Üniversitelerin iktisat, işletme, ekonomi bölümlerinde ilk öğretilen “İnsan ihtiyaçları sınırsız, kaynaklar ise kıttır.” felsefesidir.

Eğitim kurumlarımızda “ihtiyaçların sınırsız olduğu” öğretilir ve zaman içinde bu düşünce tüm topluma yayılır.

İhtiyaç bir nefstir. 

Nefsini durdurup durdurmamak kişinin kendi elindedir.

İhtiyaçların sınırsızlığının doğal bir reaksiyonmuş gibi gösterilmesi, insanın açgözlülüğünden ve oburluğundandır.

Obur insan tadını beğendiği yeni bir ürünü tekrar tekrar arzu eder. 

Tadını almadığı bir ürünü, bilemeyeceği için talep edemez.

Aslında üniversitelerde anlatılan; “açgözlü ve obur ihtiyaçları karşılamak için paranın önemi”dir.

Özetle;

Rekabetçi piyasa gereği para kazanmak için yeni ürün tasarlanmalı ve satılmalıdır.

Bu sayede daha fazla kazanç sağlanabilinir ve daha iyi şartlarda yaşanılabilinir. 

Daha fazla tüketmek için daha fazla kazanmak gerekir.

Ne kadar fazla kazanırsan o kadar fazla tüketir, lüks içinde yaşarsın.

Bu döngü bir kere ivme kazandı mı, durdurmak neredeyse imkânsız! 

Lüks’ün kelime anlamı; gereksiz, aşırı gösterişli durum olarak tanımlanmış.

Gereksiz ve gösteriş için harcama yapılıyorsa, yaşamak için değil para kazanmak için yapılmıştır.

İhtiyaçlar sınırsız ama; 

Elimizdeki parmaklar sınırlı,

Görme, duyma mesafemiz sınırlı,

Midemizin tek seferde alabileceği gıda miktarı sınırlı, (Bununda çaresi bulunmuş. İstifra ettiren ilaç içiliyor, mide boşaltılıyor ve tekrar yemek yeniyor.)

Dünya nimetleri sınırlı,

Yani doğal olan herşey sınırlı...

Demek ki “sınır tanımazlık” doğal değil...

Bu sınır tanımazlık insanoğlunun fazlaca çoğalmasına da sebep. 

Çoğalmak da tüketmeyi tetikliyor.

İnsan güç için çoğalmak istiyor, çok fazla kişi daha fazla tüketmek demek. Tüketme lüksünü elinde tutma isteği ise tekrar çoğalma isteğini tetikliyor.

“Para-tüketim” döngüsü gibi “çoğalma-tüketim” döngüsü de oluşuyor. 

“Artık İstanbul Boğaz’ında çiroz balığı çıkmıyor” diye sohbetlerimizde birbirimize anlatıp hayıflanıyoruz.

Evet, çirozun neslini tükettik.

Kendini yenilemeye, çoğalmaya fırsat bile bulamadı; hızla tükettik.

Mamut, dodo kuşu, altın renkli kurbağa, ayı köpeği, beta kobrası, moa kuşu, labrador ördeği, yolcu güvercini ve daha bir çoğunun nesli tükendi.

Onlar tükendikçe aslında dünya da tükeniyor.

Dünyayı kendini yenileme fırsatı vermeden hızla tüketiyoruz.

Kimyasal savaşlarımızla, 

Lüks yaşam kaygılarımızla, 

Egzoz gazlarımızla, 

Deodorantlarımızla,

İhtiyaçtan daha fazla betonlaşmamızla, 

Sorumsuzca-doyumsuzca avlanmamızla, 

İsraf eden yaşamlarımızla,

Dünyaya, kendini yenileme fırsatı tanımadan tüketiyoruz!!!

Belki de insanın dünya ile ahiret arasındaki imtihanı bu!..

İsraf etme, emanete hıyanetlik etme, kul hakkı yeme, açgözlü olma, oburluk yapma ve bu dünyada cenneti yaşa.

Ya da et, yap, tüket; dünyada cehennemi yaşa...

Bana sıklıkla soruyorlar; 

“Ekonomiden anlarsın sen söyle! 

Yapılan yeşil yola ve diğer yollara, 3’üncü köprüye ve diğer köprülere, yeni hava limanlarına, var olan 500 civarı hidro elektrik santrali varken yeni planlanan yaklaşık 500 hidro elektrik santraline, heryerde mantar gibi çoğalan estetik yoksunu %50’si satılamayan TOKİ binalarının yapılmasına neden bazı insanlar tepki gösteriyorlar?” 

Bu sorunun iki cevabı var.

Birincisi; derdimiz para ise tepki konulmaz.

Dünya kapitalist sistemi tercih etmişken, bizim dışarıda kalmamız çok fazla acılar çekmemize sebep olur.

Dünyada, paranın güç olduğu bu noktada Türkiye geri kalamaz, çağa ayak uydurmalıdır. 

İkincisi; derdimiz gelecek nesillere bir dünya bırakabilmek ve dünya ile uyumlu doğal bir yaşam ise tepki konulur.

Hepimizin tarih kitaplarında okuduğu gibi;

Kendini tanrı adleden Firavun’un zenginliğine ve bir kısım halkı köleleştirmesine, kendi hanedanını ise zenginlik içinde yaşatmasına cevap olarak Hz. Musa peygamber gelmişti. 

Devamında kutsal kitap insanlar tarafından bozuldu ve son olarak Kuran-ı Kerim indi.

Maddi zenginliğin; israfı ve bir çok belayı yanında getirdiği, manevi zenginliğin ise mutluluk getirdiği ifade edildi. 

Tercihler insana bırakıldı...

----------------------------------------------------------- 

Hergün yeni bir terör eylemi duyuyoruz!

Askerlerimiz, polislerimiz, halkımız hain saldırılara maruz kalıyor.

Parti liderleri de hâlen hükümeti kurmak için anlaşma sağlayamadı. 

Bu boşlukta dış güçler ve terör eylemleri iyice azdı.

Uykuda kurşunladılar, trafik kazası için çağırıp kurşunladılar, Işid’lı yaralı teröristin tedavisi için sınırdan geçmesi izin verilmeyince kurşunladılar, Lice’de araçta saldırdılar, eşi ve kızının yanında kurşun yağdırdılar, korkakça arkadan yapılan saldırılarla şehit edildiler.    

Medya, sosyal medya da “orada burada bomba var” gibi asılsız haberler ile bilmeden de olsa kaos ortamı oluşturuyor.

Teröristlerin tam istediği şey...

Devlet içinde hükümet kuramayacak kadar bölündüğümüz yetmezmiş gibi... Komşu devletlerde de dost kalmadı.

Komşu ülke liderleri ağzının ucuyla geçmiş olsun derken, fiiliyatta yoklar.

Ülkemizin acilen hükümetin kurulmasına ihtiyacı var. 

Görüyoruz ki baş olmadan düzen kurulamıyor.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum.