İlk emri “İkra’ bismi rabbikellezi hâlak.” Yani, “Yaratan rabbinin adıyla oku.” (Alak, 96/1) olan yüce dinimiz ilim ve irfan dinidir. İslam öğrenmeye, öğretmeye, incelemeye, araştırmaya, hakka, hukuka, adalete büyük önem vermiştir.Buna rağmen sonuç ortada...

Kuran’da farz kılındığı halde  okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, ilim-bilimden uzak, kulaktan dolma hurafelerle yaşayan, üretmeyen, hasetlik, fesatlık, cehalet, kin ve nefretle malul aşağılık kompleksli ve karakteri zayıf bazıları dedikodu, yalan, iftira, kumpas, şiddet, tedhiş ve terörle hak ve hukuka karşı gelip insanlığa zulmetmekte, cinayet işleyip katliam yapabilmektedir. İslamın saygınlığını düşürüp, rencide etmektedirler. Kendilerini Allah’ın yerine koyarak, başka insanların, dini, imanı, hakkında hüküm veren din tüccarı zihniyetli kişiler şeytanın hizmetkarıdır. Bu münafık ve müşrikler insanlığın, Türk’lüğün ve islam dininin en büyük düşmanıdırlar.

İslam’ı kendi ekonomik, sosyal ve siyasi çıkarları için kullanan ahlak fukarası kişiler, yıllarca çocuk okutacağız, cami yapacağız, kuran kursu açacağız, kurban keseceğiz diyerek insanları kandırmış ve topladıkları zekat, bağış veya yardım paralarını farklı amaçlar için kullanmışlardır.

“Hürriyet gazetesinden Taha AKYOL’un yazısında belirttiğine göre; Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslümanlar, petrol hariç, dünya üretiminin sadece yüzde 5.6’sını yapabiliyormuş. Dünya teknoloji ihracatında Müslümanların payı binde 4’ten ibaret. Dünya petrol ihracatındaki payları ise yüzde 36’dır. Petrol gelirlerinin kabaca üçte birini silahlanmaya harcıyorlar. Kime karşı? Birbirlerine karşı. 114 yıldır verilen Nobel bilim ödüllerini, biri Aziz Sancar hocamız olmak üzere üç Müslüman bilim adamı kazandı. Ama bu ödülü kazanan Yahudi sayısı ise 100’ü aşkın.”

Kabile sosyolojisinin egemen olduğu, ekonomik, sosyal, kültürel gelişimini tamamlayamamış toplumlar, kuralların değil keyfiliğin egemen olduğu , adaletin sağlanamadığı, özgürlüklerin kısıtlandığı, demokrasinin yeşeremediği bir çöl gibidir. Bırakın dünya ile rekabet etmeyi, kendi iç sorunları yüzünden sürekli krizler ve çatışmalar yaşamaktadırlar.                                                              

Kişi ve toplum olarak refah ve huzur içerisinde, milli birlik ve bütünlüğümüzü muhafaza ederek, ülkemizin ve milletimizin dünyada modern kalkınmış refah düzeyi yüksek, insanca yaşam kalitesi oldukça mükemmel bir seviyeye gelmesini istiyorsak ; okumalıyız, okutmalıyız, ilme, bilime, eğitime-öğretime büyük önem vermeliyiz. Ancak bu sayede başarılı olabiliriz.

Yine Taha Akyol’un dediği gibi, “Ülkelerde hukuk güvenliği ve özgürlük ne düzeydeyse bilim, teknoloji ve refah ta o civardadır.

Kur’an-ı Kerim’e göre, “her türlü kötülüğün, batıl inanç ve sapık düşüncelerin, hatta şirk ve küfrün gerçek sebebi bilgisizlik ve cehalettir” denilmesine rağmen islam aleminin bir çoğunun petrol denizinin üstünde oturmasına rağmen bugün yaşadıkları sorunlar akla ziyandır.

Rönesansı atlayan, reformlarını yapamayan, sanayi devrimini kaçıran Müslümanların kurtuluşu, medeniyetin bilim, felsefe ve hukukunu anlayarak insanları evrensel nitelikte yetiştirmeye, dünyaya açılmaya, hukukun üstünlüğünü benimsemeye, gençleri sorgulama ve araştırma ruhuyla yetiştirmelerine, kuvvetler ayrılığına dayalı, denetim ve denge mekanizmalarını olduğu hesap verilebilir bir sistemin inşasına bağlıdır.

İtaat ve biat kültürünün götüreceği yer ortadoğunun geri kalmış muz cumhuriyetlerinin arasıdır. Emeviler’den itibaren  istibdatla anılan bazı müslüman ülkeler, yönetim anlayışı sonucu geri kalmışlar, harab ve bitap olarak tarihten silnmişlerdir.

Müslüman ülkeledeki kaos ve iç savaştan kaçan milyonlarca insanın, neden Allah’ın islam ile mübarek kıldığı islam ülkelerini değil de Akdeniz’in soğuk sularında ölmeyi göze alarak, Hristiyan ülkeleri tercih ettiğini düşünmek zorundayız. Avusturalya Başbakanı Julia Gillard’ın bir müslüman Arap göstericiye söylediği gibi ; Kendi ülkelerinde bulamadıkları, hürriyet, refah, mutluluk, sağlık güvencesi, sosyal güvenlik, kanun önünde eşitlik, fırsat eşitliği, çocuklarının geleceği, düşünce özgürlüğünü buldukları için değil mi??? Ve sonunda eklediği “size kaybettiğiniz her şeyi verdik” sözüyle ne kadar haklı olduğunu görmemek mümkünmü!!!

Aynaya tekrar tekrar bakıp, iğneyi kendimize batırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Dindar ve kindar nesil yetiştirmek uğruna, ortaçağ kafasıyla, hamasetle, iç piyasaya dönük boş laflarla oyalanmak yerine akıldan, bilimden ayrılınmamalıdır. Türk Milleti, gerçek karakterine ters düşen, cahillikten ve geri kalmışlıktan kurtulmak için, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ün göstermiş olduğu çağdaş uygarlık yolundan ayrılmamalıdır.