(-Ah çekende ahım erse çekilir)

Tarih, 25/26 Şubat 1992...

Yer Hocalı... 

Dağlık Karabağ’ın güzel bir kasabası…

Sovyetler Birliği'nin yıkılışından sonra, Rusya’dan kopan halklar, kendi bağımsızlıklarını yeniden elde ediyorlar.

Ermenistan ve Azerbaycan da bağımsızlıklarına yeniden kavuşmuşlar…

Ancak Karabağ?

Azerbaycan’ın yüreğinden koparılıp alınan bu mukaddes topraklar; Rusya ile işbirliğine girmekten çekinmeyen Ermeniler tarafından yutulmaya karar verilmiş. Hiçbir ahlaki değer,kural; vicdani yükümlülük tanımadan; her türlü katliamı yaparak; bu kadim Türk topraklarını yutmak için harekete geçmişler…

Soğuk bir Şubat gecesi…

Bölge Ermeni askerleri tarafından sarılmış.

İnsanlar evlerinde; soğuk ölümün o kadar kendilerine yaklaştığını nereden bilsinler?

Sonra yavaş yavaş; Hocalı’ya askeri hareket başlıyor… 

Ermeniler, sinsi planlarını çoktan kurmuşlar.

Ve parmaklar tetiklere dokunuyor. Asker görünümlü Ermeni çeteler, önlerine gelen hedeflere ateş etmekten geri kalmıyorlar. Neye uğradığını şaşıran sivil halk, kendini sokaklara atarak, ölümden kaçmaya çalışıyorlar. 

Ancak nereye? Ve nasıl?

Bir tek kaçış yolu var: 

Doğu yönü…

Ve halk panik içinde. Yaşlı, çoluk çocuk; yollara dökülerek; yakındaki Ağdam Kasabası’na ulaşmak için kaçışıyorlar…

Yukarılara çıkıp; kırsal bir alana geldiklerinde; içinde pek çok eski Asala katilinin de bulunduğu Ermeniler tarafından kuşatılıyorlar. 

Ve silahlar patlıyor. 

Sekiz yüze yakın günahsız insan acımasızca öldürülüyor.

Her tarafta dağılan bedenler, beyin parçaları, kan; deniz derya olmuş ortalık...

Ve insanlığın yüzü bu sahne karşısında utanıyor.

Bu öylesine bir utançtır ki; sonradan haber ajansları görüntüleri dünya kamuoyuna servis ettiklerinde, insanlık utancından yüzünü kapatıyor.

Ve kulaklarda bir ağıt, derinden derine insanın içini paralıyor:

Ah çekende ahım erse çekilir 

Gemler ile bu ciyerim sökülür 

Ganlı yaşım sel sel olub tökülür 

Damlalarım derya olub ağlaram 

Böylece tam 2.500 günahsız insan acımasızca öldürülür.

Bu görüntüler, yalnızca bir savaş ve savaşta ölen insanların görüntüsü değildir.

Bu bir savaş da değildir:

Eli silahlı bir katil sürüsünün, kendini savunmaktan aciz günahsızları acımasızca katledişleridir.

İnsanlık denilen duygunun, ebediyyen silinmesidir...

Savaşın bile bir ahlakı ve hukuku vardır:

Ancak bu; katliam ötesi bir şey…

Örneğin küçük bebekler; karınları parçalanarak öldürülmüşler… Silahsız yaşlı, genç erkeklerin kafatasları parçalanırcasına; kafa derileri yüzülmüş… x

Kadınların mahrem yerleri kesilip; hayâsız görüntüler ortaya konulmuş; göbekleri üzerinde ateşler yakılmış… 

Gençlerin gözleri oyulmuş; kemik parçaları orta yerde…

Biliyor musunuz; bütün bu sahneler; bir Ermeni geleneği olarak algılanıyor; ve bir kimlik olarak, çok eski tehdiş hareketlerinden beri uygulanıyor. 

Örneğin, düşmanın kafa derisini yüzüp; bunu düşmana karşı bir zafer olarak yorumlayan Ermeni savaşçı; bunu savaşçılığının bir kanıtı olarak yanında taşımaktan onur duyuyor…

Ve bir sahne:

Küçük bir çocuk her nasılsa sağ kalmış ve kanlar içinde öldürülen, gözleri yuvalarından oyulup çıkarılan annesinin açıkta kalmış memesini emmeye çalışırken ağlar halde, cesetlere ilk ulaşan kişiler tarafından bulunuyor…

Sonuç:

Hocalı Katliamı bir soykırımdır…

Bu soykırımı görmezden gelen sözüm ona medeni aleme insanın seslenesi geliyor:

-"Ey insanlık, neredesin?"