Toplumlar arasında kin, durdurulamaz bir mikrop gibi yaşamın içine yerleşiyor. Kin gören kin güden olarak bilenirken bir virüs gibi bulaşıcı hale geliyor.

Toplumun gitgide hayatın her alanında kutuplaştığı, birbirinden nefret ettiği bir çağda kin; kişiliğe bulaştığı an toplum geri dönülemez bir noktaya doğru yol alır.

Bir kıtada her iki dakikada bir tecavüz gerçekleşiyor. Kadına, çocuğa şiddet, savaşlar bitmiyor. Oysa dünya kinin, vahşetin, sahteliğin değil sevginin ve samimiyetin yeri olmalı. Kötülükler sadece kurgularda kalmalı. 

İnsan Kur-an’dır, diyordu âlimler. Hangi insan?...

Dün yaptığı davranış ve seçimlerle yarın yaşayacağı evi kuran insanın akıbeti nefsinin kölesi ya da efendisi olup olmamasına bağlı. Bu yüzden Hz. Mevlana ‘Ne olursan ol gel,’ der, Hz Ali ise ‘Arın da gel,’ der. Yaşadığı yüzyılda Mevlana Hazretleri nefsine şöyle seslenir:

‘Ey nefsim! Seni sen yapan benim, beni de ben yapan sensin. Ya yola gel beraber gidelim ya da yoldan çekil ben Hakk’a gideyim.’

İnsan olmayı öğreten sayılamayan örnekler olmasına rağmen olumsuz örneklerinde olduğu gerçeği insanı objektif bakış açısıyla araştırmaya, öğrenmeye teşvik eder. Kirletilen, değiştirilen bilgilerin arasında neye inanacağını şaşıran bilgili insanın akıl ve vicdan terazisini dengelemekle doğruyu bulabilir. 

Kişi, dışarıdan aldığı öğüdü doğru algılar ve düşünmeye başlarsa bu düşünce, onu gerçeğe götürür. Düşünce ve inançlarına şekil verebilir. Öğrendikleri bilgiyle hayata farklı boyutlardan baktığını görebilir. Hayatın içerisinde hiçbir zaman ilahî bir boyuttan bakmadığını, hep insanî bir boyuttan baktığını anlayabilir.

Hayatın bir eli yaşam, bir eli de ölümdür. Ölüm saatine kurulu zamanda en büyük zenginlikse insan olmayı öğrenmektir. Bir kişi dünyanın bütün parasına sahip olsa aynada bir insan sureti görmüyorsa fark etmez. İşte en kötü fakirlik budur.