Deha; uzun sabır ister, derler… 

Fikirler, stratejiler uygulamaya geçirebilmek için en uygun zaman beklenir. Yani deha; hem fikri olan hemde uygulama da en doğru zamanı seçebilendir. Sabrederken, uyuya kalmamak çok mühimdir.  

Mesela Kıbrıs’ta Türk devleti kurulduğunda, zulüm gören Türk’ler kurtarıldığında binlerce yıllık savaş stratejisi ile bir gece ansızın indik ve aldık… Doğru zamanı bekledik ve stratejimizi uyguladık. Öncesinde bunu günlerce dillendirmedik. Kıbrıs’ta askerlerimizi hazırda beklesinler istemedik. “Bir gece ansızın gelmenin” esprisi de zaten bu… Habersizce, uyurken, şok bir baskın yapabilmek... Konu ile ilgili emekli bir askerden bilgiler aldım. Bunun çok önceden dillendirilmesi, savaş olmadan geri çekilme ihtimali doğurduğundan olumlu görülebiliyor. Doğrudur da… Ama düşmanın maşası ile değil de düşmanın kendisi ile savaştığında bu kural geçer. Bugünlerde Afrin’de PYD terör örgütünün yapılanmaması için operasyon planlıyoruz. Çünkü PYD burayı da aldığında Suriye sınırımızın tamamını ele geçirmiş oluyor. 

Siyasilerimizin de defalarca ifade ettiği gibi burada PYD’nin sırtını sıvazlayan, hatta silahlandıran ABD… Peki orada ABD askeri var mı? Yok… PYD’nin can kaybı ABD’nin umurunda mı? Muhtemelen değil… Bu durumda günler öncesinden “bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesini blöf niteliğinde kullanmak, aslında blöf olmuyor… Çünkü karşımızdaki devlet değil, bir devletin maşası… Ve maşa yanabilir, maşanın görevi eli yakmamaktır. Bu sebeple “el” “bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesinden çekinmeyecektir.

Bu durum da dillendirip, ardından beklemek zaman kaybı olabilir. Bu süre onlara hazırlanma fırsatı ve hatta biz gelmeden Afrin’i işgal etme durumu oluşturabilir… İşgal etmeleri halinde ise işler daha da karışır… Çünkü daha önce Membiç’te yaşandığı gibi PYD terör örgütü, Esad güçlerini anlaşmalı bir şekilde Afrin’e alabilir. Bu durumda ise Rusya ve diğer ülkelerle Astana toplantısındaki “Esad askerleriyle savaşmama” taahhütümüz devreye girer… Yani geç kaldığımızda Türkiye-Suriye sınırımızın tamamı PYD’nin eline geçer. 

Stratejilerimiz gereği bekleyebiliriz, sabredebiliriz ama fırsatları kaçıramayız…

Bazen 1918 Mondros Ateşkes anlaşması ile yeni karşılaşılan zor anlar karşılaştırılır. Geçmişte yapılmış bazı kıyaslamalar abartılı olabilir ama Suriye sınırları meselesi, Suriye’deki garnizonların teslimi meselesi yüz yıl önceki anlaşmada vardı. Ve yıllar yıllar sonra küçük farklılıklarla tekrar karşımızda. O tarihte de ingiliz haritalarında Suriye sınırı, Kilikya sınırının kuzeyinden yani Adana ve Kahramanmaraş’ın kuzeyinden geçmekteydi. 

NATO marifetiyle ABD’nin her istediğini yapmasının sonu yok. İhtirasları bitmiyor, taleplerinin sonu gelmiyor. Ve günün sonunda, kendi çıkarları için NATO ülkesi olan bizi bile karşılarına alabiliyorlar… Hem de gözlerini kırpmadan… Lafa gelince “yok” diyorlar ama PYD’nin, YPG’nin, PKK’ın elindeki silahlar ABD’nin… Önce şii, sünni diyerek, mezhepçi yaklaşım ile destek aldılar. Kobani’deki gibi… Şimdi kürt diyerek ırkçı yaklaşım ile kışkırtıyorlar… Ve her seferinde maalesef aldanıyoruz… ABD, ABD diyoruz ama aynı şekilde Almanya’nın desteklediğini, silahlandırdığını, hatta eğitim verdiğini çok defa okuduk…  

Aldanıyoruz ama sebepsiz değil... Almanya’ya ve ABD’ye siyasi olarak inanmak istiyoruz, çünkü yumuşak karnımız var. 

Ekonomimiz… 

Ülkemize bu yıl, yabancılardan aldığımız kredilerin geri ödemesi için 170 milyar dolar girmesi gerekli… Bir de üzerine 2017 sonunda oluşacak yaklaşık 45 milyar dolar cari açığı da ekleyince... 2018’de ülkemize sadece dış borç kapamaları için 215 milyar dolar yeni dış borç lazım… 2018’te Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirebilmeliyiz. Ve her yıl verdiğimiz cari açıklar ile dış borcumuz daha da büyümekte… 

Cari açık ya da cari fazla meselesi çok önemli… “Açık” verenlerin paralarının, varlıklarının “Fazla” verenlere ne tutarda kaydığını resmi makamlarca anlatılmasıdır. Evet bu yılda yaklaşık 45 milyar dolar cari açığımız oluşacak… 

Haberlerde sürekli duyduğumuz “Bizi kıskanan Almanya” ise dünyada en fazla “Cari fazla” veren ülke olarak medyada yer buldu… Almanya 2017 yılında 287 milyar dolar cari fazla verdi… Üretimlerinin büyük kısmı yüksek teknolojili ürünler. Bizim yüksek teknolojili ürün üretme oranımız %3,3… Onunda büyük kısmı ilaç… Almanya’nın sadece cari fazlası, yıllık toplam Milli gelirimizin 3/1’inden fazla... Ama çatır çatır bizi kıskanıyorlar.  

Bizim üzerimize oynadıkları kesin ama “kıskanma işi” biraz garip ve üzerine düşünülmeli...

Ayrıca hatırlatırım; 1918 mondros antlaşmasından önce de Alman general Otto Liman Von Sanders Osmanlı ordularının en başındaydı. Ve ordularımızı ısrarla Suriye’ye, Irak’a sokmaya çalışıyordu… Galiba bizi kıskanmıyorlar, ama kullanıyorlar… Ve her aldıkları tavizin arkasından daha büyük bir taviz istiyorlar…

Bunu durdurmak için üretmeliyiz, çalışmalıyız, çalışmalıyız… 

Çalışmaz, üretmez ve başkasının parasını yersek!.. Bir gün o başkası adımıza söz hakkı elde eder. Ve bizim istemediğimiz şeylere bizi zorlar…