Musul’u ele geçiren IŞİD militanlarının 1 Haziran’da rehin aldıkları Musul Konsolosluğumuzun 49 personeli ve ailelerinin salimen kurtarılması bütün yurtta sevinçle karşılandı. Bu mutlu sonuca ulaşmada emeği geçen herkesi ve 3,5 aydır çektikleri cehennem azabı süresince büyük milletimize yakışan bir şekilde, birlik ve beraberlik içinde ayakta kalan konsolosluğun değerli personelini candan kutlarım. 
Hepsine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. 
Operasyonun ardından IŞİD’e neler verildi veya verilecek gibi konuları bir tarafa bırakırsak, SURİYE ve IRAK’taki gelişmeler arasında şu hususların önce çıktığını değerlendiriyorum. 
IŞİD’i geçen ayın başlarından beri IRAK’ta havadan vuran ABD, Türk rehinelerin bırakılmasının ardından Suriye’de de bombalamağa başladı. Bilahare Pentagon’dan bu operasyonun bir başlangıç olduğu açıklamasının ardından ABD Dışişleri Bakanı da Türkiye’den, IŞİD’e karşı çabasını artırmasını beklediklerini açıkça ifade etti. Daha sonra beklediklerini açıkça ifade etti. Daha sonra da Obama; IŞİD’in yok edileceğini ve Suriye’de kalıcı çözüm için Esad ile muhalifler arasında ateşkes sağlanmasını, çözümün ancak siyasetle bulanabileceğini açıkladı. 
Değerli okuyucularım, 
Suriye ve Irak’a uzun bir sınırı olan Türkiye Suriye’de çözümün ancak Esad’ın uzaklaştırılması ile bulunabileceği kanaatindedir ve bu kanaatini de açıkça defalarca dile getirmiştir. 
Türkiye yine uzun bir süredir, Suriye sınırında bir “tampon bölge” tesisini ve bu bölgenin “uçuşa yasak bölge” statüsüne alınmasını da talep etmektedir. 
Suriye’de iç savaşın başlamasından beri savaştan kaçanlar komşu ülkelere sığınmaktadırlar. Türkiye’nin barındırdığı sayı 1,5 milyona ulaşmıştır. Irak’ta IŞİD önünden kaçanlar da Türkiye’ye sığınmaktadır. Daha geçenlerde Türkiye 30 bin Ezidi’ye kucak açmıştır. Başlangıçta biraz destek veren Batı alemi soruna oldukça duyarsızdır. 
Suriye’deki olayların ta başından beri Türkiye’nin “tampon bölge” teklifi bir süre daha incelenecek gibi görünüyor. Birinci Körfez Savaşı sonrası 36ncı paralelin kuzeyindeki bölge, Saddam’ın saldırılarına karşı böyle bir statüde tesis edilmiş, sonunda Özerk Kürt Bölgesi meydana çıkmıştı. Şimdi de Suriye’nin kuzeyinde böyle bir oluşuma karşı önlem alınması gereği ortadadır. 
Suriye sınırında son günlerde yaşanan, içinde milletvekillerinin de bulunduğu bazı PKK sempatizanlarının; IŞİD’le savaşmak için Suriye’ye geçme teşebbüslerini önleyen askerlerimize karşı sineye çekilmesi mümkün olmayan hasmane hareketlerine ve bölgede cereyan eden diğer terör olaylarına Kandil’den “Tampon demek Kürdistan’ı işgal demektir” açıklamaları da adeta işin tuzu biberi oldu. Tabii Öcalan’da sessiz kalacak değil ya. İmralı’dan avukatı aracılığı ile, Kürtler topyekün dirensin buyurmuş ve konuyu hemen yumuşak karnımız çözüm süreci ile irtibatlandırmayı da unutmamış. 
Bir önemli nokta da ABD ve Batı’nın, Irak ve Suriye’de IŞİD’le mücadele için yeni bir ordu teşkili çabası içinde olduğu. Konu basında yer aldı. Peki PKK bu oluşumun dışında kalır mı? Herhalde kalmaz. PKK ve diğer terörist örgütler böylece eğitim almış, yeni silahlar edinmiş ve de güçlenmiş olmaz mı? 
Ben şimdilik önemsediğim bazı konulara değindim. Zorlu ve karışık günlerin arifesindeyiz. Nitekim Obama ile New York’tan ayrılmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında teröre karşı ortak strateji ve ortak mücadele başlıklarında görüş birliğine varıldığı açıklandı. 
Önümüzdeki günlerde Irak ve Suriye ile ilgili tezkerelerle daha sonraki gelişmelerin, bu görüş birliğinin içeriğini ve kapsamını çerçeveleyeceği muhakkak.