El Kaide uzantısı IŞİD'ın Suriye ve  Irak'ın Sünni bölgelerinde Ürdün ve Lübnan'ı da hedefleyen bir devlet kurması (İslam Devleti) ve hilafet ilan etmesiyle hızlanan gelişmeler, İsrail'in Gazze'ye uygulamakta olduğu devlet terörüyle Ortadoğu'da yeni bir realitenin hayata geçirilmekte olduğuna işaret ediyor. Bu orantısız güç kullanımı, bölge ülkeleri açısından çok tehlikeli sayılamsı gereken bir gelişmedir.  
İsrail'in kurulmasından bu yana, o topraklara taşınan insanlarla, söz konusu bölgede belli bir amaca yönelik demografik bir değişim yaratılmaya çalışılıyor. "Dünyanın çeşitli köşelerinden taşınarak yerleştirilen göçmenler üzerinden İsrail'de militarist, ultra nasyonalist ve dinci bir kuşak yetiştirilmektedir." Aslında, ilerde kurulacak İsrail için gerekli çekirdek nüfusun taşınması daha erken tarihlerde başlatılmıştı; 1897-1903 tarihleri arasında buralara 25 bin göçmen yerleştirilmişti. Musevi nüfus 1936'da yüzde 60'a yükselmiş ve ilk intifada bu tarihte başlamıştı. Filistinlilerin itirazları bir sonuç vermemişti.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden taşınan göçmenlerin uzantısı olan yeni nesil, Nil'den Mısır'a uzanan coğrafyayı İsrailoğulları'na "Vaad edilmiş topraklar" olarak kabul etmekte ve bu toprakların güç kullanarak kurtarılmasını Judea ve Samara'nın kurtarılması" olarak algılamaktalar.

İSRAİL KİME GÜVENİYOR?


Bugün ABD'de "Yahudi tanrısının vaadi olarak İsrail'i desteklemeyi tanrı buyruğu kabul eden ve İsrail'in hiçbir operasyonunu sorgulamayan neo-conlar gibi Hıristiyan Siyonistler var." ABD-İsrail ilişkileri yalnızca, Musevi kökenli parababalarının Amerikan ekonomisindeki egemenlikleriyle sınırlı değildir, Avenjelik Protestanlık bağlamında  çok güçlü bir ruhani bağ söz konusudur. O nedenle, bugüne kadar BM'den İsrail aleyhine bir karar çıkmamıştır.
Ayrıca, küresel liderliğini Ortadoğu petrol kaynaklarının ve dağıtım yollarını kontrolü üzerinden sürdürmek için çabalayan ABD, kendini güvenliğinden birinci derecede sorumlu gördüğü İsrail'i "Vaad Edilmiş Topraklar"ına kavuşturma ve bölgenin en güvenli enerji terminali yapma hazırlığındadır. İran, Irak, Türkiye ve Suriye üzerinden Akdeniz'e uzanacak "Büyük Kürdistan" ve IŞİD'ın kurduğu İslam Devleti haritalarının büyük ölçüde "Vaad Edilmiş Topraklar"la örtüşüyor olması bir rastlantı mıdır?
ABD ve AB'nin Hıristiyan ülkeleri İsrail'i, kendilerinin Ortadoğu'da Müslüman ülkeler arasına sıkışıp kalmış ileri karakolu olarak görmekteler. Bu nedenle İsrail'in, Suriye'nin Golan Tepeleri'ni işgal altında tutmasını, İstanbul Boğazı kadar dar bir alana sıkıştırılmış Gazze'ye 50 bin kişilik orduyla karadan, denizden, havadan saldırmasını, orantısız güç kullanmasını görmezden geliyorlar. Hıristiyan Batı, İsrail'in Gazze'de uyguladığı katliamı yalnızca seyretmekle yetiniyorlar. Batı'nın Gazze katliamına bu derece duyarsız kalmasında IŞİD militanlarının Suriye ve Irak'ta gerçekleştirdikleri "Allah-ü Ekber!" nidalı vahşet sahnelerinin büyük etkisi olmalı.
Müslüman devletlerle çevrili İsrail'in bu kadar cesur hareket etmesini sağlayan en önemli faktör ise, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, İran, Irak, Katar, Kuveyt ve Körfez ülkelerinin mezhep ve fraksiyon ayrılıkları nedeniyle birbirleriyle kavgalı olmasıdır. Şöyle demiştik "Uyan İslam Alemi Uyan!" başlıklı yazımızda:
"Uyan İslam Alemi uyan! İslamiyet, tebliğ edildiği günden bu yana, tarihin kaydettiği  en sinsi, en büyük, kullandığı savaş teknikleri ve araçları dikkate alındığında ise en komplike Haçlı saldırısını yaşamaktadır.
Müslüman ülkeler kurgulanan oyunun gerçek amacını göremezler ve oyunu bozmak için elele veremezlerse, 11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler şoku ve Başkan G. W. Bush'un "Haçlı Seferleri başladı!" haykırışları eşliğinde başlatılan ve İslam Alemi'ni Ortaçağ karanlıklarına, bitmez tükenmez mezhep savaşlarına sürüklemeyi amaçlayan saldırı, korkarız ki, tarihin kaydettiği son Haçlı Seferi olacaktır.
(...)11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde Afganistan ve Irak'ın işgaliyle başlatılan ve Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında yeni dünya düzenini hayata geçirmeyi hedefleyen  operasyonlar, İslam coğrafyasında yer alan ülkeleri parçalamayı, varlıklarını yağmalamayı hedefliyordu. O günden bu güne, "Demokrasi götürüyoruz" gibi hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen ya da "Arap Baharı" rüzgarlarıyla, mezhep kavgalarıyla kaosa ve iç savaşa sürüklenen İslam ülkeleri parçalanıyor, birbirlerine düşman ediliyorlar. Cenhennem'e dönen bu coğrafyada belli bir senaryoya yönelik ve 4. nesil savaş tekniklerine uygun olarak çekilen vahşet görüntüleri de medyada, internet ortamında, İslam'ı itibarsızlaştırmak üzere ustaca sergileniyor.
(...) I. Körfez Savaşı'ndan bu yana, özellikle Irak ve Suriye coğrafyasında yaşanan kaos ortamından yansıtlan vahşet görüntüleri üzerinden İslam'ı itibarsızlaştırmayı amaçlayan bilinçli saldırılarılara, Ortadoğu'lu siyasetçilerin, bilim adamlarının ilgisiz, tepkisiz ve yorumsuz kalmalarını, İslam Alemi'nde bir akıl tutulması yaşandığı şeklinde yorumlamak hiç de yanıltıcı olmayacaktır."

İSRAİL'İ KİM DURDURACAK?


İsrail Filistin'e, Gazze'ye karşı orantısız güç kullanmaktadır.
Peki kim dur diyecek İsrail'e?
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölge haritasını günün koşullarına uygun olarak yeniden dizayn ederken, ilerde "Büyük Kürdistan" üzerinden Büyük İsral'e uzanacak, İsrail'i Ortadoğu'nun en güvenli enerji terminaline dönüştürecek planlar yapmakta.  
Mısır, İsrail'in hırslarını frenlemede önemli bir faktör olabilirdi. Fakat, seçimle işbaşına gelen Müslüman kardeşler Lideri Mursi'nin General Sissi'nin askeri darbesiyle devrilmesinden ve Sissi'nin yönetimi ele almasından sonra bu şans kalmadı. Çünkü Sissi de 1978'de Camp Davit Anlaşması'yla İsrail'i tanıyan ve Mısır'ı Batı'nın kanatları altına taşıyan Enver Sedat ekolünden..
Suriye ve Ukrayna'ya odaklanmış, Kırım'ı bir referandum oldubittisiyle ilhak etmiş olan Rusya'nın Filistin konusunda İsrail'e baskı yapması düşünülemez.
Çin'in de, Doğu Türkistan konusu, ekonomik liderlik savaşı ve bu savaşta Ortadoğu petrollerine olan bağımlılığı nedeniyle Filstin sorununa ağırlık koyması beklenemez.
Mezhep kavgaları nedeniyle birbirlerini düşman gören İslam ülkeleri liderlerinin de kendi konumlarını koruma/güçlendirme dışında bir kaygıları olmadığı için, Filistin sorunuyla fazla ilgilenmeleri beklenemez.
Türkiye'nin Mavi  Marmara deneyiminden sonra İsrail üzerinde ne kadar yaptırım gücü olabilir?
Anlaşılan o ki, İsrail bölgedeki konumunu ve gücünü perçinlemek için her fırsatı değerlendiriyor. İslam Alemi'ne ve bölge ülkelerine, "Ben buradayım, burada kalacağım; gerektiğinde devlet terörünü de kullanarak burada kalacağım. Herkes hesabını buna göre yapsın" diyor.
Çok mu karamsar bir tablo çizdik?
Bilmiyoruz, ama gerçekleri yansıtalım istedik..
İsrail'in son saldırısından ayrılıkçı Kürt siyasetçilerinin ve mezhep kavgaları nedeniyle hırslarını kontrol edemez duruma gelen İslam Ülkeleri liderlerinin çıkaracakları çok önemli dersler var.  Ayrılıkçı Kürt siyasetçilerinin "Büyük Kürdistan" üzerinden aslında Büyük İsrail yaratılmak istendiğini görmeleri gerekir. Yarınlarda Kürtlerin de Filistinlilerin kaderini yaşamaları istenmiyorsa, atılacak adımlarda çok dikkatli olunması gerekir. Türk'le Kürt birbirine ağlar, çünkü aynı tarihin aynı kültürün insanlarıdırlar; ama elin Haçlı'sı ne Türk'e ne de Kürt'e ağlar. Aklımızı başımıza alalım!
 İsrail Dışileri Bakanı Avigdor Lieberman'ın, "Bir Kürt devleti kurulursa ilk tanıyan biz olacağız" açıklaması, belli hedefe kararlı adımlarla yüründüğünü göstermiyor mu?"
Bu noktada, "Uyan İslam Alemi Uyan!" başlıklı yazımızı yeniden okumakta yarar var..