Merhûm, Ali Erol Ağabey, 20 Aralık 2016 tarihinde, İstanbul-Üsküdar’daki evinde, Dâr-ı Bekâ’ya, Berzah Âlemine intikâl etmiş olup, 21 Aralık 2016 Çarşamba günü, İkindi Namazını müteâkip, İstanbul-Üsküdar, Büyük Selimiye Camii’nde kılınan Cenaze Namazından sonra, Karacaahmed Mezarlığı’nda, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’lerinin civarındaki Merkad-ı Mahsûsa’sına defnolunmuştur. 

Ali Erol, İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında, Beypazarlı Ali Bey, Terzi Ali Bey, Samsun İl’inde iş tuttuğu ve uzun bir müddet ikâmet ettiği için de, Samsun’lu Ali Bey olarak şöhret bulmuştu. 

Doğum tarihi hakkında, yakınlarından çok sağlıklı bilgiler te’min edilmemiş olmasına rağmen, kendilerinin 104 yaşında vefat ettiği, dillendirildi. Bu hesaba göre, Tevellüd tarihinin 1912 olması gerekir. Bizzat kaleme aldığı ve bastırdığı, “HATIRATIM,” adını verdiği Kitapçık’da, 1943 yılında, Ali Erol Bey, Memleketi Beypazarı’nda, terzi dükkanı olan, terzilik yapan esnâf’tan birisidir. İstanbul’dan bir haber ulaşır. Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşîd ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) Efendi Hazretlerinin, Ali Bey’in ta’biriyle, “İstanbul’da serî bir uslûpla tedrisat yaptıkları haberi ulaşır,” Bu haber üzerine, Ali Bey terzi dükkanı’nı kapatır, bir-kaç ay idare edecek kadar harçlıkla İstanbul’a gelir, Efendi Hazretleriyle müşerref olur, kapılanır, rahle-i Tedris halkasına oturma şerefine nâil olur. 

Ali Erol Ağabey’in, doğum tarihinin 1912 olduğunu kabûl ettiğimizde, 1943 yılında, Efendi Hazretleriyle müşerref olduklarında, 31 yaşındadır, askerlik vazifesini yapmış, evlenmiş, belki çocuğu da olmuş, işini kurmuş, terzilik yapan esnaf’tan birisidir. 

Yine Ali Bey’in hatıratından anlaşılacağı üzere, Efendi Hazret’leri Şehzâdebaşı’nda, Şehzâde Camii’nin karşısında bulunan, Merhûm Büyüğümüz, Cennetmekân, Kemal Bey Ağabeyimizin, Merhûm Pederleri, Halil Kacar Bey’in köşkünde oturmaktadır. –Bu Köşk’ün yerinde, şimdiler’de, İstanbul Belediye Sarayı’nın yanında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Tıp Merkezi bulunmaktadır. 

Efendi Hazret’leri Köşkün karşısında bulunan Şehzâdebaşı Camii’nde, devrin hassâsiyeti gereği, yatsı namazından sonra Cami kapatıldıktan sonra imam ve müezzinlerin izniyle, imam odasında az sayıda talebe’ye ders okutuyordu. Yine, Ali Bey’in Hatıratından anladığımıza göre, ders okuttuğu talebesi arasında, Merhûm, Mustafa Çırpanlı, Merhûm, Refik Akçelioğlu ve Merhûm Mehmed Ergin bulunuyordu. Merhûm, Mustafa Çırpanlı Hocamız, İzmir Müftü Yardımcılığı, Urfa-Birecik Müftülüğü, Merhûm Refik Akçelioğlu Hocamız, Demirci, Manisa, Sinop Müftülüklerinde bulunmuştu. Merhûm, Mehmed Ergin Hocamız da, bildiğim kadarıyla ba’zı ilçelerde müftülük yaptıktan sonra en son İzmir-Bornova Müftülüğü yapmıştı. 

Yine Hatırattan anladığımıza göre, Ali Bey, İstanbul’da Efendi Hazret’lerinden yaklaşık, iki sene, (1943-1945) ders okumuş ve yine kendi beyanına göre, icazet almıştır. “Yüksek himmet ve iltimaslarıyla derslere devamla tekmil-i Nüsha edip (ne demekse) imzaları tahtında icâzetnâme almak müyesser oldu.” (Za’af-ı te’lif ve terkip hatırat sahibine aittir.) 

(Azîz Kardeş’lerim. Bundan önceki yazılarında, Efendi Hazret’lerinin icâzet verdiği tek kişinin, Merhûm, Mustafa Çırpanlı Hoca’mız olduğunu yazmıştım. Ba’zı tavzîhler geldi. Hazret’imizin başkalarına da, örneğin Ali Erol Ağabey’e de, icâzet verdiğini ifade ettiler. Halbuki, bize ulaşan, vâris’leri tarafından bize ulaştırılan, Merhûm, Hoca’mız, Mustafa Çırpanlı’ya, Haz.Üstazımızın lütfettiği, İcâzetnâme’nin fotokopi’leri bulunduğu için, yazdım. Ali Erol Ağabey, 1970’li yıllar’da, defe’atle bu İcâzetnâme’den bahsetmiş, kendisine, ısrarla “böyle bir vesika-belge çok önemlidir, lütfen getiriniz kayda geçelim,” dediğimiz halde, maalesef, kayda geçmeye muvaffak olamamıştık. Gerçekten alakadar olanlar veya vârisleri tarafından lütfeder gönderirseler veya bir şekilde bize ulaştırırsalar, seve seve, yazar, kayda geçiririm.) 

Ali Erol Ağabey, 1930’lu, 1940’lı ve 1950’li yıllarda, Hazretimizin ders halkasında bulunan bütün talebesi gibi, Diyânet İşleri Reisliği tarafından açılan müftülük-vâiz’lik imtihanlarına katılmış ve kazanmıştır. Fakat, diğer’leri gibi Diyânet İşleri Reisliği nezdinde herhangi bir vazife almamıştır. Fahrî olarak va’az etme salâhiyetine sahip bulunduğundan, Hazretimiz (k.s.) kendisini, diğer Hoca’larımız gibi, bilhassa Ramazan-ı Şerif aylarında, Memleketimizin bilhassa, Ankara, İzmir, Samsun, Trabzon, Gaziantep ve Zonguldak illeri gibi, illere gönderir, Ankara’da, Diyânet İşleri Reisliğinde-Müşâvere Hey’etinde vazifeli Hocalar, diğer iller’de, o illerin müftülerine, mektup yazar, haber gönderir, selâm gönderir talebe’sinden gelenlere va’az edebilmeleri için, yardımcı  olmalarını rica ederdi. 

Bu program dahilinde, Ali Erol Ağabey Samsun’a gönderilir. Ramazan boyunca, Samsun Camii’lerinde yaptığı sohbetlerin, himmet-i Ricâl ile te’siri büyük olur. Samsun halkı, Ali Erol Ağabey’e, Ramazan’dan sonra da hep Samsun’da kalmasını isterler. İzin alır, Samsun’da kalır. Bir taraftan va’az ve sohbetlerine devam ederken, bir taraftan da Samsun ve civarında kurs faaliyetlerine başlar. Diğer taraftan da, “Viran olası evde, Evlâd-ü ıyâl vardır,” Samsun’da, asıl mesleği terziliğe pek de yabancı gelmeyen bir iş tutar. Manifatura-kumaş üzerine ticarete başlar. Kısa zamanda tanınır ve Samsun’un en mu’teber, isminden söz ettiren bir tâcir olur. 

Zamanla, ikâmetgah’ını ve ticârî faaliyetlerini Ankara’ya taşır. Ankara’da, Mobilya Sanayi’inin en mübrem malzemesi olan Yay üretir, toptan ve perakende satışını, Ankara Denizciler Caddesi üzerinde bulunan Ticârethânesinde yapmaya başlar. 

Ali Erol Ağabey’in Ankara Denizciler Caddesi üzerindeki Ticârethânesi, artık, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın uğrak yeridir. Bir şekilde Ankara’ya yolu düşenler, Ali Erol Ağabey’in mekânı’na uğramadan Ankara’dan ayrılmazlardı. Ali Erol Ağabey, misâfirperver Anadolu insanı’nın bütün husûsiyetlerini taşımakla birlikte, babacan tavrı, Âlîcenaplığı ve sahavetiyle de temâyüz etmişti. Her gelene ikramda bulunur, herkese bir ihtiyacı olup-olmadığını sorardı. 

Zamanla, yavaş yavaş, kendisini ticârî hayattan çekti. İşi tamamıyla oğullarına bıraktı. Babalarının yanında çok iyi birer tâcir olarak yetişen, Talât ve Mehmed Erol kardeşler işlerini büyüttüler, İstanbul’da da, teşebbüs’leri oldu. İstanbul-Üsküdar, Sultantepe’de, Boğaz’a nâzır, muhteşem bir daire satın aldılar. Ali Erol Ağabey, İstanbul’a geldiklerinde bu dâiresinde kalırdı. Ahir-i Ömrünü burada geçirdi. 

Merhûm, Ali Erol Ağabey’in, “Hatıratı,” naklettiği ve Hazreti Üstazımıza izâfe ettiği, iki mübârek sözü, ruhlarını ta’ziz için burada nakletmek isterim. Müceddide intisap etmiş, yaşlıca bir hanımefendi, müteşeyyih (şeyh olmadığı, herhangi bir ma’nevî salâhiyeti olmadığı halde, şeyh’lik iddia eden) birisine gitmiş, fakat aradığını bulamayınca Mürşid-i Kâmil’e dönmüş, binbir ma’zeretle tekrar kabulünü talep etmiştir. Mürşid-i kâmil ve Müceddid, “Biz kovmadık ki, tekrar kabul edelim. Bu kapıdan kimse kovulmaz. Siz kendiniz gittiniz, yine kendiniz geldiniz,” buyurur. 

Bir sohbet sırasında, yaşlıca bir zât, talebe’nin ba’zı hallerinden şikâyette bulunduğunda: 

- Kusuru olmayan’ın bu kapı’da ne işi var? Noksanlarını tamamlamaya, hatalarını tashîhe geldiler. Bu işin kokusu dahî kâfidir.” buyurur. 

Maksadımız, kimseyi takdîs, kimseyi, tahkîr ve terzil değildir; Ümmet’in, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın, evveli ile âhiri arasındaki köprüleri tahrîp etmek isteyenlere karşı köprüleri ta’mir ve yeni köprüler kurmak’tır. 

Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) Efendi Hazret’lerinin bizzat Rahle-i Tedrisinde ve ders halkasında bulunanlardan, hayatta olanların sayısı, maalesef, iki elin parmakları kadar azalmıştır. Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Kelaynak kuşları bile, devletin resmî himâyesine alınmıştır. 

Hatalarıyla sevaplarıyla, Haz.Üstazımızın emri ve işaretleriyle bu ümmete hizmetleri sebkat etmiş bulunan bu insanlarımızı, Ağabey’lerimizi, korumak ve onlara hürmet etmek gerekmez mi? 

21 Eylül 2016 günü, Hicrî Rebîülevvel ayının 21 günü, âhirete-Berzah’a yolcu ettiğimiz, Merhûm Ali Erol Ağabey de bunlardan birisiydi. Kendisi, Haz.Üstazımızın, Salâbet-i Dinniye husûsiyetlerini taşırdı.