Hürriyet’te yazılarını ilgiyle okuduğumuz Taha Akyol üstadımızın bayram ertesinde kaleme aldığı bir yazısının başlığını görünce, “Masaüstünde unutulmuş bir yazı olsa gerek” demekten kendimizi alamadık. Yazının başlığı sizlerde de aynı çağrışımı yaratmış olmalı: “IŞİD Nedir?”
Değerli meslektaşımızın bu başlık altında irdeleyip yanıtını aradığı soru şuydu: “Terör örgütü IŞİD yada yeni adıyla İD, toplumsal hastalıkları yaratan bir sorun mudur?.. Yoksa, emperyalistlerin İslam’ı kötülemek için sahneye sürdükleri bir ‘proje’ mi?”
Taha Akyol El Kaide’lerin, Talibanların, IŞİD’lerin doğuş nedenini irdelerken, şu çarpıcı soruyla konuya hangi açıdan bakmamız gerektiğini belirtiyor: “…Düşünmek gerekmez mi, Müslümanlar neden bu kadar kolayca emperyalizmin oyununa geliyorlar?!Emperyalizmin kolayca kullandığı toplumsal hastalıklar neden Müslüman toplumlarda hala fazlasıyla mevcut?
Bunun cevabı, ‘İslam Ortaçağı’ kavramıdır.”
El Kaide’yi, Taliban’ı, IŞİD’i ortaya çıkaran, geliştiren besleyen sorunların temelindeki sosyolojik yapıyı tarihsel perspektifiyle dikkate almazsak, IŞİD’i toplumsal hastalıklardan kaynaklanan bir sorun olarak değerlendiririz. Fakat, El Kaide’den koparak Suriye’de Esad’a karşı kendi başına hareket etmesini, kurtarılmış bölgeler oluşturarak mehdilik ilan etmesini, Irak’ın Sünni kesiminde geniş bir taban kazanarak ilerlemesini, Musul’u tek kurşun atmadan ele geçirerek merkez bankasını yağmalamasını, Türkiye Başkonsolosluğunu basarak insanlarımızı rehin almasını, Suriye ve Irak’ın Sünni bölgelerini birleştiren bir devlet (İslam Devleti) kurmasını, hilafet ilan etmesini, Şii cami ve türbelerini yıkarak Türkmenleri acımasızca katletmesini, göçe zorlamasını, Irak ve Suriye’nin petrol bölgelerine yönelmesini, internet ortamında İslam’ı itibarsızlaştırmaya yönelik ustaca kurgulanmış videoların yayınlanmasını dikkate aldığımızda, İslami cihatçı görünümlü bu yapılanmanın bir örgüt aklıyla değil, bir devlet aklıyla ve organizasyonuyla önceden belirlenmiş bir hedef doğrultusunda hareket ettiği kolayca görülmektedir.

IŞİD, “İSLAMİ CİHAT” KAMUFLAJLI BİR KURGULAMADIR


IŞİD, İslam Alemi’ndeki toplumsal hastalıkları çok iyi kullanabilen emperyalistlerin kendilerini hedefe taşımak üzere kurguladıkları, “İslami cihat” kamuflajlı silahlı bir yapılanmadır.
“Mezhep çatışması ve şiddetin Müslümanları Ortaçağ karanlığına götüreceği” bir gerçektir. Bu toplumsal gerçeği Ortaçağ karanlığını bizzat yaşayarak öğrenmiş olan emperyalist Batı, Ortadoğu enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altına alabilmek için, IŞİD gibi kurgulamalarla, şiddet ve katliamlar üzerinden bölgede uzun soluklu mezhep çatışmalarını körükleyerek kontrollü bir kaos ortamı oluşturmaya çalışıyor.
Taha Akyol üstadımız, “IŞİD Nedir?” konusunu irdelerken İslam tarihi ve hukuku konusunda çok özet, ama çok değerli bilgiler veriyor. “Talibanların ve IŞİD’ların İslam Alemi’nin hala Ortaçağ ikliminden çıkamamış medreselerinde yetiştikleri, İbni Sina ve Farabi’leri tekfir edenlerin görüşlerini hatmettikleri” değerlendirmesi çok önemli saptamalardır. Fakat Talibanları, El Kaideleri ve IŞİD’ları besleyen insan kaynaklarının Ortaçağ’da kalmış medreseler kadar, emperyalistlerin açtıkları okullarda ve üniversitelerde yetiştirildikleri gerçeğini de not etmek gerekir.
Emperyalistler, dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü barındıran kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde demokrasiye her zaman müdahil oldukları ve yönetime kendilerine yakın kişi ve kadroları taşıdıkları bilinen bir gerçektir. İslam coğrafyasında pekçok medrese ve üniversite Batı’nın kontrolündedir. Mısır’ın ünlü Exer Üniversitesi İngilizler tarafından Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yandaş yönetici yetiştirmek üzere kurulmuştur. Ortadoğu coğrafyası, dün olduğu gibi bugün de, Batı’nın varlığını, hegemonyasını sürdürebilmek için kontrol altında tutmaya çalıştığı tarihin akışında çok önemli rolü olan bir coğrafyadır.

“IŞİD NEDİR?” SORGULAMASI YAPARKEN…


“IŞİD Nedir?” sorgulaması yaparken de konuya öncelikle enerji kaynakları ve dağıtım yolları penceresinden bakmak gerekir. IŞİD de, küresel liderliğini Ortadoğu petrolleri ve Kıbrıs doğalgazı üzerinden sürdürmek, İsrail’i BOP coğrafyasının enerji terminali yapmak, “Büyük Kürdistan” üzerinden “Büyük İsrail”i hayata geçirmek için kolları sıvamış olan neo-conların “Arap Baharı” paralelinde kurguladıkları bir Ortadoğu gerçeğidir; 4. Nesil bir savaş enstrümanıdır. Hedef, Tahran ve Bağdat’tan Şam’a uzanan ve İsrail’i can düşmanı olarak gören Şii kuşağa karşı Batı’nın kontrolünde olan bir Sünni güvenlik kuşağı oluşturmaktır.
Irak ve Suriye’nin Sünni kesimlerini birleştiren, Ürdün ve Lübnan’a uzanan bu Sünni kuşağın Nil’den Fırat’a uzanan “Vaad Edilmiş Topraklar”la çakışıyor olmasının nedenleri nedense pek irdelenmiyor.
IŞİD’dan önce “Arap Baharı” kurgulaması da, bir yönüyle, İsrail’in güvenliği ile ilgiliydi. “Arap Baharı” rüzgarları Ortadoğu’daki Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkeleri kaosa, iç savaşa sürükleyip parçalayacak, bu kargaşada İsrail de Filistin ve Gazze’de insanlık dışı operasyonlar gerçekleştirecek, “Büyük İsrail” hedefi için kolayca “mıntıka temizliği” yapabilecekti.
 “Arap Baharı”nın, İran ve Rusya’nın Esad’a destek vermesi nedeniyle Suriye’de tıkanması üzerine, Irak’ta Barzani ve IŞİD devreye sokuldu. İsrail’in, Müslüman Kardeşler’in Mısır’da iktidara taşınmasına karşı çıkmamasının bir nedeni de Hamas’ı dolaylı yoldan kontrolü altına almaktı. Bu yolla İsrail,  terör örgütlerinin Cehennem’e çevirdikleri Ortadoğu coğrafyasında “İslami cihatçı” örgütler üzerinden tarihi denilebilecek bir operasyon gücü ve fırsatı elde etmiş olacaktı. IŞİD, işte bu hedefin bir sonucudur.

İSLAM ALEMİ KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKTIĞININ FARKINDA DEĞİL Mİ?


Bugün Ortadoğu coğrafyasında çok bilinçli olarak kurgulanan bir oyuna bağlı olarak gerçekleştirilen operasyonlarla, tarihin kaydettiği en sinsi, ama en kritik Haçlı Seferi gerçekleştirilmektedir (İkiz Kuleler şoku sonrasında Afganistan’ın işgali başlatıldığında, “Haçlı Seferleri başladı!” çığlıkları atan G.W. Bush’un kulakları çınlasın). İsrail, her adımda “Vaad Edilmiş Topraklar”a biraz daha yaklaşırken, İslam Alemi gelişmelere mezhep ayrılıkları penceresinden baktığından, kendi ayağına kurşun sıktığının farkında bile değildir.  
IŞİD gerçeğine Gazze şeridinden bakarsak, olan biteni daha kolay anlayabiliriz.