Sevgili okuyucularım, az sonra okuyacaklarınız, benim de şiddetle savunduğum ve her zaman uymaya çalıştığım bir yaşam felsefesidir…

Böyle bir yaşam biçimini, kısmen de olsa hayatın kendisinde vücut bulduranlar, daha uzun yaşarlar ve her saniyenin keyfine varır, hayatın dolu dolu geçtiğini görürler…

Huzurlu ve stresten uzak bir yaşam için, olmazsa olmaz altın kurallardır bunlar…

Ne kadar çoğunu, ne kadar sık yaşarsanız o kadar çok mutlu olduğunuzu görürsünüz.

Yaşam dediğimiz çizginin uzunluğunu, ya da son noktanın nerede ve ne zaman olduğunu bileniniz var mı? Yok...

Kısacası daha ne kadar ömrümüz olduğuna dair hiçbir bilginin sahibi değiliz…

Ama sonsuza kadar yaşayacak gibi davranırız. Yapmayı çok istediğimiz halde çeşitli nedenlerle kendimizi frenler, birçok şeyi yapamayacağımızı öne sürerek, kendimizi çizdiğimiz sınırlar içersinde hapsederiz.

Yapmaya derin istek duyduğumuz şeyleri sürekli erteler dururuz…

Hayat bize, çalışmanın yorucu ve zorlayıcı; eğlenmenin ise zevkli olduğunu daha ilkokulun ilk haftasında öğretir. Hangi yaşta olursak olalım ertelemek daha keyifli ve daha “cool”; yapmak ise her zaman sıkıcıdır. “Karıncaların” özenilecek bir tarafı yoktur. Genç kızlar bile çok çalışanları değil onları eğlendiren “ağustos böceklerini” tercih ederler.

Erteleyen çoğu insan için, “sonra” geldiğinde de durum farklı olmaz; ertelenen her şey için yeni bir ertesi gün bahanesi bulunur. Böylece erteleme bir alışkanlığa, sonra da bir hayat tarzına dönüşür.

Erteleme, niyetle eylem arasındaki boşluktur. “Bunu daha sonra yaparım” demek de bir işe başlamak için doğru zaman ve doğru ruh halini beklemek de “son dakikacılık” da  ertelemenin farklı yüzleridir.

Erteleme eğiliminin yüzeyde görünen sebebi, genelde insanın zaman yönetmedeki yetersizliği gibi görünür. Ertelemenin elbette zaman planlamasıyla ilgisi vardır. Ancak çoğu zaman ertelemek zamansızlığın bir sonucu değildir. Tam tersine insanlar işlerini erteledikleri, kararlarını sürüncemede bıraktıkları için zamanı iyi yönetemezler.

Böylece liste kabardıkça kabarır ve beraberinde stresi, huzursuzluğu, mutsuzluğu getirir.

Tel örgülerle çevirdiğimiz duygularımıza hak ettiği özgürlüğü verdiğimiz zaman,  hayatın daha renkli olduğunu görüp, stresten uzak mutlu ve huzurlu geçmesini sağlamış olacağız…

İşte huzurlu yaşam felsefesinin ***ALTIN KURALLARI***

*Ufak şeyleri hiçbir zaman kendinize dert etmeyin.

*Kusursuz olamayabileceğimiz gibi, başkalarının da olamayabileceğini kabullenin.

*Sevgi ve hoşgörü kapasitenizi geliştirin.

*Birisine iyilik yaparsanız, bundan kimseye söz etmeyin.

*Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.

*Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin.

*Kendinize hep şunu sorun..Bunun bir yıl sonra önemi olacak mı..?

*Birisi her hangi bir konuda size topu atarsa, tutmak zorunda değilsiniz…

*Savaşlarınızın yerini ve zamanını kendiniz belirleyin…

*Gerçeği kabul edin, hayat adil değildir.

*Daha iyi ve düşünen bir dinleyici olun, yerli yersiz karşınızdakini eleştirmeyin.

* Yaşadığınızın en iyisini ve güzelini yaşamaya çalışın

*Sabırlı olun bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun.

*İyi niyeti görüp, ipin ucunu ara sıra biraz bırakın.

*Ara sıra kendi cenazenize katıldığınızı düşleyin

*Unutmayın öldüğünüz zaman yapılacak işler listeniz hala dolu olacaktır.

*Bazen suyu akışına, yaprağı rüzgâra bırakın.

*Yarın ne olacağını bilmediğiniz için, bu gün bildiğinizi yapın…

*Ve bugünü son gününüzmüş gibi yaşayın… Öyle de olabilir…

 “GÖRDÜKLERİM GERÇEKLERDİR, SANILSA DA DÜŞ GİBİ”

Bu sözler bana ait değil. Günümüzden 500 yıl önce yaşamış Nostradamus ya da gerçek adıyla Michael de Nostradame’ a ait…

Nostradamus adını duyup da irkilmemek mümkün değil…

Sanki geleceğin karanlık tüneline güçlü bir fener tutan Nostradamus’un kehanetleri yüzyıllar sonra bile hayatın kendisinde vücut bulmuştur.

Günümüzde ise geleceği görmek için Nostradamus olmaya gerek yok…

Geçmişte yaşadıklarımızı bu gün yaşadıklarımızla karşılaştırırsak, gelecekte olabilecekleri görmemiz için yeterli olacaktır sanırım…

GELECEKTE YAŞAYACAĞINIZ HER ŞEY GÖNLÜNÜZCE VE SAĞLIKLI OLSUN…

Zambak Karabay