TBMM’de İstanbul Milletvekili olarak görev yaparken, gündeme getirdiğim ve Meclis Kürsü’süne taşıdığım konulardan birisi de, Irak’ta yaşayan Türk kardeşlerimizdi. Osmanlı Türk İmparatorluğu’nun gerileme döneminde bir çok topraklar kaybedilmişti. Kaybedilen bu topraklarda kalan Türkler, Batı Trakya Türkleri, Kosova, Makedonya, Romanya Türkleri, Kıbrıs Türkleri olarak bilindiği halde, her nedense, Irakta kalan Türklere Türkmen diye hitap ediliyor. 
Bu büyük bir hatadır ve Türk düşmanlarının ekmeğine yağ sürmektir. Irak’ta kanları öz be öz Türk olan 3 milyonu aşkın Türk kardeşlerimiz yaşamaktadır. Bunlar genellikle, Musul, Kerkük, Telefer, Süleymaniye, Basra bölgelerinde ikamet etmektedirler. Bunların bir kısmı Sünni imiş, bir kısmı Şiimiş, bu konu beni hiç ilgilendirmiyor. Benim için önemli olan, bunların Türk olmalarıdır. Ne yazık ki, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip, koskoca Türkiye Cumhuriyeti, bu kardeşlerimize, gereken ve yeterli ilgiyi göstermemektedir. 
Irak’ta kalan Türk kardeşlerimiz, katliamlara uğramışlar, öldürülmüşler, can ve mal güvenlikleri yok edilmiş, çoluk çocuk demeden, ızdırap çekmişler, Türkiye hiçbir şey yapmamıştır. Irak’ta kalan Türk kardeşlerimiz, eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve güvenlik, konut, istihdam konularında büyük ihtiyaçlar içindedir. Bu ana kadar, hadise çözümsüzdür. Bu topraklar, Misaki-Milli Hudutları dahilindedir. 
Türkiye, Misaki-Milli hudutları içinde bulunmamasına rağmen, en doğrusunu yapmış, Kıbrıslı Türkleri korumak için önce,Türk Subaylarımızın da yer aldığı, Türk Mücahit Teşkilatını kurmuş, nihayet Başbakan Sn. Ecevit’in kararlı ve cesur tutumu ile, 20 Temmuz 1974’te, adaya çıkmıştır. Bu harekat, Kıbrıs Türklerinin acılarına son vermiş, Kıbrıs’ta Türkler, kendi devletlerini kurmuşlar. Türkiye’nin daimi katkıları ve yardımları ile, güvenlik, refah içinde yaşamaya başlamışlardır. Iraklı Türkler, mezalım görürken, neden biz, Kıbrıs benzeri bir tutumu yapmadık, yapamıyoruz? Kuzey Irak’ta, daimi Türk düşmanı olan, Barzani yönetimindeki Kürtler, kendi özerk yönetimlerini kurmuşlar, hatta ilerde, ilk fırsatta, bağımsız bir Kürt Devleti kurmanın hazırlıklarını yapmaktadırlar. 
Peki neden Özerk bir Türk Yönetimi kurulmaz? Hatta neden, Kuzey Irak Türk Cumhuriyeti dile getirilmez? Arkada, büyük Türkiye Cumhuriyeti, yok mu? Biz tarihi süreç içinde, Irak Devletinin toprak bütünlüğüne saygılıyız. Bunu bozalım demiyoruz. Türk özerk yönetimi, tıpkı Kürtler gibi, Irak Devleti içinde, Türk Federasyonu olarak yer alabilir. 
Bu yazının sınırları içinde, daha fazla ayrıntıya inemeyeceğim. Ancak büyük Önder Atatürk’ün en üzüldüğü konulardan birisi, Musul, Kerkük başta olmak üzere, Türklerin dışarda bırakılmasıdır. Turgut Özal, Atatürk’ün bu özlemini, çok iyi özümsediği için, 1 körfez harekatında, Başkan Bush ile mutabık kalarak, Kuzey Irak’a girmeyi düşünmüş, ancak dönemin Genel Kurmay Başkanı ve Hükümetinin karşı çıkması ile bunu gerçekleştirememişti. Özalın, Irak’ta yaşayan Türklerin can ve mal güvenliğini sağlamak kadar asıl hedefi, bu bölgede, PKK’yı bitirmekti. Daha ilk, Eruh saldırısında, bölücü terörün kökünün Kuzey Irak’ta olduğunu anlamıştı. Daha sonra, Türkiye, Başbakan Çiller devrinde, 35.000 kişilik büyük bir gücü Irak’a sokmuş, hem Türkleri korumuş hem de terörü yok olma sınırına getirmişti. 
Türkiye’nin Irak Türklerine yardim babında, daha sonra eline ikinci bir fırsat geçtiyse de, tezkerenin TBMM’den geçmemesi sonucu bu imkanda kaçırılmıştır. Şimdilerde durum oldukça vahim bir sarmala girmiştir. Türkiye, büyük ziyatla bitebilecek bir maceranın içindedir. 
Zira, İŞİD (DEAŞ) diye bir sözcük yoktur, İŞİD PYG-PYD-PKK tehdidi, Türkiye’yi büyük çapta rahatsız etmektedir. Türkiye’nin güneyinde, bir Kürt Devleti kurulması planlanmaktadır. Suriye’nin durumu karışıktır. 
Türkiye’nin Suriye politikası başından beri hatalarla doludur. Güya bunlar, Emevi Camii’nde, Cuma namazı kılacaklardı. Ne gariptir ki, Türkiye’ye yönelen tehlikeler, Esad ve Rusya’nın politikasını Türkiye ile yakın hale getirmiştir. Türkiye’nin çapulcu topluluğu olan OSO-Muhaliflerle bir yere gitmesi mümkün değildir. 
Daha önce Türk toprağı sayılan Musul konsolosluğumuz işgal edilmiş, görevlilerimiz rehin alınmıştı. Daha o safhada, Türkiye’nin bunu yapanlara hadlerini bildirmesi, onları doğduklarına pişman etmesi gerekirdi. Bu yapılmadığı gibi gene, anlaşmalarla Türk toprağı olan Süleyman Şah palaşpandıras terk edilmiş, düşmana bırakılmıştır. 
Yaşanan bütün olaylara rağmen, Türk Ordusu bölgesinin organize büyük bir gücüdür verilecek her görevi san ve şerefle yerine getireceğine inanıyorum Fakat, burada hadise Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarın kararlarıdır. Türkiye için hayati ehemmiyete sahip Musul’da Türkiye dışarıda bırakılma ihtimaliyle karşi karşıyadır. Türkiye’nin çıkarlarına uygun kararları başta bakan olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı yönlendirir. Hükümete alternatifler sunar.
Bakanın çok kuvvetli olması elzemdir. İşler giderek karmaşık duruma gelmektedir. LSE’de okurken, Tutorum, Prof. Dr. Göödwin’in bir sözünü hep hatırlıyorum. Olaylar yaşanırken, alınan tutum ve kararların, zaman geçtikten sonra, doğru ve yerinde olduğunun anlaşılması, devlet adamlılığının, ileri görüşlülüğün göstergesidir.’ Türk Hükümeti Dış politikada büyük bir sınav vermektedir. Sonucu hep birlikte göreceğiz.