Bu başlığa kitap yazılır, kitap!...

Ancak aşağıdakilerle yetinelim.

İdam Gündeme Oturunca! Bir telaştır, bir korkudur gidiyor.

Önce, yaklaşan tehlikenin farkında olan Ahmet Hakan’ın 09/08/2016 tarihinde Hürriyet gazetesinin kendisine ayrılan köşesinde idam konusunda dile getirdiklerine biz göz atalım:

Siz, Yenikapı’dan İdam, İdam diye tutturdukça Pensilvanya’dan , Oh.. Oh,, sesleri yükseliyor….İşitmiyor musunuz? ”

Yazılanı nasıl okuyacağız derseniz “ idamı geriye doğru işletmek , altına imza koyduğunuz evrensel hukuk kurallarını bilerek ve isteyerek çiğnemek olur ki, yalnızlaştığımız dünyadan, karanlık dehlizlere sürükleniriz…

Yine aynı gazeteden Mehmet Y.Yılmaz ise 09 Ağustos 2016 tarihinde kaleme aldığı “Gazetecinin Pasaportu” konulu yazısında konuya başka bir açıdan yaklaşarak insanımızı , verilen vaatler ve enteresan atılımlar konusunda temkinli olmaya davet ediyor…Özellikle medyayı ilgilendiren bir tümce var ki çok ilgimi çektiğini söylemeliyim!..

Okuyalım.

Suça bulaşmamış, herhangi bir kovuşturma nedeniyle mahkemece yurtdışına çıkış yasağı konulmamış bir insanın pasaportu sırf “ gazetecidir” diye iptal edilir mi? Hani memlekete demokrasi geliyordu? En büyük düşman hala gazeteciler mi? “

Sevgili okurlarım sözün bittiği yerdeyiz diyorum ama kendime söz geçiremiyorum.

Sıkça olmasa da ( sağlığım nedeniyle) önemsediğim konularda sevgili okurumu naçizane aydınlatmak boynumun borcu olacaktır..

*****

15 Temmuz 2016 girişiminden sonra yaklaşan tehlikenin farkında olmak mecburiyeti vardır diye değerlendiriyorum!...

Havada kuş tutsa akıbeti değişmeyecek olan iktidara muhalif yayın gruplarının (! ) medya patronları ile , kendince iktidarın hoşuna gitmeyen doğruları dile getiren gazeteciler sözüm sizleredir!..., İDAMIN yeniden getirilmesi konusunda çok hassas dönemden geçildiğini aman ihmal etmeyelim derim.

Çünkü, “Otokrat yönetime yelken açan ülkelerde idama gerekçe bulmak hiçte zor değildir! “ Ancak otokrat yönetim hayata geçirilmeden de böyle bir normu ülkeye dayatmak ancak kendi ayağına kurşun sıkmakla eş değerdir.

Unutmayalım ki, tek sesli devletler, medyayı tek sesli yönetmekle kalmazlar, tüm erkleri kendi çıkarları doğrultusunda tepe tepe kullanırlar!...

Bir asker olarak monarşinin kapılarının arandığı izlenimi veren bir Türkiye’de askerin de siyasallaşacağını ve yasal görevlerinin icrasında olumsuz yönde etkileneceğini unutmamalıyız!.. Diğer bir tabirle darbelere, müdahalelere, ne ad koyarsanız koyun SON (!), ülke yararına faaliyette bulunanlara ise kesilecek ceza yazımın konu başlığı olacaktır..

Unutmayalım ki, iktidar ve muhalefet, Atamızın ölümünden bu yana doyumsuz küresel batının güdümündedir!..

Neden mi?

Açıklayayım. 1 ve özellikle İkinci dünya savaşlarından bu yana batının Uluslar arası siyasi organizasyonlarına ( AB, BM VB) imza koyan ülkemiz ne yazık ki her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar verme özgürlüğünü de kaybetmiştir..

Üzerinde kafa yorması gerekenlere! Benden söylemesi!...