Tüm toplum kesimleri partilerüstü bir birlik görüntüsü sergileyerek darbe girişiminin oluşturduğu olumsuz havanın biran önce dağılmasına yardımcı olmaya çalışıyorlar, ama yeterli olmuyor. “Darbe girişimi kontrol altına alındıysa, halk neden her gece sokaklara dökülerek demokrasi nöbetlerini sürdürüyor?” sorusunun yanıtı anlaşılır bir şekilde verilmesi gerekiyor.

O nedenle Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfekçi’nin ve ardından TÜSİD’ın açıklamaları, OHAL kararı uygulamaları ve siyasi gelişmeler konusunda kaygılı bir bekleyiş içinde olan yabancı yatırımcılar ve bankalar açısından önemsenmiştir.

Küresel sisteme entegre olduğumuzdan, “Yabancı sermaye gelmese de, kaçsa da biz ekonominin çarklarını çeviririz” söylemi, kulağa ve ruhlara hoş gelse de gerçekçi değil. O nedenle, darbe girişimin oluşturduğu olumsuz havanın giderilmesine ekonomiden başlamamız gerekiyor.

21 Temmuz tarihli “Ekonomik Darbeye Geçit Yok” başlıklı yazımızın özü şuydu: “Daha önce yaşadıklarımıza hiç benzemeyen darbe görünümlü çok ciddi bir saldırı yaşamaktayız, ama karanlık tablolar çizerek, ülkemizin geleceğini karartmak isteyenlerin değirmenine su taşımak akıllıca bir davranış değildir.

Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmek üzere harekete geçen küresel sistemin Türkiye ile ilgili bazı hedefleri olduğu anlaşılıyor.

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye çok karanlık bir ekonomik tabloyla karşı karşıya kalabilirdi. Darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye ekonomisi hedefi belirsiz karanlık sulara yelken açabilirdi. Darbeciler, kendilerini iktidara taşıyan “rüzgar”ın istekleri ve yönlendirmesi doğrultusunda alacakları kararlar nedeniyle Türkiye çok büyük bir “kaynak” kaybına uğrayabilirdi. Bu nedenle, yapılmak istenenlerin perde arkasını görerek, görmeye çalışarak, elele vermek ve ‘caydırıcı bir dayanışma’ sergilemek zorundayız.”

Başarısız darbe girişimi sonrasında merak edilen, bu darbe görünümlü operasyonun piyasaları, dolayısıyla ekonomimizin çalkarını nasıl etkileyeceğine ilişkin sorulardı. Darbe gölgeli günlerin ikinci haftasına başladık, çok şükür ki, piyasalarda korkulan deprem görüntülü dalgalanmalar yaşanmadı. Ekonomi yönetimi krizi iyi yönetti. Fakat, darbenin dinamikleri ve siyasi istikrarın sağlandığına ilişkin kaygılar devam ediyor.

KREDİ KURULUŞLARI NE YAPMAK İSTİYORLAR?

Hazine ile 1983’ten bu yana sözleşmesi olmayan Standard&Poor’s (S&P), Türkiye’nin BB+, yani “yatırım yapılabilir” olan notunu, darbe girişimi sonrasında BB’ye, yani iflas etmiş ülke konumundaki Yunanistan’ın seviyesine düşürmesi, 2013’de verdiği yaptığı değerlendirme ile Türkiye’ye BBB3, yani “yatırım yapılabilir ülke” notu veren Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu “çöp” seviyesine indirmek üzere izlemeye aldığını açıklaması, OHAL uygulaması gibi olumsuzlukların yabancı yatırımcı ve bankalar cephesinde oluşturduğu tedirginliğin uzamasına neden oluyor. Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfekçi’nin, “OHAL’i bahane eden fırsatçıların türemesine asla izin vermeyeceklerini” söylemesinin ve TÜSİAD’ın açıklamalarının nedeni, oluşan bu tedirginliğin biran önce giderilmesiyle ilişkili.

OHAL'in ekonomik anlamda herhangi olumsuz bir etki oluşturmayacağını özellikle belirten Tüfenkci, "Hükümet olarak, OHAL'i bahane ederek birtakım fırsatçıların türemesine asla ve asla izin vermeyeceğiz. OHAL, sadece ve sadece ülkemizin içerisinde bulunduğu darbe girişimine, darbecilere karşı alınmış tedbirlerin hızlı bir şekilde uygulanması amacıyla alınmış bir karardır. Altını çizerek tekrar söylüyorum; Ekonomik çevrelere seyahat, basın özgürlüğü, sokağa çıkma özgürlüğü gibi hiçbir kısıtlayıcı tedbirler yoktur, alınmayacaktır. Bu noktada Bakanlık olarak da gümrük işlemlerini daha da hızlandırmak istiyoruz. İhracatçılarımızın, ithalatçılarımızın işlerini daha da kolaylaştırmak, daha güvenli hale getirmek istiyoruz" diyor.

OHAL kararı ile vatandaşların özgürlüklerinde kısıtlamaya gidilmeyeceğinin altını çizen Tüfenkci, "Bunu fırsat bilerek, faiz oranlarını yükseltemeye çalışanlar veya kamuoyunda algı oluşturmaya çalışanlara asla itibar edilmemesi lazım. Bankalarımız burada dikkatli hareket etmeli. Kredi çağırma gibi, faizleri artırma gibi olağan dışı, piyasa şartlarına uygun olmayan birtakım düşünceler ve gelecek endişeleriyle yanlış anlaşılmalara sebep olacak uygulamalardan sakınmak gerekir” diyor ve “Darbe girişimine inat daha çok üretim yapılması gerektiğini vurgulayarak, bu noktada iş dünyasından da daha cesur adımlar atılmasını beklediklerini” söylüyor.

Bankların tedirginliği, içerdeki algılama ile dışarıdaki algılamanın farklı olmasından kaynaklanıyor. dışarıdaki tedirginliğin oluşmasında uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının büyük etkisi oldu. Tüm yabancı yatırımcılarda siyasi krizin devam edip etmeyeceğine ilişkin kaygını sürmesine neden olan bu kuruluşların Türkiye’de siyasi istikrarsızlığın artmasını arzular tutumları, çeşitli yorumları da beraberinde getiriyor. Bu da ekonomimiz açısından arzulanan bir durum değil.

YABANCI SERMAYENİN TEDİRGİN OLDUĞU KONULAR BELLİ

İçişlerinde, askerde, eğitimde, yargıda… gözaltına almalar, tutuklamalar devam ediyor. Çeşitli devlet kurumlarında gözaltına alınanların sayısı düşündürücü boyuta ulaşıyor. OHAL uygulamaları başlatıldı. Demokrasi nöbetleri devam ediyor. Böylesine önemli bir sorunla boğuşmak durumunda olan her devletin öncelikli konusu ekonomidir. Askeri darbe girişimlerinin açtığı yaralar ancak güçlü bir ekonomiyle sarılabilir. Ekonomi ne kadar güçlüyse, yaraların sarılma süresi o oranda kısalır.”

Bu noktada kriz yönetimi çok önemlidir. Halkın 15 Temmuz gecesinden bu yana demokrasi nöbeti için sokağa çıkması önemli, ama bu nöbetleri halkı yormadan ve dışarıda bu görüntüleri kullanarak kafaları bulandırma çabası içinde olanların ekmeğine yağ sürmeden sürdürmek gerekir.

Tüm toplum kesimleri partilerüstü bir birlik görüntüsü sergileyerek darbe girişiminin oluşturduğu olumsuz havanın biran önce dağılmasına yardımcı olmaya çalışıyorlar, ama yeterli olmuyor. “Darbe girişimi kontrol altına alındıysa, halk neden her gece sokaklara dökülerek demokrasi nöbetlerini sürdürüyor?” sorusunun yanıtı anlaşılır bir şekilde verilmesi gerekir.

O nedenle Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfekçi’nin ve ardından TÜSİD’ın açıklamaları, OHAL kararı uygulamaları ve siyasi gelişmeler konusunda kaygılı bir bekleyiş içinde olan yabancı yatırımcılar ve bankalar açısından önemsenmiştir.

OHAL ANAYASAL BİR UYGULAMA

Avrupalı aydınların, “Türkiye’de normal hayata dönülmelidir” çağrısı da yatırımcılarda kafa karışıklığına neden olabilir. OHAL uygulamasının anayasal bir uygulama olduğu, bugün Batı ülkelerinde de, en taze örnek olarak Fransa’da uygulanmakta olduğu, Türkiye’de de hukukdışı bir uygulamadan özenle kaçınılacağına ilişkin güven verilmelidir. TÜSİD’ın açıklamaları, iş dünyamızın darbe girişimi karşısındaki tutumlarını sergilemesi açısından önemlidir. Yabancı yatırımcı tarafından mutlaka olumlu olarak değerlendirilecektir.

Kamuda büyük boyutta görevden alınmaların yönetim zafiyeti oluşturup oluşturmayacağına ilişkin kaygılar biran önce giderilmelidir. Yabancı yatırımcılar kapatılan üniversite, banka ve hastane gibi kuruluşların eğitimde, sağlıkta oluşturacağı boşluktan çok bunların ekonomiye yansıyacak etkileriyle ilgileniyorlar.

Yazsonu yabancı yatırımcıların yılbaşında meyvelerini toplamak üzere yatırım yaptıkları aylardır. Yabancı yatırımcılarda şimdilik bir panik havası yok; piyasalarda, yıl sonunda meyvelerini toplayacakları bir ralli başlatma hevesi canlı. Fakat, Ağustos ayından başlayacak yeni yatırım dönemi için Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyeceklerdir. Yabancı yatırımcılar bir taraftan da FED’in Eylül’deki faiz kararını bekliyorlar. FED faiz artırımı yönünde bir sinyal verirse, dövizde “güvenli limana kaçış” görülürse, işimiz daha da güçleşebilir.

Küresel sisteme entegre olduğumuzdan, “Yabancı sermaye gelmese de, kaçsa da biz ekonominin çarklarını çeviririz” söylemi, kulağa ve ruhlara hoş gelse de gerçekçi değil.

O nedenle, darbe girişimin oluşturduğu olumsuz havanın giderilmesine ekonomiden başlamamız gerekiyor.