Sizce bir insanın, kendisinin organik bağının olmadığı, olmadığı gibi olmasını da istemediğini defalarca belirttiği bir oluşuma dair sürekli bir şeylerden bahsetmesinin mantıklı açıklaması olabilir mi?
Biliyorum, bulmaca gibi bir girizgahla başladım yazıya. Ancak aşağıda anlatacağım kişi ve konuyu tanımlamak için böyle bir cümle kurmak zorunda kaldım.
Haydi açalım biraz…
Adı Bilgin Gökberk. Basınla tanışması, diksiyonuyla doğru orantılı olmamasına karşın radyo programcılığıyla oluşan ve ardından bazı TV kanallarıyla birlikte Milliyet Gazetesi sütunlarıyla devam eden ve şu sıralarda Hürriyet Gazetesi’nde yazan ve gerçekten nasıl ve hangi altyapıyla bu işleri yaptığını çözemediğim bir isim.
Kendisiyle ilgili yazılabilecekler, kurduğum bu uzun cümledekilerden fazlası değil. Değil ancak, zat-ı muhterem, zırt pırt ‘ait olmadığı’ bir oluşuma, Türkiye Spor Yazarları Derneği’ne (TSYD) dair yazıp çiziyor.
Tabi ki eğer eline bir kalem ya da önüne bir klavye verilmişse istediğin her şey için yazar-çizersin. Ancak, üyesi bile olmadığın – düzeltiyorum; olamadığın statü yetersizliğin nedeniyle olamayacağın da –, üstelik de seni hiç mi hiç ilgilendirmeyen konularda nasıl ahkam kesersin.
Karaladığın saçmalık manzumelerinin ısmarlama, birilerinin siparişi olduğunu anlamayacak insan var mıdır bilmiyorum. Bildiğim tek şey, karalama kampanyaları ve asılsız astarsız, bir o kadar da mesnetsiz bel altı çalışmaları yapan kişi ya da kişilerin siparişlerini yerine getiriyor oluşundur.
Bu yılın 16 Ocak tarihinde, “Bu medya bu ülkeye çok yakışıyor” başlıklı yazında, spor yazarlığı mesleğine ve o mesleğin her katmanında görev yapan insanlara, ‘top’ deme cüretini gösterdin. Şimdi sana soruyorum; İçinde olmadığını deklare ettiğin ve senin deyiminle ‘top’ olan meslek çalışanlarının içinde bulunduğu bir dernekle ne alıp veremediğin var arkadaş? Nedir bu tutumun; tetikçilikle, eşdost siparişiyle yazı yazmak, hangi etiğe dayanıyor acaba? Yoksa sen, hani o karalamalarının arasında yer alan ve kişisel kategorizasyonunda; yazan, yazamayan ve yazdırılan olarak üç sınıfa ayırdığın kesimlerden sonuncusunda mı yer alıyorsun?
Nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış ve nasıl bir ruh halidir sana bunları yazdıran…
Yineliyorum...
Basit cümleler kurarak, temel yazın kurallarından dahi uzak, sipariş karalamalar yaparak, bu ülkenin en saygın, en köklü ve de en önemli sivil toplum örgütlerinden biri olan Türkiye Spor Yazarları Derneği ve onun seçilmiş yöneticilerini açılmış ve yürütülen aşağıya çekme kampanyalarına alet edemezsin. Bunu, bu dernekle ve mesleğin hiçbir etiğiyle aynı cümlenin içinde dahi olamayacak olan sen hiç mi hiç yapamazsın.
Bu meslekte, otuz yılı aşkın bir süredir muhabirlikten müdürlük noktasına dek, çeşitli kademelerinde görev yapmış bir insan olarak naçizane önerim; gerekçesini hiç anlayamadığım, aslında merak da etmediğim bir biçimde sana sunulan, Türk basınının saygınlık abidesi Hürriyet Gazetesi’nin sütunlarında, aşinası olduğun basketbola ve o oyunun ‘top’una dair yazılar yazmandır.
Yoksa o, ‘top’ yakıştırması yaptığın insanlar bir anda patlayıverirler (!). Önceki yazında yaptığın o yakıştırmaya, bireysel ya da toplu olarak hukuki bir yanıt almadıysan bu yalnızca ve yalnızca, çok fazla kaale alınmayışındır. Ancak bu konuda çok fazla ısrarcı olma istersen. Ne meslek çalışanlarıyla ne de, çatı örgütü TSYD ile fazla uğraşma. Tavsiye etmem.
Son olarak yineliyor ve altını çiziyorum; Eğer bu meslek ve TSYD seni bu kadar ilgilendiriyor ve bu anlamda bir şeyler yazmak istiyorsan, siparişleri karşılamak için değil, konuya ilişkin çok sayıda ve her kesimden insanlarla görüşüp, araştırıp ondan sonra yazmalısın.
Benden hatırlatması…