Siyaset, bir gazeteci için adeta bir mesleki deformasyondur. Bu zamana dek de direkt olarak hiçbir zaman bu konu başlığı altında bir yazıyı kaleme aldığımda umut dolu olduğumu düşünmüyorum. Fakat bugünlerde bir umudum var. Nitekim siyasetten ve siyasetçilerden hiçbir zaman haz etmiyorken, Muharrem İnce sayesinde on beş yaş küçülüp, büzülüyorum. Söylediği her şeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu katıldığı her miting, her program sonrası yeniden anlıyorum. Fakat dikkat etmesi gereken bir takım şeyler var.

Muharrem İnce’nin sosyal demokrat kökenli olduğu biliniyor. Kürt karşıtı olmadığı ve olmayacağı da öngörülüyor. Halkların Demokratik Partisi’nin özellikle batılı seçmeninden oy alacağı, doğuda ise Kürtler ya onu boykot edecektir ya da kendisine oy verecektir. Şimdilik bir boykot söz konusu olsa da, gelecek süreçte birtakım değişiklikler söz konusu olabilir. Ayrıca ekonomik gidişattan memnuniyetsiz vatandaşların yanı sıra, kendisi ile organik hiçbir bağı dahi bulunmayan muhafazakâr seçmenden de kısmen oy alacak. Bunu sağlamasını için olduğu gibi olması yeter. Yani en iyi yaptığı iş olan hitabeti ve mücadeleci ruhunu ortaya koymalı. Sonrası zaten malum! 

Eğer ikinci tura kalırsa, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu'nun muhtemelen yardımcısı ilan ederek onların seçmenlerinin de oyunu alacaktır. Ki ne Meral Akşener, ne de Temel Karamollaoğlu’nun yarışta olmasını dahi istediğimi söyleyemem. Recep Tayyip Erdoğan ise Muharrem İnce’yi hafife alarak oldukça büyük bir hata yaptı. Dâhiyane bir plan olmadığını kendisi dâhil kimse bilmiyordu. Fakat unuttuğu şu ki: Recep Tayyip Erdoğan, Muharrem İnce’yi kolay rakip gördüğü için yarışın bu ikili arasında olduğu algısı yaratılmak istendi. 

Muharrem İnce televizyon programlarında bulduğu fırsatları son derece iyi değerlendirerek bir bakıma dindar seçmenle bağ kurmayı başarabilen birkaç laik politikacıdan biri oldu. Ve muhafazakâr bir ailede doğmuş olması belki de doğmatik bir şekilde bugün ona bir kalkan yarattı. Rozetini çıkardıktan sonra; “Seksen bir milyonun cumhurbaşkanı olacağım” demesi ise sağ kesimdeki bütün önyargıları yıkarcasına halka ve muhafazakâr değerlerine yakın, seçkinci olmayan, doğal bir şekilde bir tüm teorileri çürüttü. Yine de Recep Tayyip Erdoğan ile gireceği diyaloglarda seçmeni konsolide edeceği anlardan kaçınmalı. Çünkü bu, geçmişte Kemal Kılıçdaroğlu ile işe yarayan başarılı bir taktikti. Tabii ki sessiz de kalması gerektiğini söylemiyorum. Zira böylesi bir şeyin tezahürü; bilinçaltında zayıflığa işaret etmeye sebep olacaktır. 

Öte yandan da ilk kez genel seçmen görünümünde bir sessizlik hâkim. Bu Muharrem İnce'yi takdir ediyor olmalarından mı, Meral Akşener yerine Muharrem İnce'nin öne çıkmasından memnun olmalarından mı kaynaklanıyor bilinmez, ama hangi açıdan bakılır ise bakılsın iyiye giden bir gelişme. Nitekim Muharrem İnce aydın bir insan, ama elitist değil. Bu da onu bir adım öne çıkarıyor. Muhafazakâr da değil, ama dindarları ötekileştirmeyeceğini belirtmekten çekinmiyor. Kürt de değil, fakat Kürtlerin hakkını koruyacağını, temsil haklarını savunacağını gözler önüne seriyor. Tüm bunları “B Planı” olarak düşünmediğini ve ilkesel olarak bu şekilde olması gerektiğini söylemese de her hali ile bize belirtiyor. Peki, Muharrem İnce için bu yolculuk nereye son bulacak?

Kendisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin diğer kademelerindeyken de dikkat çeken bir isimdi. Tekrar ediyorum; eğer hitabet sanatı ile kitleleri yönetebilir ve her insandaki algı sınırının aynı olmadığını hatırlar, nabza göre şerbet verir ise hiçbir ideolojik bağı bulunmayan insanlara da erişebilir. Bu küçük nüans Muharrem İnce’yi ince ince anlamalarına yardımcı olur. Tek yapması gereken daha dikkatli olmasıdır. Ve üzülerek söylemek ve yalnızca söylemek ile yetinmek istiyorum ki; mutlaka bir suikaste karşın teyakkuz halinde olmalıdır.