçesinde doğdu. İlk, orta ve yüksek tahsilini Kayseri'de yaptı. Mesleğe İmam-hatip olarak başladı. Kayseri Müftü yardımcılığı ve Keşan Müftülüğü yaptı. 35 yıldır da İstanbul'da vaiz olarak görev yapmaktadır.

Yurt içi ve yurt dışında yaklaşık 600 konferans verdi. Mustafa Akgül, dünyada bir ilk olan Din Görevlileri Sendikası'nın kurucuları arasında bulundu. Hâlen kurucusu olduğu DİYANET-SEN'in şeref genel başkanıdır. Türkiye’de bir ilke daha imza atarak camilerde slayt gösterili vaazları başlattı. Yaklaşık 500 televizyon programına yapımcı veya misafir olarak katıldı. Halen TRT 1 'deki ‘İyi Fikir’  programının Perşembe konuğudur. 

Mustafa Akgül, 5 çocuk babası ve 10 torun dedesidir.