Biz ''Adem ve Havva'lar son yıllar da en çok ilişkiler de yaş farkını ve ikinci bahar aşklarını  konuşuyoruz. Modern zamanların cadı kazanların da orta yaşlı kişilerin ilişkileri kaynatılıyor. Bilhassa bu baharın alyanslı olanlarını.. Sıkça yaşanan, duyulan konuşulan bir mevzu .Bütün dünya da ilgi çeken bir konu. Bilhassa genç bir kadın ve olgun yaşlarını süren evli erkek arasında yaşanan bir beraberlik türü. Bazen hem alanın hem satanın razı olduğu, bazense karakter zafiyeti boyutuna gelebilen. Bazen görünür de hiçbir geçerli sebep yokken gelişen. Bazen bir yaş dönümü sürecine denk gelen yada herkesçe bilinen kabullenilmiş .Kimi zaman da ardın da’’ kalbi kırık kadınlar kulübüne’’ yeni bir üye daha kazandıran. .
Diş çekimi gibi köklerinden kopuşlara sebep olan…
Aşık olmuş, Sevmiş, Kalbi hızlı hızlı çarpmış, Aynaya tebesssüm ile bakmış, bir insanı çok uzun yıllar sonra uğruna her şeyi bir yana bırakacak kadar önemsemiş, seçmiş, birinin yaşamın da hele bir de ünlü ise özel hayat, kişisel alan, mahremiyet kavramı olamıyor. Linç psikolojisi ile karakterleri eritilmiş örnekler de az değil hani . Bazen karşı tarafın pek masum, sütten çıkmış ak kaşık olmadığı haller de var .Eleştirilmekten uzlaşamamaktan yada anlaşılmamaktan ,daha beteri bence ,bir ebeveynin karşısına dikilip, ona hesap sorma ve hakaret hakkını kendinde bulan, tecrübesiz ,heyecanlı, arenada ki aslanın önüne dikilmiş ; hayata acemi, gladyatör ruhlar …Maalesef yetişkinler dünyasın da kurallar farklı işliyor. İnsanlar akıp geçen zamanı fark edince, yeterince özen gösterilmeyen  ilişkilere devam etmeme kararı alabiliyor. Bir gün bir şeyler değişiyor..
Bu konu ile ilgili skandallardan hafızam da unutulmaz bir durum olarak  yer etmiş mevzu ; Ünlü sanatçı Neco'nun otuz üç yıllık zarif eşi Oya Germen hanımefendi den, ‘’aramızda aşılmaz kültürel uyumsuzluk var'' diyerek, tek celsede, 2007 yılında, boşanması. Kendisinden 19 yaş küçük; İdil Erke ile evlenmesi ve bu evliliğin magazin medyasın da patlaması ve magazin jargonuna yakışıksız bir kelime armağan etmesiydi .Hepimizce malum.. Geçmiş zaman tabi , Neco; 8 yaşında bir kız ve beş yaşında bir erkek çocuk babası, altmış yedi yaşında bir adam olarak ,eşi ile Bodrum'da mutlu bir yaşam sürdürüyor.
Elbette yalnızca Neco değil hayat yolculuğunda yeni bir aşk ile ikinci bahara yelken açan…
Yıllar sonra Sanatçının kızı Ayşe Özyılmazel, bir vakitler karşı durduğu babasının ilişkisine benzer bir aşk yaşamış ,ünlü reklamcı Ali Taran ile skandal boyutunda magazin tarihine geçen kısa süreli bir evlilik yapmıştı. hepimizce malum ilişkide ,vicdanları rahatsız eden nokta; terk edilmiş eş , hala aşık ve kanser hastası bir kadındı .Bu evlilikten kısa bir süre sonra yaşamını ilerlemiş hastalığından dolayı kaybetti. Aşk elbette ki çok güzeldi fakat Özyılmazel’in cıvıl cıvıl ruhu ne bu evliliği nede toplum vicdanında yargılanmayı kaldıramadı. Bir Kaybeden kadın daha var dı .Pişmanlığını her fırsatta dile getiren ve üzgün…
İlişkiler de, yaşın ölçüsü nedir ne değildir ? İkinci bahar ne hissettiriyor ? Bilemem. Fakat İki insanın beraberliğin de duyguların, ‘’ortak değerlerin’’, kültürün, sevginin ölçüsünün, beklentilerin, tutkuların derinliğinin önemli olduğunu iyi bilirim ancak aşkın kalp ile ilişkisinin sandığımız kadar önemi yokmuş meğer. Hiç öyle ağaçlara, banklara kalp resmi çizmeye gerek yok. ‘’Beyin resmi çizin’’. Zira aşkın kimyasını da çözmüş bilim adamları. Nice Mecnunlar, Keremler, Leyla’ları uğruna telef eden aşk ! Beynin kimyasal aktivitesi diye tanımlanan bir durum muş. 8 ay ile üç yıllık  zaman dilimi süren bir kimyasal süreçmiş. Aşık olduğumuz da etkinleşen 4 hormondan biri Dopamin : Bir insanı çekici ve hoş bulmamızı sağlayan bizi aşktan deli eden hormon.(muş). Serotonin : Mutluluk hormonu. Tatmin duygusunu açığa çıkarıyor . İşte bu en fenası kötü çocuk. Hormonların Zeus’u diyorlar kendisine. ‘’Testosteron’’ bu hormon erkeği her anlamda inşa eden, dominant bir hormon (muş) ve aşık olduğunuz da karşınızda ki insanı üreme iç güdüsüyle arzulamanızı sağlıyormuş. Oksitosin : ki ben en çok kendisini sevdim: Çiftlerin sevgi ile bağlanmalarını sağlayan hormonmuş. İşte bilim adamlarına göre aşkın kimyası .Bir tek cevap veremedikleri konu kime aşık olacağımız…
Erkek beyninin yapısı biz kadınlardan farklı. Yaratıcı böyle tasarlamış. Mesela cinsellikle  ile ilgili olan kısmı bir kadına oranla 2,5 kat daha büyük. Erkekler konu cinsellik olunca kadınlara göre daha maceraperest olabiliyor. Kadın beyni ise cinselliğini kontrol edebiliyor. Fakat bunca aldatma hikayesi kimlerle gerçekleşiyor? Yine kadınlarla. Bir kadının canını yine başka bir kadın yakıyor. Neden mi ? Kadın erkek ilişkilerin de aslın da kadın seçiyor. Erkek seçilen. Doğada ki diğer canlılar da olduğu gibi dişi gözüne güçlü olanı kestiriyor. Kadının bir erkekte beklediği şey her ne ise seçimi bu ihtiyaçlar doğrultusun da şekilleniyor. Eğlenmek gezmek ihtiyacı içindeyse sosyal, çapkın. Fiziksel ihtiyaçlar ön plandaysa yakışıklı. Üreme, nesil devamı için, anne olmak istiyorsa; baba olabilme potansiyeli gibi.
Bilimsel açıklamaları konunun uzmanlarına bırakmak en iyisi. Anladım erkek tamamen bilime hizmet ediyormuş . Fizik (90,60,90) ve Kimya..
Orta yaş ve üstü bazı kişiler ,kendilerini yıllarca sevmiş, ortak tutkuları olan çocuklarını yetiştirmiş, tüm sorumluluklarını görevlerini eksiksiz yerine getirmiş ,belki de yaşamlarının çok kuvvetli ekonomik değerlere, başarılara sahip olamadıkları zamanların da, fedakarlıkla onlarla yaşama göğüs geren, tüm zorluklar da yanların da olan eşlerini daha genç hanımefendilerle aldattıklarına yada seçimini gitmekten yana kullandıklarına sadece medya aracılığıyla yada magazin dünyası aracılığı ile tanık olmuyoruz. Sıkça yaşanan tatsız bir durum aslında. Bir yanda yıllar ,emek verilmiş bir beraberlik, ortak maddi manevi temeller, bir yanda gitmek isteyen biri…Gidene hiç dur! denilir mi? Hele bir de kararlıysa ve aşıksa… Bazen biz kadınların hayatlarında ki tek gerçek, sorumluluklar ve çocuklar üzerinden şekillenebiliyor. İğneler ve çuvaldızlar da bir kenar da, kullanılmak üzere nafile bekliyor…  Bizler kadınlar ve erkekleriz. Farklıyız. Yaratıcı böyle tasarlamış. Ümidimizi kaybetmişsek ,Mutsuzsak, beklentilerimize yanıt vermeyen ,belki de kendimizi önemsiz hissettiren, sevgi yada saygı yoksunluğu hissettiren biri ile ömür tüketmek elbette ki zor .
Ancak bence göz önüne almanız gereken husus gerçekte ne istediğiniz? Olmalı. Belki kudretinizden, belki prestijinizden, yahut yaşam tecrübenizden faydalanıp, bir gençlik rüzgarına, coşku dolu bir insana mı kapıldınız ? Bir anlık heyecan mı hisleriniz ? kaçış mı ? İç güdülerinizle kaybolmuş bir cenneti mi arıyorsunuz ? Yoksa ömrü hayatınızın ikinci baharını yaşayacağınız gerçek  bir mutlulukla ve sevgi ile mi karşı karşıyasınız? Tüm bu gidişlerin nedeni, güzel genç bir kadının varlığı, bir erkeğin zayıflığı, orta yaş krizi denen dönem ve azalan hormonlar olmayabilir bazen..
Sevgiyi yok eden şey, yıllar yada rakamlar değil, sadece inceliksiz özensiz davranışlar olmalı. Hayatımızda ki insanı diğerlerinden ayıran özelliklerini keşfetmiyoruz. Ona karşı bir beğeni ,hayranlık hissetmiyoruz. Yaşamdan beklentisi, idealleri , hayalleri ne ? Bulunduğu nokta da mutlu mu? Aslında ne istiyor biliyor muyuz ? Onu cesaretlendiriyor muyuz? Sadece onu sevdiğimizi söylediğimiz ,kısa bir an yaratıyor muyuz? Gün içinde şaşırtabiliyor muyuz? Milyarlarca insanın yaşadığı şu evren de o neden bizimle olmayı seçti? Bu hususta hiç düşünmüyoruz. Sevginin tecrübenin demlenmiş dingin huzurlu halini yaşamak için belki de bir parça’’ istekli ve yaratıcı olmamız’’ gerekiyordur .Evlilik de bağımlılığı bağlılık sanıyoruz. Hayat arkadaşı olarak seçtiğimiz kişinin, yanımız da olma sebebinin : Alışkanlık, güven ihtiyacı, yeni olana duyulan kuşku, kendine güvensizlik varsa çoluk çocuk, düzeni bozmamak gibi nedenlere dönüştüğünü fark etmeyip, kendimizi şu gezegende ki son insan sanıyoruz ve ne yazık ki fena halde yanılıyoruz. Kaybediyoruz...
Bir gün bir bakıyoruz bizim için anlamını yitiren insanın gözleri bir başkası için dünyanın en güzel şeyi olabiliyor. Beğeniliyor. Kendine özen gösteriyor. Kahverengi ve mor renkler giymekten vazgeçiyor. Şansınız varsa bu dönem bir kaç ay da geçiyor. Rakibiniz kuvvetli ise işte o zaman '' acımasız bir dürüstlükle'' elveda deniyor. Giden mutluysa hiçbir zaman dönmüyor. Dönmek de istemiyor.. Bazen mecburen dönse de biliyorsunuz gerçeği içinde bir yer de ,derin bir yerde o baharın çiçeğini düşlüyor, özlüyor ,gizliyor…Bazen de aldanıyor bir illüzyonun peşin de koşup yoruluyor. Köklerini arıyor ama diş çekilmiş bir kere yerin de koca bir boşluk duruyor. acı veriyor…Kalbi kırık kadınlar kulübü her gün yeni üyelerine kapılarını ardına kadar açarken, can yakan kadın da bir gün o kulübe üye olabileceği gerçeğini göz ardı ediyor. Tüm bu cilalı ,parlak ,uygar hallerimize rağmen kadın ve erkek arasında ki ilişki Adem ve Havva dan bu yana aynı içgüdüler ile şekilleniyor…

AŞK KAPIYI KAÇ KEZ ÇALAR...