Nasraniyet / Hristiyanlık, İslâmiyet’e teslîm olacak. Nasraniyet / Hristiyanlık ya sönecek ya da safileşecek. İslâm’a / İslâmiyet’e karşı teslim olup silâh bırakacak. Çünkü defalarca / tekrar tekrar yırtılıp Purutluk’a / Protestan mezhebine gelip dayandı. 
     Purutluk / Protestanlıkta da salâha / kurtuluşa kavuşma ümidi görmedi. Perde yine yırtıldı. Bu sefer Hristiyanlığı tanımayan tam bir dalâlete / sapıklığa düştü. Fakat bu arada Hristiyanların bir kısmı Tevhid’e / Allahın bir oluş gerçeğine yakınlaştı. Bunlar felah bulacaklar / kurtuluşa erecekler.
     Şimdi de, tekrar bir daha yırtılmaya başlıyor. Eğer sönmezse, hurafeler ve tahriflerden / bozuk hâllerinden arınıp İslâmiyet’e mal olacak. Bu büyük bir sırdır. İşte bu sırra remiz ve işaret olarak tüm peygamberlerin iftihar edip övündüğü Hz. Muhammed: “Hz. İsa, şeriatim (İslâm dini) ile amel edip, ümmetimden olacak.” demiştir.  
     Evet, bütün menfî propagandalara ve terörizmle eşit tutulmasına rağmen, İslâmiyet bütün insanlık tarafından çok büyük bir merakla araştırılan tek dindir. Nitekim, her gün pek çok insan müslüman olmaktadır. 
     Kaldı ki, Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hamiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu. 
     Çünkü İstikbâlin / geleceğin kıt’alarında hakikî  ve manevî hâkim olacak ve beşeri / insanı; dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek, yalnız İslâmiyetin ve İslâmiyete inkılâp etmiş / hâl değiştirmiş ve hurafattan / bâtıl inanış ve tahriflerden / bozulma ve değişmelerden sıyrılacak ve uzaklaşacak olan İsevîlerin / Hz. İsa’ya inananların hakikî dinidir. 
     Ki, Kur’an’a tâbi olur / ona uyar. Onunla ittifak eder / onunla birleşir. Zira beşer dinsiz olamaz. 
     İslâm gaflet edip / dikkatsiz davranıp küstü. Hristiyanlık dini, fen ve medeniyeti kendine mal etti. İki silâhla galebe çaldı / üstün geldi. 
     Şimdi Şark’ta / Doğu’da müthiş bir silâh imal ediliyor. Bunun hak kısmına sahip olmalı. Yoksa yine küssek, onu da Hristiyanlık; İslâmiyet aleyhinde istimal edecek / kullanacaktır. Buna karşı dayanılmaz. 
     Cumhur-i avama / halkın çoğunluğuna müteveccih / yönelik olan bir fikir, bir kudsiyet almaz ise söner. O desatire / kaide ve kurallara kudsiyet verecek iki muazzam / iki büyük rakîb-i din / dinde rakip olanlar var.
     Şu keskin fikir, gözünü açtığı vakit hasmını ve hasmının elindeki silâhını Hristiyanlık dini bulmuştur. Öyle ise o fikir, kudsiyet almak için, İslâmiyete dehalet etmeye / sığınıp aman dilemeye mecburdur.
     Zaman-ı Saadet’te / Hz. Peygamber zamanında büyük bir dinsel değişiklik meydana geldi. Bütün  zihinleri din noktasına çevirdi. 
     Bu yüzden, tüm muhabbet / sevgi ve düşmanlığı o noktada toplayıp; ona göre muhabbet ve düşmanlık ederlerdi. Onun için gayrimüslimlere olan muhabbetten nifak / iki yüzlülük kokusu geliyordu.
     Lâkin şimdi âlemde görülen, medenî ve dünyevî acip bir inkılâp / değişimdir. Tüm zihinleri zapt ve bütün akılları meşgul eden medeniyet noktası; dünyada göze çarpan yükseliş ve ilerleyiştir. Zaten  onların ekserîsi, dinlerine o kadar mukayyet / bağlı da değildirler. 
     Bundan dolayı, onlarla dost olmamız lâzım. Medeniyet ve terakkilerini / ilerlemelerini beğenmekle kalmayıp, onları iktibas etmek, onlardan alıntı yapmak zorundayız. Üstelik, her dünya saadetinin esası olan asayişi muhafaza ve korumaktan da geri kalmamalıyız.
     İşte şu dostluk, Kur’an’ın yasakları arasında kesinlikle yoktur.
     Evet, maddeten İslâmiyet’in terakkîsinin / ilerleme ve gelişmesinin kuvvetli sebepleri gösteriyor ki, maddeten dahi İslâmiyet istikbâle / geleceğe hükmedecek.
     Birinci cihet, maneviyat cihetinde terakkiyatı / ilerlemeyi ispat ettiği gibi, bu ikinci cihet dahi maddî terakkiyatı / ilerleme ve gelişmeleri ve istikbal / gelecekteki hâkimiyetini de kuvvetli bir şekilde gösteriyor.