Düşünce akla gelen fikirler, duygular ve zihinsel yaratımlardır. Dış dünyanın insan zihnine yansımasıdır.  Düşünme bir hayal gücüdür. Düşünme bir kurgudur. Düşünme hayata farklı bakmadır.
Yaşayan insan düşünmek zorundadır. Hayatın devamı ve gelecek için kafa yormak zorundadır.
Düşünmek zoru başarmaktır.
Düşünmek hayata tutunmaktır.
Düşünmek farkındalık yaratmaktır. Hayatı sorgulamaktır. Bir çıkış, yeniden başlangıç için üretmektir.
Tarih boyunca insanların hayata bakışları yaşamı yeniden şekillendirmeleri, üretken olmalarını, altında yatan temel sebeplerden biridir 'düşünmek'...
Düşünce; zihnin en önemli bir fonksiyonu olarak, algılanarak zihne gelen, verileri, beynin içsel yapıları içinden geçirerek, yeni bilgi ve sonuçlara ulaşma etkinliğidir. Descartes ‘düşünüyorum öyleyse varım der’. Aristoteles’e göre insanı hayvandan ayıran esas düşüncedir. Kant’a göre düşünmek yargılamaktır. Locke, düşünmeyi ruhun kendi üstüne yönelerek kendi işlemleri hakkında bilgi edinmesi olarak görür.
Düşünceler bazen bir şiirde, bazen bir mısrada alır götürür insanı başka diyarlara...
Bazen bir heyecan, bazen bir tılsım olur girer gelişen beyinlere... 
Genç beyinlere bir umut, yarınlara bir gelecek vaat eder. İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük etken akıldır. Aklını kullanamayan, düşünemeyen, üretemeyenler her zaman zarardalar.  Üretmek, akıl yürütmesi, beyin fırtınası için nerede düşünceler, nerede fikirler varsa onu kayıt altına almak ve uygulamak gerekir.
Tarihi yer edinenler genelde düşünüp üretenlerdir. Tarihte mimar denince akla gelen ilk kişi şüphesiz Mimar Sinan’dır.  Onu farklı kılan yönlerinden birisi de hayata bakışıdır.
Eserleri asırlardır ilk günkü ihtişamıyla ayakta duran Koca Sinan’a kulak vermeli:
“Kanuni Sultan Süleyman, yanına Mimar Sinan’ı da alır ve birlikte adını taşıyacak olan Süleymaniye Camii’nin yapımı için beğendiği araziyi incelemeye, uygun olup olmadığını görmeye giderler.
Mimar Sinan dikkatle boş araziyi inceler.
Padişah sorar: “Nasıl buldun Sinan?”
Koca Sinan hiç duymamışçasına araziye bakmaya devam etmektedir. Vezirlerin ve devlet erkânının gözü Sinan’ın ve padişahın üzerinde, çıt bile çıkarmadan ikisini seyrederler.
Nefes alınsa duyulacak bir sessizlik ortamı, Koca Sinan kıpırdamadan araziyi seyretmektedir.
Padişah yeniden sorar: “Ne düşünmektesin bre Sinan?”
Mimar Sinan gözlerini araziden ayırmaz ve cevap vermez. Herkes korkmuş ve şaşkın, Muhteşem Süleyman’ın hiddetlenmesini bekler ama padişah bir şey söylemez.
Bir süre sonra Koca Sinan başını eğerek araziye doğru adım atar.
İnsanlar o vakit Sinan’ın kimseyi duymadığını, o birkaç dakikalık süre içinde caminin tasarımını yapıp, hayalinde oluşturduğu kemerlerden birine çarpmamak için kafasını eğerek araziye girdiğini anlar.”
Eserlerine böyle yaklaşan bir insan ancak adını tarihe bu şekilde yazdırabilir ve meydana ölümsüz bir eser çıkarabilir…
Hayali olan, ötesini gören, kurgulayan ve en önemlisi düşünen kişiler mutlaka güzel adımlar atarlar. Düşünen insan, birey olmaktan, kendi özünü keşfedip yalnız kalmaktan çekinip korkmaz, hayata eleştirel bakar, başkasına danışır,  sürekli soru sorarak doğruyu bulmaya çalışır. Kısaca üretir. 
Hayatı anlamaya yönelik çalışıp bir eser ortaya çıkaranlara ne mutlu…