Ramazanın ilk günlerinde önümüzdeki 30 günün ne kadar uzun olduğu bazen aklımızdan geçebilir.  Sonra bir bakarız ki, arife günü gelivermiş.
Son zamanlarda ülkemizde ve dünyada insan hayatını tehdit eden terör olayları, içimizdeki o çocuksu sevinçleri köreltse de yine de bu günlerin hürmetine güzellikleri görmek için gayret ediyoruz.
Eski bayramların o çocuksu sevinçlerinden, heyecanlarından vazgeçtim. Hadi insanlar tatile de gitsinler yeter ki, ülkem ve halkımız, sevdiklerimiz güvende olsun.
Ramazanlarda hep bir şeyleri yitirdiğimizden eski yardımlaşma ruhunun, o ilahi oruç tutmanın faziletinin azaldığı söylenir. Fakat şimdi bunun biraz daha yozlaştığını görüyorum. Hislerimiz, duygularımız etin, sinirinden ayrılması gibi ayrılmış sanki...
Merhamet, hoşgörü, bir lokmayı paylaşma ruhu kim bilir hangi dehlizlerde sürünüyor.
Etrafınıza bir bakın sanki hepimiz oyuncu olduk. Birçoğumuz rol hayatları yaşamaya başladık. Evliyalar devrini geçtik. Diyenleri duyar gibi oluyorum. Belki de önerim biraz içimize dönmek, hakkı, hukuku korumak…
Ninem rahmetli derdi ki; kızım dünya “temiz, iyi niyetli, sözü, kalbi bir olan dualı insanlar sayesinde dönüyor.” Kuşkusuz böyle insanlar da var.
Aç kaldık, acaba öfkemize dur diyebildik mi? Aç kaldık bu bizden bu bizden değil deyip ötekileştirdik mi? İnadına bir birimizi üzüp ben haklıyım diye önemi çıktık? İşte oruç denilen şey bir bütündür. Nefsi terbiye ederken bir nevi kirlerden, tortulardan arınmaktır.
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: … ‘Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?’ diye.
‘Bakın göstereyim’ demiş ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş ‘Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz’ diye bir de şart koymuş. ‘Peki’ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine ‘ Şimdi…’ demiş ermiş.
‘Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. ‘Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. ‘Buyurun’ deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. ‘İşte’ demiş ermiş.
‘Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şunu da unutmayın:
Hayat pazarında Alan değil, Veren kazançlıdır her zaman …
Kendini yenileyen, sevgi dolu kalplere, dualı gönüllere bu Ramazan bayramında selam olsun. Ramazan bayramı ülkemize, halkımıza ve sevdiklerimize huzur, birlik ve beraberlik getirsin.