"ULUSLARARASI İSLAM'LA YENİLENME ve BİRLİK   I. İSMAİL GASPIRALI BEY KONGRESİ

Dersaadet Kültür Platformu ile İstanbul Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi işbirliği ile 16-17 Kasım günlerinde Ali Emiri Kültür Merkezi'nde "ULUSLARARASI İSLAM'LA YENİLENME ve BİRLİK - I. İSMAİL GASPIRALI BEY KONGRESİ gerçekleştirildi.
Dersaadet Kültür Platformu ile İstanbul Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi işbirliği ile 16-17 Kasım günlerinde Ali Emiri Kültür Merkezi'nde "ULUSLARARASI İSLAM'LA YENİLENME ve BİRLİK - I. İSMAİL GASPIRALI BEY KONGRESİ gerçekleştirildi. İki gün süren kongrede akademisyenler, Gaspıralı’nın hayatını ve çalışmalarını anlattılar ve ünlü Kırımlı ideolog İsmail Bey Gaspıralı'nın, "Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik" şeklinde formüle ettiği düşüncelerinin günümüzde de geçerliliğini koruduğunu, çok geniş bir coğrafyada insanlara umut ışığı olmaya devam ettiğini dile getiren bildiriler sundular.
Konusu İslam’la yenilenmek ve birlik olan kongrede konuşmacılar, Türk-İslam dünyasında geçmişten günümüze birlik konusunu değerlendirdiler ve İslami anlayış çerçevesinde yenileşme arayışlarını dile getirdiler. İsmail Gaspıralı (1851-1914) tarafından Bahçesaray'da yakılan "Dilde birlik, fikirde birlik ve işde birlik" meşalesinin Türk ve İslam dünyasındaki yansımalarını dile getirdiler.
Konuşmalar öncesinde, İsmail Gaspıralı'nın doğumunun 150. yılı münasebetiyle hazırlanan "İsmail Bey Gaspıralı" belgeselinin 4. bölümü gösterildi. Belgeselin Yönetmeni Zafer Karatay, Gaspıralı'nın Türk ve İslam dünyası açısından gerçek değerinin ortaya konulamamış olduğunu belirterek, “2004 yılından sonra da tabii ki Kırım’da çok büyük gelişmeler oldu. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretlerinde, belgeselde gösterdik, Zincirli medrese tımarhanelerle doluydu, o Zincirli Medrese, TİKA’nın desteğiyle restore edildi. Çok geniş çaplı bir restorasyon yapıldı. Gerçekten şimdi gidip gördüğünüzde insanın göğsünü kabartacak bir eser ortaya çıktı. Zannediyorum uygun bir program olduğunda törenle hizmete açılacak” dedi.
Daha sonra kürsüye gelen İsmail Bey Gaspıralı Kongresi Koordinatörü, Dersaadet Kültür Platformu Genel Başkanı Mehmet Kâmil Berse, kongrenin düzenlenmesi aşamasında büyük destek veren  İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen’e teşekkür etti ve "İslam'la yenilenmenin mümkün olabileceğini 130 yıl önce, Rusya topraklarında ispat eden İsmail Bey Gaspıralı, son yüzyılın en önemli Türk ve Müslüman mütefekkirlerindendir. Bugün, 130 yıl sonra o günlerde uygulanan ve tespit edilen fikirleri, tekrar gündeme taşımak için gayret sarf ediyoruz. Umarız tarihin derinliklerinde kalan bu fikir ve düşünceler, tekrar neşvünema bulur ve bir 130 yıl daha beklenmemesi gerektiğini öğretir. Biz geçmişten geleceğe bir meşaleyi taşıyoruz. Aydınlattığımız bu koridor, Türk ve İslam dünyasına hayırlı olsun" dedi.
Dünya üzerindeki Türk ve Müslüman milletlerin gözünün daima İstanbul’da olduğunu, İstanbul’un, Türk ve İslâm topluluklarının umutları olduğunu belirten Berse, “Burada yaşamanın bir bedeli vardır. Bu bedeli ödemek için bu milletlerin yaralarına merhem olmamız gerektiğine inanıyoruz” dedi.
"ULUSLARARASI İSLAM'LA YENİLENME ve BİRLİK -I. İSMAİL GASPIRALI BEY KONGRESİ'nin ikinci bölümü 30 Kasım'da Akmesçit'te, Kırım Mühendislik ve Pedogoji Üniversitesi salonlarında gerçekleştirilecek. Kırım'daki kongreye de çok sayıda akademisyen katılacak ve konuyla ilgili bildiriler sunacaklar.  
BAHÇESARAY'DA GÖZYAŞLARIYLA KILINAN NAMAZ
"ULUSLARARASI İSLAM'LA YENİLENME ve BİRLİK - I. İSMAİL GASPIRALI BEY KONGRESİ”ne Prof. Dr. NEVZAT YALÇINTAŞ, “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” tadındaki çok duygusal bir anısıyla damgasını vurdu. Nevzat Hoca (Yalçıntaş) 70 yıl Kur'an'a, ezana hasret kalan Kırım'da, 2 rekatlık bir şükür namazının gözyaşları eşliğinde nasıl kılındığını anlatırken hem ağladı, hem de ağlattı.
Bu çok duygusal olayı, 70 yıl dinine, imanına, ezan sesine hasret kalan bir ülkede kılınan namazın nasıl bir kutsak törene dönüştüğünü, Nevzat Hoca'dan dinleyeceğiz. Yalçıntaş, bu bakımdan sempozyumun adının “İslâm’la Yenilenme ve Birlik” şeklinde belirlenmiş olmasının isabetli olduğunu belirterek, “Ruslar orayı diyar-ı küfr yapmak istiyorlardı” dedi ve gözyaşlarıyla kılınan o 2 rekatlık unutulmaz şükür namazını anlattı:
“Sarayı geziyoruz.. Çok güzel, Topkapı’ya benzeyen bir Hansaray. Ben baktım, vakit gelmiş; namazı kaçıracağız.. Kimse yok, cemaat olarak bizden başka. Aşağıda muhafızlar var, süngülü adamlar… Müzeyi herkes gezer, ama bizden başka kimse yok; 40-50 kişi. Oradaki Kırımlı kardeşlerimizden birisine - tanıyorum kendisini- ‘namazı kaçıracağız, ben misafirim, 2 rekât farzı kılacak bir yer bul; saray içerisinde şöyle bir köşe.. Ramazan günü, abdestimiz de üzerimizde, kaçırmayalım’ dedim. ‘Peki Hocam’ dedi, gitti. Gidiş o gidiş; gelmiyor bir türlü.. Biz o arada izahatlar alıyoruz. Tam bir Türk ve Müslüman yöneticilerine yakışacak bir saray… (Atatürk rahmetlinin evi de öyledir. Bazıları başka şeyler atfediyorlar, yanlıştır, külliyen yanlıştır. Selânik’teki evi…)
O Müslüman atmosfer içerisinde izahat alıyoruz. Artık ben endişelendim, ‘bu arkadaş gelemeyecek herhalde, şöyle bir köşede 2 rekât namaz kılayım; boşu boşuna kazaya bırakmayayım’ diye düşünürken geldi. Aşağıyı gösterdi: ‘Hocam, seccadeler hazır’. Ben kendim namaz kılacaktım, aşağıya baktım, o taş avlunun üzerinde belki 20, belki 30, belki daha fazla seccade. Allah Allah!... Demek ki seccadeleri getirmek için gecikmiş.. Cenab-ı Hakk yapmıştır. Bu zatın, rahmetlinin (İsmail Gaspıralı’nın) idealleri ve duaları bir sayfayı açacak, bütün mesele o. Bütün samimiyetimle söylüyorum, asla ve kata böyle bir şey düşünmemiştim. Düşünseydim söylerdim, getirin yapalım derdim; ama ben 2 rekât namaz kılıp üzerimdeki farzı eda etmek istemiştim.
Aşağıda muntazaman, kıbleye doğru saf saf dizilmiş seccadeler… Bir tarafta o süngülü asker, o da şaşırmış durumda. Hep beraber indik, saf saf dizildik. Bunu gören namaz için bir hazırlığı olmayan insanlar da gidip abdest almaya başladılar. Ben 2 rekât üzerimdeki o farzı eda ederken, düşündüm ki burada bir olay oluyor; öyleyse şükür namazı da kılmamız lâzım. Olay çok açık. Bir şey dönüyor, tarihin bir sayfası dönüyor ve o dönüşe sebep biz rahmetliyi, bu büyük zatı, bu büyük kahramanı (İsmail Gaspıralı’yı), sadece mütefekkir değil, bunlar mücahit insanlar, anmak için gitmişiz. Zafer Bey bizi götürmüş, Allah razı olsun. Neyse, biraz bekledik, saflar büyüdü. O sırada 3 büyük saf teşekkül etti, bir kısım insanlar da, herhalde abdest alma durumları yoktu, kenarda toplandılar. E böyle bir namaz, böyle bir şükür namazı…
Ezan da okumak lâzım. Sarayın kendi camisi kapalı. Sadece kapı da değil. İçeride birtakım taşlar… Arkeolojik şeyleri bulmuşlar, doldurmuşlar içeri. Arkamda Akmescit’ten bizimle beraber gelen genç bir müezzin var. Ona dönüp, ‘şükür namazı kılacağız, bir ezan okur musunuz?’ dedim. Durdu, sarardı, ‘Hocam, yapamam’ dedi. Ben düşündüm ki haklı; çünkü biz orada biz orada cemaatle namaz kılacağız, ezanlar okunacak, bir gün sonra, 2 gün sonra İstanbul’a döneceğiz ve bunu niye yaptıralım. Ne hadle, neyle? Müze, resmî daire…
O zaman bizim vakfın genel sekreteri Kemal’e döndüm, ‘Kemal, bir ezan okur musun?’ dedim.  ‘Tabii Hocam, okurum’ dedi ve kalktı ayağa. O ‘okurum’ deyip giderken, o genç müezzin, ona da cesaret geldi, ‘Ben de beraber okuyayım’ dedi. ‘O zaman’ dedim, ‘çifte ezan okuyun’. Ve ikisi kalktılar, yürürlerken birden aklıma geldi; bu iki genç, 70 sene kapalı kalmış bir minarede yukarı çıkacaklar. O minarenin belki taşları düşüp başlarına bir şey gelebilir, ben ‘Kemal, bir dakika, aman dikkat edin’ dedim. ‘Eğer orada bir bozukluk varsa, burada bir şeyin üzerine çıkıp okuyun’. ‘Dikkat ederiz Hocam’ dediler, hiçbir şey olmadı, çıktılar.
Ve birdenbire ‘Allahu Ekber!’ nidaları başladı. 2 genç, çifte ezan okudular… Orası bir vadidir. Çifte ezanlar vadide yankılanmaya başladı.. Yer gök derin bir huşu ile titriyor.. Ezan sesine 70 sene hasret kalmış topraklarda ezan sesi yankılanıyor. Ben iliklerime kadar titriyorum.. Daha ezan bitmeden, duyanlar gelmeye başladı. Cemaate katılıyorlar. Bütün Müslüman Kırım halkı orada. Onlar namaz, ezan nedir, biliyorlar. Büyük bir cemaat teşekkül etti orada.
Ben, o 2 rekât namazı kıldırması için rahmetli Dr. Ahmet İhsan Kırımlı’ya, ‘Ağabey, buyurun 2 rekât şükür namazı…’ dedim. “Çok heyecanlıyım Nevzat” dedi, kendisini tutamayacağını söyledi. Doğrudur, normaldir. Onun üzerine yanımda oturan Kırım kahramanı, cüsse küçük, kalp aslan, Ali Bey yanımdaydı, kendisine rica ettim. O da, ‘Hocam, ben de heyecanlıyım’ dedi. İkisi de heyecanlı… Olabilir. Titreyebilir ses… Veyahut aniden bir hıçkırık başlayabilir…
Böyle tarihî bir olayda herhangi bir zaaf gibi görülebilecek şeye benim sebebiyet vermem elbette doğru olmaz. Kendimi bir yokladım, kalbim -Allah affetsin- onlara göre biraz daha katı olduğundan… Ben de heyecanlıyım, ama içimdeki fırtınayı belli etmemeye çalışıyorum. Bir saray bahçesi, İstanbul’u andıran… Ve herkes geliyor… Mütemadiyen, abdest alanlar katılıyorlar… 70 sene sonra ilk ezan okundu, ilk namaz kılınacak… Kendimi yokladım; ‘Yalçıntaş, bunu yapabilirsin’ dedim. Kafamda Kırımlıların hediye  ettiği bir kalpak. Çıkarabildiğim en yüksek sesle 2 rekât namazı kıldırdık. Kıldırdık, ama bu kadar güzel bir namaz, titremeyen bir sesle ve heyecanını belli etmeyen bir duruşla kılındı… Cemaat büyük, sarayın bahçesine kadar yayıldı.
2 rekatlık şükür namazı sonrasında hayatım boyunca unutamadığım çok duygusal sahneler yaşandı. Dualar edildi, ayağa kalktık, ama kalkar kalkmaz insanlar birbirlerine sarılıyor ve ağlıyorlar. Ağlıyorlar… Bayağı şıpır şıpır.. İnsanlar ağlıyorlar… Sarılıyor her gelen, başını omuzuma koyuyor ve ağlıyor… Omuzumun gözyaşlarıyla ıslandığı hissediyorum. Benim ilk defa omzumun gözyaşıyla ıslandığı yer, orasıdır. ‘Bu bir bayram; ağlamayın, sevinin’ diyorum… ama ben de gözyaşlarıma hakim olamıyorum..“
Nevzat Hoca, “ağlamayın” diyordu, ama kendisi de cemaat de ağlıyordu; tıpkı bu anıyı Ali Emiri’de dinleyen izleyiciler gibi.. Yüreğine sağlık Hocam..
……………………………………..

GASPIRALI İSMAİL'İN YAKTIĞI MEŞALE HİÇ SÖNMEYECEK
İsmail Gaspıralı, tarihimizi ve kültürümüzü çok iyi bilen Kırımlı aydınlarımızdam biriydi. Türk ve İslam dünyasının sanayide, ekonomide büyük atılımlar gerçekleştiren Batılılar  ve Ruslar karşısında geri kalmalarının en önemli nedeni olarak eğitim eksikliğini görüyorlardı. Kırım'da eğitimin geliştirilmesi, çağdaşlaştırılması için büyük çabalar harcanmış, okullar açılmıştı. İsmail Gaspıralı yalnız Kırım halkının değil, Türkistan coğrafyasında ve Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan insanların aynı inanç, aynı ideal çerçevesinde biraraya gelmeleri gerektiğine inanıyorlardı. İsmail Gaspıralı bu düşünceyi, "Dilde birlik, fikirde birlik, dinde birlik ve işde birlik" şeklinde vecizeleştirmişti. Gaspıralı, Türkistan'da ve Osmanlı coğrafyasınde yaşayan insanların bu mefküre çerçevesinde birleşmeleri gerektiğine, bunun da kolayca başarılabileceğine inanıyordu. Gaspıralı İsmail'in bu düşüncesini hayata geçirmek amacıyla 1883'te yayınlamaya başladığı TÜRCÜMAN gazetesi (Tercüman-ı Ahval-i Zaman) Türkistan'da ve Osmanlı coğrafyasında okunuyor ve anlaşılıyordu. Bu nedenle, konuşmacılardan Yavuz Akpınar'ın da vurguladığı gibi,  1883'te Osmanlı Türkçesiyle yayınlanmaya başlanan TERCÜMAN 1918 yılına kadar yaşamış ve Gaspıralı'nın düşüncelerinin geniş halk kitleleri tarafından anlaşılmasına ve benimsenmesine vesile olmuştu. İlk ve ortaokulu Akmesçit'te okuyan Gaspıralı, Moskova Askeri Lisesi'nden ayrılarak Yalta'da öğretmenlik yaptı. Zincirli Medrese'de Rusça öğretti. 1871'de gittiği Paris dönüşünde (1874) İstanbul'a uğradı, 1 yıl kadar kaldı.
1878'de Bahçesaray Belediye Başkanliğina seçildi. 1882'de Usul-u Cedid okulunu açtı. 1883'te Tercüman'ı, 1902'de Tonguç ve Alem-i Nisvan'ı yayınladı. Kahkaha adlı mizah dergisi çıkardı. Yaki Acüib-i Diyar-ı İslam (1909), Kadınlar Ülkesi, Arslan Kız, Gündoğdu, Rusya Müslümanları (1881), Mirat-ı Cedid, Avrupa Medeniyetlerine Bir Nazar-ı Muvazene (1885), Hace-i Sıbyan(1893), Atlaslı Cihanname (1894), Türkistan Uleması (1900), Yunan Hükeması (1901), Memalik-i İran (1901) ...gibi eserleri vardır.
Gaspıralı, fikirlerine destek sağlamak amacı ile zaman zaman İstanbul'a gelmiş, kendisiyle aynı görüşleri paylaşan Ahmet Mihat Efendi ile görüşmeler yamıştı. Dar'ür Rahat Müslümanları ve Molla Abbas'ın Avrupa Maceraları Ahmet mithat etkisinde yazılmış eserlerdir. Bu konuyu da konuşmacılardan Fazıl Gökçek anlattı.