İnsanlar beni neden anlamıyor? Her insan bu soruyu hayatında en az birkaç kez kendine sormuştur. Birilerinin bizi anlamadığını düşünür ve deriz ki “neden beni kimse anlamıyor.”  Oradaki “anlamadan”  kasıt nedir? Ne olunca anlaşılmıyoruz?

Beş parmağımızın beşi aynı değilken, aynı karında yaşadığımız kardeşimizi, kendi canından dünyaya gelen evladını anlamazken bazen nasıl olur da herkesin bizi anlamasını bekleyebiliyoruz.

Peki, kimse bizi anlamıyor? Biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Bu gün istersen doğa ile buluş git ve bir ağacın altına otur. Sanal bütün aracıları, kimlikleri dışarda bırak. Kendine dön ve sor?

Benim hayat amacım ne?

Ben bu dünyada ne istiyorum? Bir süre yoğunlaşamayacaksındır. Fakat pes etme sormaya ve kendini rahat bırakarak hiçbir şey düşünmeden devam et, öylece bırak kendini, doğaya, huzura, sessizliğin sesine.

Zihninden ne çok düşünce geçiyor. Korkuların, kaygıların, beklentilerin, hayallerin hepsi cirit atıyor orta yerde. Sen ise bir avuç huzur istiyorsun. Çevren, sevdiklerin, girmiş olduğun çark, insanların ne derler, ne düşünürler sözleri… Derin derin nefes almaya devam et. Daha da rahatlamak için derin bir nefes daha al. Kendini anladığını düşünüyorsun öyle mi? İçindeki çarpışan birbirine zıt düşüncelerinin hangisini dinliyorsun. Bile bile yaptığın yanlışlar, hatalar… Bile bile kendine verdiğin zararları senden başka kim sana bu kadar derinden verebilir ki…

Belki de anlaşılmaktan kastın; kendini tanımak ve yeri geldiğinde de hak verilmesini istiyor olabilirsin. Aslında neyi/nasıl/ne şekilde algılayıp yorumluyorsak onu yaşıyoruz/onu yaşatıyoruz.

Değer verdiğiniz birini aradınız, cevap vermedi. Bundan çıkardığınız sonuç nedir?

“Meşguldür.”

“Telefonu duymadı.”

“Müsait olunca bana geri döner.”

“Beni önemsemiyor.”

“Bana değer vermiyor.”

“Beni sevmiyor.”

Siz, size yapılan davranıştan yani yapılan bir davranıştan olumsuz bir sonuç çıkarmazsınız, normal şartlarda. Olumsuzluk kişinin sizinle önceki diyalog ve ilişkilerinden kaynaklanan bazı sorunlardan dolayı çıkmış olabilir.

Yani ektiğimiz şeyler hem bizden kaynaklanıyor olabilir, hem de karşı tarafta bundan nasibini alıyor olabilir.

Bilinçli zihnimiz ve bilinçaltımız, güçlü ve zayıf yönlerimiz neler, hedefimiz nedir? Kime göre/neye göre yaşıyoruz?

Kendimizle ilgili “farkında olduğumuz”, “farkında olmadığımız” ne çok şey var. Başkalarının gözünden biz, bizim gözümüzden kendimiz nasıl görünüyoruz?

Bir insana biz her ne kadar empati yapsak da karşımızdaki insanın iç yaşayışı, duygularının derinliği, alışkanlıkları konusunda çok fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak onların beden diline, mimiklerine, konuşma şekline, anlatımlarına ve en önemlisi de aslında kendi duygu ve düşüncelerimize bakarak değerlendiriyoruz.

Kendimiz de başta olmak üzere insanoğlu matruşka bebekler gibi birinin içinden başka biri çıkıyor. Ve bizler karşımızdaki insanlara hangi bebeği, gösterdiysek ona göre yanıt alıyoruz. Birde tabi objektif olmamız çok önemli, ön yargılar, kaygılar, korkular çıkaracağımız anlamın üzerine başka bir anlam daha katar. Kişinin bulunduğu ortam, çevre davranışlarına etkisi farklı şekillerde olabilir.

Hemen karar vermeden önce derin bir nefes alın. Kendirinizin duygu ve düşüncelerine önem verin. Bunu yapabilmek ancak ne istediğinizi bilmenize bağlıdır.

Herkesi anlamanıza gerek yok. Genelleme yapmanız sadece sizi üzer. Önce kendinizi anlayın, dinleyin, sonra da sizinle ilintili olayları durumları anlamaya çalışın. Dünyayı anlamaya, algılamaya, tüm kültürlerin farklılıklarını anlamaya çalışın, önceliklerinizi belirleyin yeter. Gerisi ektiğiniz tohumlar gibidir. Gün gelir yeşerir. Hasat ne ektiğinize bağlıdır.