“Batı’da, bizim şu son yüzyılımıza kadar bilinmeden kalmış olan gezegenlerin sayısını Mevlâna’nın tâ o zaman bildiğini görünce, hayranlıktan öte şaşkınlıktan bile bahsedebilirim. Nitekim Mevlâna, Sema’ya katılan semâzenlerin sayısını, güneş sistemindeki gezegenlerin sayısını esas alarak belirlemiştir. Semazenlerin sayısı daima ya dokuzdur ya da dokuzun katları...

     “Onun sema etmeye koyulması için her şey bahaneydi; altın dövücülerin tik takları, değirmenin çarkına dökülen suyun sesi...Mevlâna, her an vecd hâlinin kıyısında idi, Allah’a en yakın olmanın, O’nunla birlikteliğin en son şeklinin kıyısında. Kendisi bu halini şöyle dile getiriyordu:

“Birleşikti, benim ruhumla seninkisi başlangıçta,

Senin görünüşün ve sırrın, benim görünüşüm ve sırrımdı onlar.

‘Benimki ve seninki’ demek boşunadır artık,

Çünkü ne ben vardır, ne sen, benimle sen arasında.

     “Derûnun Kitabı adını verdiğim öğretici bir kitap olan FÎHİ MÂ FÎH; ...bilhassa da, evet özellikle de, çok geniş, ilâhi irfan eseri olan 50 bin mısralık MESNEVÎ. Bu eserde, Mevlâna’nın eşsiz filozof, düşünür, mutasavvıf, şair ve Kur’an’ın manevî müfessiri olarak engin meziyetleri kendini gösterir. (Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch, İslâm’ın Güleryüzü, Çeviren: Cemal Aydın, İstanbul-2017, s.78 - 80)

     “(Mevlâna) mineralden bitkiye, bitkiden hayvana ve hayvandan insana geçen gelişim zinciri hakkında açık ve net bir görüşe sahip olmaktan da geri kalmıyor. 

“Varlık dünyasına geldiğin anda,

Bir merdiven konulur önüne kaçabilmen için.

Sen önce mineral oldun, sonra bitkiye dönüştün.

Ardından hayvan oldun, bunu nasıl bilmezsin?

Sonra insan haline geldin:

Bilgiyle, akılla, imanla donanmış; 

Topraktan çıkarılmış bak şu vücuda:

Ne mükemmellik kazanmış!

 İnsanlık durumunu aştığında, 

Şüphesiz melek olacaksın;

O zaman için bitecek toprakla;

Yurdun yuvan gök olacak.

Aş meleklik durumunu bile:

Dal şu okyanusa da, 

Senin bir damla suyun, olabilsin bir deniz...”

-Mesnevî-

(a.g.e., s.88-89) 

     “(Mevlâna) tabiatla (da) tam bir uyum içinde yaşıyordu:

     ‘Ağaçlar, diyordu, beni tanırlar ve selâmımı alırlar.’...

     (Hattâ) bütün hayvanlara karşı çılgınca bir sevgi duyuyordu. Bir gün mezbahaya götürülmekte olan bir öküzün kendisine attığı bakıştan etkilendi ve onu ölümden kurtarmak üzere satın aldı.” (a.g.e., s.100)

     

     “(Hele) Rebap’tan söz ederken...şöyle der:

     ‘Kuru tel, kuru ağaç, kuru deriden ibarettir bu;

     Ama ondan çıkar sevgilinin sesi, ondan!’ “ (a.g.e., s.79)