İran’da yaşanan gelişmeler bizim açımızdan da çok önemlidir. Bölgede kaderi içiçe geçmiş iki ülkeyiz. İran’la geniş kapsamlı ekonomik ilişkilerimiz var. İran en önemli doğalgaz tedarikçimiz. İran, Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan beri örnek komşuluk ilişkileri yaşadığımız bir ülke. Hepsinden önemlisi, İran ile Türkiye, Jeostratejik ve jeopolitik konumları, demografik yapıları nedeniyle, benzer tehlikeler ve benzer kaderler yaşamaya mahkum iki ülke gibidir. Bütün bu nedenler dolayısıyla, İran’daki gelişmeler bizi yakından ilgilendiriyor. 

İran’daki gelişmelerin bizi ilgilendiren bir başka önemli yönü daha var. İran’daki Araplar ve Kürtler, ülkeyi kaosa sürükleyip parçalamayı hedefleyen provokasyonlara destek olurlarken, ülkede yaşayan 40 milyon Türk, içinde bulunduğumuz konjonktürde, İran’ın geleceğini kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışan kışkırtmalara karşı çok duyarlı davranıyorlar.  

Soçi mutabakatı 15 Eki’e kadar İdlib’i silahlı gruplardan temizlemesini öngören bir anlaşma. Bu tarihi görev de Türkiye’nin sırtına yıkılmış gibi..

“İdlb nalı temizlenir, terörist gruplar nasıl ayrıştırılabilir”, diye kaygılanırken, İran’dan gelen saldırı haberiyle sarsıldık. 

İran’da bir şey olmasını bekliyorduk; ilk yoklama yılbaşında yapılmıştı. İngiltere Dışişleri Bakanı dört gün önce giderek, İranlı yetkilere ayrıntılarını anlatmasaydı, ABD’nin Tahran merkezli planladığı kalkışma, çok kanlı bir içsavaşın başlamasına neden olabilirdi. İngiltere Dışişleri Bakanı’nın İranlı yetkililere verdiği dosyada kalkışmanın İran’ın en güçlü ailelerinden Namaziler üzerinden organize edildiğinden, içinde çeşitli miktarlarda dolarlar bulunan zarfların hangi üniversitelerde dağıtılacağına, kentin hangi noktalarında hangi sloganların atılacağına kadar bütün ayrıntılar vardı. Gerekli önlemler alındığından Kalkışma Tahran’ın bazı sokaklarıyla sınırlı kaldı; bastırılıverdi.

Cuma günü, İran’ın güney bölgesindeki Huzistan Eyaleti’nin yönetim merkezi olan Ahvaz kentinde, Irak-İran savaşının yıldönümünde,  “Kutsal Savunma Haftası” dolayısıyla yapılan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de katıldığı tören sırasında, kortejin çok yakınlarından askerlere ateş açılması, “”İran için düğmeye basıldı mı?” sorgulamasına neden oldu.

 İranlı yetkililer saldırının, ülkenin güneybatısında bağımsız bir Arap yönetimi kurmayı hedefleyen ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen El Ahvaziye (Ahvaz Halkı Demokratik Cephesi) örgütü tarafından gerçekleştirildiğini duyurdular. Ahvaz, Basra Körfezi’ne demiryolu bağlantısı olan önemli bir petrol üretim merkezi.2006 sayımına göre nüfusu 12.5 milyon. Humeyni rejimini desteklemiş olmalarına rağmen, onun döneminde büyük baskılara uğramışlardı. Yıllardır tarihi, kültürel ve siyasi haklarını elde etmek için savaşıyorlar. El Ahvaziye El Kaide’ye yakın bir örgüt. El Ahvaziye’nin geçmişi, Sünni İslamcı Cundullah örgütünün kurucu başkanlarından Beluç Abdülmeik Rigi’ye kadar uzanıyor. Örgüt, 17 Mart 2015’te, İran ile Suudi Arabistan futbol takımları arasında oynanan bir maç sonrasında hükümet kuvvetlerine benzer bir saldırı düzenlemişti. Amaçları, İran’ın Ahvaz’a bağımsızlık tanımasını sağlamaktı. 

İran’da Sünni azınlığa yapılan siyasi, kültürel baskılara dikkat çekmek amacıyla kurulan Sünni İslamcı Cundullah örgütünün eski Lideri Beluc Abdülmelik Rigi, 20 Haziran 2010’da Evin Cezaevinde, Hareket El Ahvaziye Lideri Ahmet Mula, 8 Kasım 2017’de Hollanda’da, Lahey’deki evinin önünde vurularak öldürülmüştü. 

İran’da, sayıları 45 milyon olduğu belirtilen Türkler, içinde bulunduğumuz konjonktürde, devletlerine sahip çıkmayı tercih ederken, Araplar ve Kürtlerin bağımsızlık isteyen sesleri giderek yükseliyor. 

ABD SURİYE’YE YERLEŞİYOR

Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerinin hemen ardından Esat’ın “kimyasal silah tesislerini” bombalaması, ABD’nin Suriye’de kalıcı olduğunun işaretlerinden biriydi. ABD’nin bu aşamadan sonra Suriye’den, Ortadoğu’dan çekilip gitmesi düşünülemez. 

ABD’nin küresel liderliğini sürdürebilmek, doların saygınlığını koruyabilmek için Ortadoğu enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrolü altına almak zorunda. Ayrıca, akıl hocalığını İngiltere’nin yaptığı, Çin’in Yeni İpek Yolu’nun önünü kesmesi gerekiyor. 

O nedenle ABD Ortadoğu’ya yerleşiyor. Kendine, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak, Irak’ın ve Suriye’nin kuzey parsellerinden Akdeniz’e uzanacak “Kürt Koridoru” görünümlü bir “üs” kuruyor. 

HAZIRLIKLARIN BİR ADIM SONRASI… 

Önce, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi, ardından 2015’te İran ile P5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması, Trump’ın, Ortadoğu coğrafyasını bütünüyle kaosa sürüklemeyi hedefleyen bilinçli adımlarıydı.

Bu bilinçli ve planlı operasyonların bir adım sonrası İran’ın vurulmasıdır. Çin istihbaratı, en geç yıl sonuna kadar, İran’ın İsrail tarafından vurulacağını duyurmuştu. 

Hiç temenni etmeyiz; çünkü İran’ın vurulması, bölge barışının da küresel barışın da dinamitlenmesi demektir. İran’ın vurulması, Türkiye açısından çok zorlu bir sürecin başlaması demektir. Böyle bir çılgınlığın ne gibi sonuçlar doğurabileceğini bugünden kestirebilmek de çok zordur.” 

HEDEF: ORTADOĞU’YU KAOSA SÜRÜKLEMEK

ABD Suriye’ye adım adım yerleşiyor. Fırat’ın doğusundan Irak’a uzanan bölgede Ortadoğu’daki en büyük “konsolosluk” binasını inşa ediyor. 200 bin metrekarelik bir alana inşa edilmekte olan bina, 2022’de tamamlanınca, burası ABD’nin dünyayı gözetleme merkezi olacaktır. Aynı bölgede 20’de fazla askeri üssü var. Pentagon üç parçalı Suriye’nin ilan tarihini de açıkladı: 2023. Yani, önce Ortadoğu’nun en büyük üssünün tamamlanması beklenecek, sonra da Suriye’nim toprak bütünlüğünün tarih olduğu ilan edilecek. Bölge ülkelerinden de bu sonucu tolore etmeleri istenecek.

ÜÇ PARÇALI SURİYE’DE İRAN’A DA, TÜRKİYE’YE DE YER YOK..

ABD, 2023’e kadar, kurguladığı terör örgütleri eliyle yaptığı katliamlarla, demografik düzenlemelerle, yakıp yıktığı, altüst ettiği Ortadoğu coğrafyasında taşların yerine oturmasını beklerken, hazırlıklarını tamamlamış olacak. 

Washington kulislerinden sızan/sızdırılan bilgilere göre, Pentagon’un düşlediği üç parçalı Suriye haritasında ne Türkiye’ye ne de İran’a yer yok. Düne kadar toprak bütünlüğü savunulan Suriye, ABD, Rusya ve Esat arasında parsellenmiş. 

Mezhep birliği ve oluşturduğu Şii Kuşağı nedeniyle İran, tarihi ve kültürel bağlarının kazandırdığı derinlik nedeniyle Türkiye Suriye’de istenmiyor. Suriye’de, “Arap Baharı” rüzgarlarının estirilmeye başlandığı 2011’den günümüze uzanan süreçte, özellikler Türkmenlerin hedef alınması, yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerinin yakılıp yıkılması, belli bir demografik düzenlemeyi hedefleyen operasyonlardı. Türkiye’yi bugünkü İran, Irak ve Suriye sınırları boyunca kuşatacak, Ortadoğu’dan soyutlayacak bir “Kürt Koridoru”, aslında, Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında İngiliz ve Fransızlar tarafından tasalanmıştı. 

Bütün “temizlik” operasyonlarına rağmen, Suriye’ni kuzey bölgesindeki Kürt nüfusunun yüzde 20’yi aşmamış olmasından dolayı ABD, son aşamada, Ortadoğu’daki hedeflerine güç kullanarak erişmemeyi deneyecektir. 

Trump göreve başladığında, yaptığı ilk yaptığı işlerden biri de, İran ile Obama döneminde imzalanmış olan nükleer anlaşmayı tek taraflı iptal etmek olmuştu. 21 Mayıs 2018’de ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Pompeo, ülkesinin İran stratejisini açıklamış, İran’a o güne kadar eşi görülmemiş bir ekonomik yaptırım uygulayacağını söylemişti. 

13 Eylül 2018’de de, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Org. Votel’ın Kuveyt’te Körfez ülkeleri temsilcileriyle yaptığı toplantıya, Mısır ve Ürdün’ün genelkurmay başkanları da katılmıştı. Burada İran’a karşı ortak bir cephe oluşturma kararı alınmıştı. 

ABD’nin 19 Eylül 2018’de açıkladığı 2017 Terör Raporu’nda, İran’ın terör çalışmalarını sürdürdüğü belirtiliyordu. 

“KARŞILIKSIZ KALMAYACAK” 

İran makamları, saldırısı sonrasında yaptıkları açıklamada, bu saldırının karşılıksız kalmayacağını özellikle vurguladılar. 

Ne yapacakları yakın bir gelecekte belli olacaktır. 

Bu arada, 4 Kasım 2018’de itibaren, İran’a petrol konusunda yaptırım uygulanmaya başlanacak. ABD, bu ekonomik yaptırımlarla İran rejimini çökertebilmek için, öncelikle iç karışıklıklar çıkartmayı planlıyor. İran’da bir içsavaşı tetikleyebilecek ekonomik yaptırımlar uygulayacak. Bu yaptırımların karşı tarafta ne kadar etkili olabileceğini yakında göreceğiz. ABD, Suriye ve yakın zamanda el değmemiş petrol rezervlerine sahip olduğu anlaşılan Yemen’de de İran’ı görmek istemiyor. Irak’tan Lübnan’daki Hizbullah’a uzanan Şii Kuşağı, Yemen’de Husilerle buluşunca İsrail’i kuşatan bir Şii Kıskacına dönüşüyor ki, bu görüntü ABD’li Evanjelikleri çok rahatsız ediyor. 

Sonuç olarak ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail, İran’ı kaosa sürükleyecek terör eylemlerini yaygınlaştırabilmek için bütün güçleriyle çalışıyorlar. 4 Kasım’dan itibaren, İran’da içsavaşı tetiklemeye yönelik eylemlarin artacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. 

BENZER KADERLERİ YAŞAMAYA MAHKUM İKİ ÜLKE GİBİYİZ

İran, tören sırasında yaşanan terör saldırısının arkasında ABD olduğuna inanıyor. 4 Kasım 2018, Ortadoğu’da yeni bir sayfanın açılmasına, terör olaylarının artmasına neden olacaktır. ABD’nin, özellikle Evanjeliklerin şu aşamadaki en önemli hedeflerinden biri, İran’ın Suriye’deki kazanımlarına, Irak’tan Lübnan’a uzanan ve İsrail için büyük bir tehdit oluşturan Şii Kuşağına son vermektir. 

İran’da yaşanan gelişmeler bizim açımızdan da çok önemlidir. Bölgede kaderi içiçe geçmiş iki ülkeyiz. İran’la geniş kapsamlı ekonomik ilişkilerimiz var. İran en önemli doğalgaz tedarikçimiz. İran, Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan beri örnek komşuluk ilişkileri yaşadığımız bir ülke. Hepsinden önemlisi, İran ile Türkiye, Jeostratejik ve jeopolitik konumları, demografik yapıları nedeniyle, benzer tehlikeler ve benzer kaderler yaşamaya mahkum iki ülke gibidir. Bütün bu nedenler dolayısıyla, İran’daki gelişmeler bizi yakından ilgilendiriyor. 

İran’daki gelişmelerin bizi ilgilendiren bir başka önemli yönü daha var. İran’daki Araplar ve Kürtler, ülkeyi kaosa sürükleyip parçalamayı hedefleyen provokasyonlara destek olurlarken, ülkede yaşayan 40 milyon Türk, içinde bulunduğumuz konjonktürde, İran’ın geleceğini kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışan kışkırtmalara karşı çok duyarlı davranıyorlar.  

İran’daki gelişmeleri dikkatle incelememiz gerekiyor. Fotokopisini Türkiye coğrafyasına uygulamak isteyebilirler.