LSE'de okurken, Uluslararası İlişkiler Hocam Prof. Dr.Godvin, uluslar arası hareket ve politikalarda olayların vuku bulduğu an, alınan karar ve uygulanan tutumun, bu olaylar bittikten sonra yapılan değerlendirmelerde, doğru olduğunun anlaşılması ve ortaya çıkmasıdır, demişti. İkinci olarak da, daima kulağıma küpe olarak aklımda kalan ilke, bir kişinin ailesi içinde veya bilemediniz bir firmada alacağı kararlar sadece ve sadece yaşadığı o çevreyi ilgilendirir. Oysa ülkeyi, devleti yöneten insanların tutum ve hareketleri, alacakları yanlış kararlar, attıkları adımlar, kendilerini değil, milletlerini ve halklarını ilgilendirir. Alınan ferdi kararlar, küçük çevrede yanlış çıkarsa zararı sadece o çevreye, ancak devleti yönetenlerin aldıkları hatalı kararlar fevri hareketler, yersiz politikalar, tüm milleti ilgilendirir ve zaman zaman ağır faturayı millet öder. Bu nedenle, uluslar arası meselelerde ve özellikle krizlerde, uzak görüş ve alınan kararların doğruluğu, devlet adamlığı vasfıyla doğru orantılıdır. Türkiye'yi yöneten Hükümet'in başının Davos'taki davranışı, görünüşe göre bazı çevrelerde doğru bulunmuş ve benimsenmiştir. Kendisinin yurda dönüşünde, Davos kahramanı gibi karşılanması turistlerin ve yolcuların uçaklarını kaçırması pahasına Atatürk Havalimanının kuşatılarak yerin göğün inletilmesi, ertesi gün yapılan mitinglerde "Başbakan'ın kralı, Kasımpaşalı" pankartlarının açılması, düşmana Davos'u dar ettin, Efe Başbakan, Dünya Başbakan görsün, yakıştırılmaları çok ilginçtir. Tabiatıyla Filistinliler, Gazeliler, El Fetih, Hamas, FKÖ, kendisini bağırlarına basmışlardır. Ancak Türkiye batılı, çağdaş bir dünya devleti olmak iddiasındadır. Büyük Atatürk, Türkiye'nin yerinin Arap ve İslam alemi değil, medeni, Batı dünyası olarak göstermiştir. Bu son olaylar, Türkiye'nin giderek Avrupa Birliği, Amerika ve batı dünyasından uzaklaştığı ve dış politikada en az bu Hükümet zamanında önemli bir yörünge değişikliğine gidildiğini kanıtlamaktadır. Türkiye siyasetinde, bu husus önemli bir dönemeçtir. Türkiye'nin bu tek taraflı politikası, gerçekleştirmeye soyunduğu ara bulucuk rolünden uzaklaşmasını intaç edecektir. Gazze olaylarında, 200 milyon nüfuslu Arap dünyası, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün, Sudan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuzey Afrika Devletleri suskun ve seyirci kalmışlar, kıllarını dahi kıpırdatmamışlardır. Onların yerine bu fonksiyonu Türkiye üstlenmiştir. Bu olayda Türkiye sadece İsrail resmi makamlarını değil, tüm Musevi topluluğunu hedef almış, yerden yere vurmuş ve bu şekilde ara bulucuk rolünden uzaklaşmıştır. Gayet açıktır ki, eğer siz ara bulucu iseniz tarafların her ikisine de aynı ölçüde yakın olmak zorundasınız. Temennim, Türkiye'yi yönetenlerin bu tutumlarının Türkiye'yi ilerde içinden çıkılamayacak zor durumlara sokmamasıdır. Gerçi vatandaş kendisine ne yapılırsa yapılsın, ekonomik kriz olsun, sokaklar işsiz dolsun, fiyatlara habire zam yapılsın, umurunda değil. Zam yaptıkça ortaya çıkıyor ve bağırıyor, "Bu halk sizinle gurur duyuyor."