İşsizlik mart döneminde bir önceki döneme göre düşüş yaşarken, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre artış gösterdi, ama görülen o ki; hâlâ bildiğiniz üzere, üstünüze afiyet ya da midemize zafiyet sürünüp, gidiyoruz. Ve elbette hayat gayemiz sürüp, gidiyor.

Durun, başlamadan evvel bunun üzerine bir sigara yakayım. Bu çakmağın da yanacağı yok gibi duruyor. Hay aksi, bu da yanmıyor. Mutfağa gideyim, ocak ile Fransız öpücüğü denemeleri yapacağımı düşünmek istemezdim. Hayda! Yine olmuyor. Gazlar da kesildi herhalde. Ee, normal. Anormal olan şey ise yanacak olmasıydı zaten. Hoş, bir ara göz kırpar gibi oldu, ama anlaşılan o ki; yanlış anlamışız olayı. Sigaranın vücuduma vereceği zehirden daha bir büyük zarar sağlıyor şu an çakmakların hiçbirinin yanmıyor olması. Durun, durun, yaktım galiba.

Ne diyordum? Evet, evet, şimdi hatırladım, ama lütfen durun. Bir nefes daha çekeyim. Ülkede çalışma şartlarının zorlukları bir yana dursun, işsizliğin beraberinde getirdiği tüm o kötü illüzyonlar insanı şüphesiz yaka silkmeye götürdüğünü biliyorsunuz herhalde. Proleterleşme ve işsizliğin yeni anlam kavramı prekarizasyon denir iken, işsizliğin içimizdeki yansımasına henüz bir karşılık bulamıyorum.

İnsanların bir işten çok, bir amaca ihtiyaçları olduğunu bilmiyor, buna göre yaşayıp, hayatı şekillendirmeye çalışıyoruz. Dolayısı ile de avuçlar yalanıyor. Ülkede iş sözleşmelerinin üçte ikiden çok daha fazlası geçici olarak düzenleniyor iken, olayı gençler ve kadınlar üzerinden baz alacak olur isek; sayıca kısa süreli sözleşmeler ile çalıştırılıyor olduğunu görüyoruz. Uzun süreli stajlar kurumlaşıyor olması deneme ürünü olan diplomalı çalışanlar alıştığı bir kadere razı oluyorlar. Pek tabii istihdam gibi istihdam! Ne de olsa, kullan at!

Beyaz yakalı tipolojisi ile ilgili bir tarif var. “Her yerinden bükülebilecek kadar esnek, kendi kendini sömürecek kadar performans delisi, her an işe koşulabilir, her an erişilebilir!” denildiğine bir yerde şahit olduğumu hatırlıyorum. Bunu perçinleyen bir kariyer hedefinden diğerine hızla yapılan geçişler ya da sürekli iş, araba, telefon, ev değiştirip, şehirleri talan eden o müthiş görünümlü profesyonel imge reklamlar, filmler ile birlikte plaza ve ofis efsaneleri olabilir.  Hali ile de dolup, taşan zihinler arasında kaçık gibi görünmenizi istemiyor iseniz; önlem almalısınız.

Türkiye'de en çok hakkı yenen iş gruplarından olmalarına rağmen hiçbir zaman sesi çıkmayan emekçileri kapsasa da, bir banka grev ilan ettiğinde kurul kararı ile flaş bir şekilde ertelenmesi ile ilgili doğru düzgün tek bir haber yoktu. Kim bilir neler oldu orada? Ne baskılar, ne mobbing olayları yaşandı, ama sonuç ne yazık ki ortada tabii. Diyelim ki; her şey ters gitti. Ki düz gittiği de görünmüyor ya pek, ama varsayalım ki işsiz kaldınız. Ve ödemeniz gereken tüm o ödemeler, banka meblağları gözünüzde çığ gibi büyümeye başladı Yakalı ya da yakasız, mavi veya beyaz, işçi ya da aşçı şuan fark etmiyor, ama düşünsenize yazının en başında bahsettiğim o işsizlik oranının içerisinde eğer siz de yer alsanız, onun bir parçası olsanız, neler olurdu?

Burada işsizlik maaşı devreye giriyor. İşsiz kaldığınız dönemlerde size kaynak sağlamak için maaşınızdan yüzde bir gibi oranda kesinti oluyor, ama işsiz kaldığınızda kullanmak istediğinizde onlarca engelle karşılaştığınızı da söylemekte de fayda var. Böyle bir ödenek, ama ne öldürür, ne de güldürür.Ödenek için fonda biriken meblağ epey yüklü olsa da, tüm bunlara rağmen üst limitin bin dört yüz yirmi bir, alt limit ise yalnızca yedi yüz yirmi liraydı sanıyor isem. Yani, anlatır iken nefesim kesildi. Daha size ne diyebilirim?

Bu maaşı düzenleyen kanunda düzenlemeye gidilmediği sürece, işsizlik ödeneği alınan sürece de emeklilik de ödenmeli. Yahu, zaten para bizden kesiliyor iken, kimin parasını kime vermiyorsun diye de sormak hakkımız değil mi? Tabii,  bu para devletin cebinden çıksa, çıkmasa da çeşitli şekilde hak iddia etmeye hakkım olsa da, canın tatlı olması mütevellit edecek bir lafım yok diyebilirdik, ama kusura bakmasın kimse, bizler birer yurttaşız ve dolayısı ile de umarız ki; ödeneğin ödeme süresini uzatma ve de arttırma düzenlemeleri yaparlar.

O neden ile burada beyaz yakanın tipolojisinden girip, buradan çıktı isem bu benim tüm yakalara karşın bir cephe almış olmamdan dolayıdır. O neden ile yaşasın işçi ve aşçılar! Aşçıları parantez içine almak istiyor ve “aş!” demiş iken de gelecek yazımızda içli köfteden bahsetmek istediğimi, giderayak yine yüreğinize su serptiğimi düşünüyorum.