Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne  yönetiminiz sert. Soykırımı yaptınız; demokratik uygulamalarınıza dikkat edin diyen; ve de Türk Devleti'ne karşı olan terör örgütlerine destek veren, Avrupa devletlerinin, tarihine bir göz atarsak; Onlar dünyanın birçok yerinde yüzlerce zulüm ve sömrüler yapmışlardır.  İşte onlardan birisi de İngilizlerin, Babürlüler Devleti'ni ele geçirmek için yaptıkları zulümdür:

"Herkesin bildiği gibi; Osmanlı İmparatorluğu'nun, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında, yüz ölçümü 8 milyon kilometre karelik bir araziye sahip olduğu XVI. yüzyıl, Türk tarihinin altın devirlerinden biridir. Çünkü bu dönemde, Azerbaycan ve İran bölgesinde 3 milyon kilometre kare alana hakim Türk Safeviler; Türkmenistan ve Özbekistan'ın 3 milyon kilometre karelik alanda Şeybaniler Türk Devleti kurulmuştu. Ve 5 milyon kilometre karelik yüz ölçümü olan Hindistan’da da bir Türk İmparatorluğu kurulmuş bulunuyordu.

Yüzyıllar boyunca Hindistan’a bir sel gibi akınlar olmuş; Arîler, Persler, Büyük İskender ve nihayet Türkler, Hindistan topraklarına girerek birçok devletler meydana getirmişlerdi. Bu devletlerin içinde Hindistan’ın en büyük medeniyetini Babür Şah ve oğulları kurmuştur. Hindistan’ın büyük fatihi Babür Şah Ferganalı bir Türk’tür. Babür, Türk Barlas Kabilesi'ne mensup olup, Timurlenk’in torunudur. Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’nın oğludur. Şeyh Mirza’nın son zamanlarında kardeşler arasında kavga başlamıştı. Bu iç mücadeleler devam ederken 1494 tarihinde bir kaza socunda Şeyh Mirza vefat etti.

Babür Şah, 11 yaşında babasının tahtına oturduğu zaman amcası Semerkant Hanı Sultan Ahmet ve dayısı Taşkent Hanı Mehmet Fergana’ya hücum etmekte idiler. Babür, babasının kudretli komutanları sayesinde bu tehlikeyi atlattı. Fakat Babür’ün gençlik hayatı, bundan sonra, tehlikeli ve pek çok zorluklarla geçmiştir. Bir çok defalar yenilmiş tek başına kalmıştır. En acısı da çoğu defalar akrabaları tarafından bile ihanete uğramıştır. Bütün bunlara rağmen bıkmadan yorulmadan mücadelesine devam etmiştir. Babür Şah bu mücadelesinini zorluğunu: "Yenile yenile yenmesini öğrendim,"  sözü ile tarih sayfalarına yazdırmıştır.     Yeri gelmişken şu gerçeği belirtmek  isterim ki; bir çokları bu sözü Rus Çarı Deli Petro'ya mal etmek istemişlerse de; bu da büyük bir yanlıştır. 

Nihayettin de; 21 Mayıs 1526’da Panipat Meydan Savaşı'nda İbrahim Ludi’nin büyük ordusunu yok etti. Böylece Hindistan Türk İmparatorluğu tacı Babür’e geçmiş oldu. Aralık 1526’da dünyanın gıpta ettiği Hindistan-Türk imparatorluğunu kurmuş oldu. Ama en enteresanı olan ise; o dönemin en güçlü imparatorluğundan olan Osmanlı onu yalnız bırakmadı.  I. Süleyman Yanında O'na topçu ustası Mustafa Rumi'yi gönderdi. Babürlüler Devleti'ne Osmanlı yardımı II. Süleyman döneminde de devam etmiştir. 

Özetle söylemek gerekirse; Asya, Afrika ve Avrupa'nın büyük bölümü Türk Milleti'nin hakimiyeti altına girmişti. 

Diğer taraftan son yüzyıllarda Doğuya hakim olmak isteyen sömürgeci  Avrupa devletleri kendileri için büyük bir engel olarak gördükleri Babür Devleti'nin hakimiyetini zaafa uğratmak için büyük çaba sarf ettiler. Babürlüler'in son yüzyılında Alemgir adlı Babürlü Şah'ı; veziri Gazieddin tarafından öldürülünce, tahta II.Şah Alem geçti. Şah Alem, ilk olarak İngiliz himayesine giren Babürlü hükümdarı oldu. Bunun zamanında İngilizler hakimiyetlerini Bengal’den Orta Hindistan ve Racputana’ya kadar genişlettiler. 

1764’te Badsar Savaşı'ndan sonra Bihar hakimiyetinden vazgeçen Şah Alem, İngiliz karargahına sığındı. İngilizlerin himayesinde Allahabad’da hayatını sürdüren Şah Alem, o hayattan bıkarak Maratalarla birleşmek üzere şehri terk etti. Böylece Şah II.Alem, bir müddet bunların himayesinde yaşadı. Marataların önemli reislerinden olan Sindia, yavaş yavaş kendisine kuvvetli bir krallık meydana getirerek Agra ve Delhi’yi ele geçirdi. Babürlüler'in varisi olduğunu ilan etti. 

1803’te Marataların güçlenmesini Hind politikasına uygun görmeyen İngilizler, Sindia’yı mağlup ettiler. Şah II.Alem tekrar karşı karşıya kaldı. Bu Avrupa devletinden bazı imtiyazlar koparmak istediyse de İngiliz komutanı teklifleri her defasında geri çevirdi. Bununla beraber Babürlü ailesinin geçimini sağlamak üzere bir miktar para verdiler. Gerçek idare ise İngiliz temsilcisi tarafından yürütülmekle beraber, Delhi’den tebliğ edilen emirlerin hükümdar adına olmasına ses çıkarmadılar. Bir müddet sonra İngiliz-Babürlüler ilişkilerinde protokol kaldırıldı. İngiliz genel valisi; Şah II. Alem’e eş duruma getirildi. Hükümdarın adı paralardan kaldırıldı. 1837’de Babürlüler'in son hükümdarı tahta çıktı. Asıl adı Ebü’l Muzaffer Siraceddin Muhammed olan II. Bahadır Şah, bu tarihte resmen sözde hükümdar ilan edildi. 1857’de büyük bir ayaklanmada bulunan II. Bahadır Şah, bu hareketi ile para kestirmeye ve hutbe okutmaya muvaffak oldu. Ancak İngilizler bu duruma şiddetle tepki gösterdiler. Bir İngiliz ordusu, Delhi’yi Babürlüler'in elinden aldı. İngilizler Hindistan'da akıl almaz oyunlar sergilemeye devam ettiler. Delhi’de evleri, dükkanları basıp, malları, paraları yağma ettiler. Kadınları, çocukları dahi kılıçtan geçirdiler. İçecek su bile bulunmaz oldu. Hümayun Şah'ın türbesine sığınmış olan çok yaşlı Şahı, çoluk-çocukları ile, elleri bağlı olarak, kale tarafına götürdüler.     

Patrik Hudson, yolda şahın üç oğlunu soydurup, don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehit etti. Vahşi bir hayvan misali kanlarından içti. Cesetlerini kale kapısına astırdı. Bir gün sonra, başlarını İngiliz kumandanı Henry Bernard’a götürdü. Sonra, başları suda kaynatıp Şah'a ve eşine çorba olarak gönderdi. Çok aç olduklarından hemen ağızlarına koydular fakat çiğneyemediler, yutamadılar. Ne eti olduğun bilmedikleri halde, çıkarıp toprağa bıraktılar. Hudson acımasız bir tavırla:

"Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır. Oğullarınızın etinden yaptırdım!" Dedi.

Sonra, sultanı, eşini ve diğer yakınlarını Rangon şehrine sürüp hapsettiler. Sultan 1862’de zindanda vefat etti. Delhi’de 3000 Müslümanı kurşunlayarak, 27.000 kişiyi de keserek şehit ettiler. Ancak gece kaçanlar kurtulabildi. Hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de sayısız Müslümanı öldürdüler. Tarihi sanat eserlerini yıktılar. Eşi bulunmayan, kıymet biçilmeyen zinet eşyalarını gemilere doldurup, Londra’ya götürdüler. Büyük bilgin Fadl-ı Hak, 1861’de Andoman Adası'nda, zindanda İngilizler tarafından şehit edildi.

II.Bahadır Şahın ölümü ile Babür Hanedanı Hindistan’da tarih sahnesinden çekildi. İngilizler siyasi iktidarı ele geçirip hemen her yerde yaptıkları gibi, Hindistan’ı da bir isyanlar diyarı haline getirip sömrü düzeni kurdular. Değişik inanç ve kültürdeki insanları birbirine kışkırtarak onların birlik ve düzenine imkan vermeyip, mali kaynakları kendi ülkelerine götürdüler. Bu tarihten sonra İngilizler Hindistan’a yerleşerek, Babür (Gürganiye) İmparatorluğu'nun tarih sahnesindeki yerini aldılar."

Sonuçta; o gün Hindistan'da Türklere akıl almaz vahşeti yaşattan Avrupalılar; acaba bugün hangi yüzle; Türkleri sertlikle ve "soykırımcıkla" suçlamaktadırlar? Bu belge ve bilgiler ışığında bunun taktirini de bütün dünya kamuoyuna bırakıyorum!