Türkiye’nin düşüncenin önünü açan kanalları harekete geçirmesi gerekiyor. 
Düşünce üretemeyen bir millet düşünmek ölü bir millet düşünmekten farksızdır. 

İmam Maturidi, Hoca Ahmet Yesevi, Ali Kuşçu, Yunus Emre, Sadrettin Konevi, Ahi Evran… Çıkaran bir millet son yüz yıl içinde Nurettin Topçu, Erol Güngör,  Cemil Meriç gibi değerleri yeniden çıkarmak zorundadır. Bu tür öncüleri çıkaramayan bir millet kendisi olmaktan çıkmış bir millettir.
O halde ya biz olmaktan çıkacak ya da yeniden biz olmaklığımızı dün olduğu gibi bugün ve yarın da gösterme yolunda niyet edeceğiz... İlk yapmamız gereken niyet etmektir.

Anadolu Türkçesinde “yarsımak” diye bir söz vardır, beğenmek, başlamak, istemek anlamına geldiği gibi bir anlamı da niyet etmektir. Niyet etmeden yapılan işler ya yolundan şaşırır ya da hedefinden! Niyet edilmeden yapılan ibadet gibidir.

Türk düşüncesi yeni bir açılım gerçekleştirmeden yapılacak her çalışma, her faaliyet akim kalmaya mahkûm görünüyor. Düşüncenin arka planında kültür ve milli birikim yoksa taşıma düşüncelerle yapılan siyaset, ekonomi, kalkınma, mimari... Her türlü faaliyet millete mal olmayacak ve millette iğreti duracaktır.

Milletin bünyesinde iğreti duran düşünceler, teori ve pratiklerimiz zaman içinde milletin bünyesini bir kanser mikrobu gibi kemirecek ve celladına gülümseyen kürek mahkûmları gibi benimsediğimiz içimizdeki urlardan, hastalıklı yapılardan medet umar hale geleceğiz...

Gümümüzde Türk-İslam dünyasının içinde bulunduğu durum bundan farklı değildir.

Bir zamanlar Moğolların, daha sonra Rusların Türk dünyasında uyguladığı Mangurtlaştırma politikaları daha sonra Batının deli gömleğini giyen ve celladına çiçek sunan sözde aydınlar tarafından gönüllü olarak benimsenmiştir. Türk düşüncesinin bir an önce arındırması gereken kanserli hücresi her türlü ideolojik, kültürel ve ekonomik dış kaynaklı kanserli hücrelerden kurtulması olmalıdır.

Türk düşüncesinin içinde bulunduğu kâbus, taşıma fikirlerle, ideoloji ve yönetim anlayışlarıyla ülkeyi mamur hale getirebileceğimize dair inanç yanılsamalarının iktidarları da kuşatmış görünmesidir.

Hâlbuki iktidarları oluşturan güç milli refleksler gibi milli düşünce, öz benlik ve binlerce yılın tecrübesini ekonomiden sanayiye milli eğitimden kültür hayatına hazinelerimizi; üstünlüklerimizi devlet hayatına yansıtmak ve bu minvalde gerçekten milli ve yerli çözümler üretmekle mümkündür.

Aksi halde İslamcılık derken Arapçılığı-İngiliz İslamcılığını, Sosyalizm derken Marx ve Engels düşüncesini, milliyetçilik derken Fransız Entelijansiyasının anladığı burjuva ekonomisini anlıyor ve bu uygulamaları benimsiyorsak bir arpa boyu yol aldığımızı söyleyemeyiz.

Türkiye’nin sırtlamadığı İslam dünyasının düşünce, ekonomi, siyasi ve askeri gücünün yüz yıldan fazladır bizleri nerelere götürdüğünü yaşayarak gördük. 

Hem de ne görüş ve yaşayış!

Batı bloğunun ortaklaşa birbirimize çarpıştırıp karşıya geçip seyrettiği bu trajik ve vahşi tabloyu yaşamaya devam eden bizler daha ne kadar bu tablo içinde yaşamaya teşne, gönüllü kalem ve ruhlara sahip olacağız?

Türk-İslam dünyası denildi mi zihnimizde oluşan tablo bizleri rahatsız etmiyorsa bizde bir sorun var demektir. Zihnimizle alay edenlere pirim verenlerden birisi de biziz demektir. 

Yok, hayır zihnimizle alay ettirme zamanı geçmiştir ve artık zihnimi kontrol edecek irade ve kararlılığa devlet millet-millet devlet anlayışıyla binlerce yıl olduğu gibi bundan öyle de devam edeceğim diyorsak o zaman bir kez daha ve daha kararlılıkla düşünmek zorundayız…

Niyet etmek derken biz olmaya niyet etmek, biz olma yolunda ayağa kalkmaya niyet etmekten bahsediyoruz.

Bireylerin niyetleriyle devletin niyeti arasındaki farklılıklar bünyeye zarar veriyorsa töreye dönmek ve milletin yoluna, yönüne bakmaktan başka çare yoktur.

O zaman işe yeniden inanmakla, eğitim-kültür modellerimizi İmam Maturidi aklı, Hoca Ahmet Yesevi hikmeti ve Hacı Bektaş feraseti Yunus Emre enginliğiyle işe başlamaya ne dersiniz? Buna öze deniş demekte mümkündür. Alfabeyi değiştirmekle, Osmanlı’ya öykünmekle, tarihi dizilerle öğrenmekle, özünü kaybetmiş Arap ve Batı anlayışlı eğitimle olacak iş değildir!

Yapılması elzem olan çalışmalar Türkiye’nin her yönden kendini reformize etmesine mal olacaksa da varsın olsun… Bin yıl daha burada biz olarak yaşamak istiyorsak köklü ve kalıcı reformlara ihtiyaç kaçınılmaz görünmektedir. Aksi halde Arap, Fars ve Batı algı ve anlayışı milleti yok etmek üzere… 

Sizin anlayacağınız Türk olmak, Türk kalmak zorundayız vesselam.