"Bir halkı, Millete dönüştüren faktör, Irki olmaktan ziyade; birleştirici ve kaynaştırıcı harslardır.

 

Türk Milletinde bu özellik, doğuştan mevcuttur."

 

-Levon Panos DABAĞYAN-

 

Kendi hayati hatalarını Milletlerine, "birer kahramanlık numunesi olarak" yutturmaya çalışan ve de bu "Yalan Katarlarını" hemen her yıl ilavelerle uzatan ve aynen türküdeki gibi: (Uzayıp giden o tren yolları...) misâli; Katara, katar katarak, yalan katarlarını daha da uzatan, (HINÇAK-TAŞNAK VE İTTİHATÇILAR)ın günümüzde dahi aynı oyunu devam ettirebilme imkânı bulabilmeleri. Aklı başında hemen her insanı gerçekten düşündürecek bir görünüm segrilemektedir!..

 

Ancak, insan biraz olsun bu malûm kuruluşlar ve onların bizzat sebep oldukları büyük çapta insan kayıbıyla birlikte dehşet verici vak'alar zinciri hakkında bilgi sahibi ise. Bu problemin öyle pek çözülemiyecek cinsten olmadığını rahatlıkla görebilir. Çünkü, o uğursuz vak'aların temel yapısında o devrin ve günümüzdeki Emperyalist devletlerince tezgâhlanmış olduğu, hemen her şekilde meydana çıkarılmış ve bir çok belgelerle yeni nesillerin tetkiklerine arz edilmiştir.

 

On-Binlerce Türk-Ermenisi'nin; Rusya saflarında Osmanlı-Türk İmparatorluğuna karşı savaşa girerek, trajik bir sonla  karşılaşmalarına sebep olan Kafkas-Ermenileri'nin işledikleri dehşet verici hata ve hayâl içinde yüzdüklerinden önlerini dahi göremez duruma gelmiş olmalarını, ancak kahredici bir yenilgiden sonra anlayabilmiş ve bu af edilmez icraatlarını örtbas etmeye çalışmaları vs. günümüzdeki uzantıları alabildiğine devam ettirmektedirler...

 

Biz bu karmaşık ve tamamen karanlıkta kalmış uğursuz vak'aların gerçek çehrelerini kısmen de olsa aydınlatıp, yeni nesillere aktarabilmeyi içtenlikle arzuladık ve bu meseleyi derinliğine işlediğimiz bir eser meydana getirdik ki, şayet nasip ise mezkûr kitapımız: (EMPERYALİSTLER KISKACINDA ERMENİ TEHCİRİ) adıyla 2-3 ay zarfında siz değerli okuyucularımızın değerli ellerine geçecektir.

 

Kitabı basacak olan, "Çizgi Ötesi Yayınları"nın sahibi ise; "Suat KARADAĞ" adında bir yakın dostum ve aynı zamanda Bab-ı Âli'nin tanınmış Ressamlarındandır.

 

Dolayısiyle, ayrıca bu konuya detaylı temas etmeğe lüzum görmedim. Bizim, nâçiz makalemizde belirtmeye çalışacağımız meselenin bir başka yönüdür.

 

Meselâ, geceleri Ermeni ile yatıp, sabahları Ermeni ile kalkan bir takım "Ermenikoliklere" şu enteresan, enteresan olduğu kadar da düşündürücü suali sormak isterim ve soruyorum:

 

1-: (Beş milyon Km. kare olan, Osmanlı-Türk İmparatorluğu topraklarının, Yedi Yüz Seksen Bin Km. Kareye inmesine kimler sebep oldular!...)

 

2-: (Bizler kendimizi içinde bulunduğumuz "BİRİNCİ CİHAN HARBİ"nde yâni, "1915"te. Bizler, "destanlar mı yarattık" yoksa, Mehmetçiği muhtelif Cephelere sürerek; nahak yere şehit düşen "yüzbinlerce askerimizin arkasından ağıt yakmaya mı mecbur kaldık!...)

 

Evet bu iki sualimin cevaplarını açıklıkla almak isterim. Hiç ıkınıp, sıkılmadan!.. Ancak bu suallerin cevaplarını verebilecek ne bilgi ve ne de medeni cesaret sizler gibi "Yabancı Borozanlarında" veya "Hamaset duygularına esir olduğu için, basireti bağlanmış" zavallılar veremez ve öylesine veremez ki: (Hey 15'li, 15'li) türküsü çalarken, şakır şakır göbek atanlara:

 

(-: Hey arkadaş! dursana. Bu türkünün mısraları içinde ne yaman bir trajedi yatmaktadır bilir misin!..) diye haykıramazsın!.. Keza: (Adı Yemen'dir. Gülü çemendir. Giden Gelmiyor acep nedendir...) ile (Çanakkâle içinde aynalı Çarşı. Ana ben gidiyom, düşmana karşı, gençliğim eyvah!..)

 

Daha niceleri mevcuttur ve bunların hemen her birisinde aziz Milletimizin çekirdiğini teşkil eden Anadolu insanının sessiz serzenişi vardır. Ancak, hemen hiçbir siyasi duymaz. Duyanı ise çoğunluk teşkil etmez ve daha ziyade (Kahramanlık Türküleri) olarak değerlendirilir.

 

Birinci Cihan Harbi'nde bizim "Destanlar Yarattığımız" yegane Cephe Çanakkale olmuştur. Gerçi diğer Cephelerde de insanüstü gayretlerle canımızı dişimize takıp kahramanca dövüşmekten bir nebze olsun geri kalmamışız. Ancak, çeşitli ihanet ve imkansızlıklar içinde askerlerimiz kırılıp gitmiştir. Hele "SARIKAMIŞ FACİASI" ile "YEMEN CEPHESİ FACİASI" hemen hepsinden korkunç, hepsinden dehşet verici olanlarıdır!...

 

Demem odur ki; "Kuva-yı Milliye Hareketi" ile tam mânâda destanlar yarattığımız (İSTİKLAL HARBİMİZ) bizleri tüm Milletçe her ne kadar gururlandırır ve sevindirirse. "Birinci Cihan Harbi yılları da tam tersi bizleri her açıdan üzmüş, kederlendirmiş, dahası; adeta matemlere garketmiş yıllardır!...

 

16 Temmuz 2005 Cumartesi tarihli gazetemizde: (ÖNCE VATAN) Iğdır'da "Ermeniler tarafından katledilen vatandaşların anısına yaptırılan anıt açıldı." başlıklı haberi hemen hepimiz okumuşuzdur. Görülüyor ki, bizler aynen Ermeniler yânî Ermenistan veya dış-Ermeniler'den satılmış olanları gibi: "heykel yapıp, mezâlimden söz edip" böylece asıl meseleyi bir türlü görememekteyiz. O mesele nedir? O mesele bu dehşet verici trajedinin diğer yönüdür. Meselâ biz bir tanesini ve hatta iki tanesini bu sütunlara geçelim buyurun okuyun:

 

(: Hareket Ordusu'nun kuruluş biçimi bir başka gerçeği de ortaya çıkardı. Bu Ordu Rumeli'deki Üçüncü ve İkinci Orduların düzenli birlikleriyle, "milis" diye adlandırabileceğimiz silâhlı gruplardan meydana gelmişti.

 

Bu milisler "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin oluşturduğu gönüllü taburlar ile "Bulgar, Rum, hatta Ermeni Çetelerinden" meydana gelmekteydi.)

 

(:"Meşrudiyetin ilânı kutlanırken" onu kutlayacak bir marşın dahi varolmadığı görülmüştür. Nitekim Selânik'de, her yerde bu mutlu olay büyük tezahüratle alkışlanırken, "Beyaz Kule Kahveleri'nde oturan Nâki Bey, coşarak, çalmakta olan orkestrayı susturmuş ve gür sesiyle: "Maestro! çal Marseyezi" demiştir. Marseyezin nağmeleri arasında orada bulunanlar özgürlüğün tadını ilk defa coşkuyla çıkarmışlardır.)

 

Nasıl sayın hamasetçi, Ermenikolikleri. Bu iki misâl yeterli mi!... Şayet değilse, aşağıdaki üçüncü misal her halde sizleri tatmin edecektir. Yok hâlâ kafa yapınızda bir nebze olsun değişiklik olamamışsa. O zaman bir piskiyatriye görünmeniz şayanı tavsiyemdir!...

 

(: "Teşkilât-ı Mahsusanın" ve ona mülhak Jandarmaların Erzurum vilâyeti mülhâkatında "......." olan tecavüz ve tecavüzleri tavzih eden Vâli Tahsin Bey'in, "15 Temmuz 1915" tarihli şifreli telgrafı: "Faik adında bir mülâzımın "........." dört kızını aldığını ve mülazım Kemal Efendi'nin de "1863 lira ve 35 yük eşya ve pek çok mücevherat çaldığını, para ve kadın rezaletinin pek utanılacak şey olup mertliğe yakışmadığını ve bu vaziyetlerin nihayete erdirilmesini, bilhassa "Teşkilât-ı Mahsusa" namıyla türeyen çetelere, her tarafta nihayet verilmesi ve Mamuretü'l-aziz "Elazığ" Vâlisinin, bütün yollar kadın ve çocuk cenazesiyle doludur. Defnetmeye yetişemiyoruz. Mertliğimizi ve Tarih-i Millimizi muhafaza etsek iyi olur" cümlelerini muhtevidir.) (Tertib 8. Vesika 4.)

 

Yukarıda kayda geçilen ve her açıdan tarihi belge mahiyeti arz eden kaynaklar. Hangi kitaplardan alınmıştır? Yoksa bendeniz mi (!) uydurmuşum!.. Bütün bunları öğrenebilmek için, bizzat araştırıp mezkûr kaynakları bulmanız veya benim, önceki satırlarda belirttiğim eserimin neşrini beklemeniz lâzımdır.

 

Görülüyor ki, "sen yaptın, yok sen yaptın..." gibi lüzumsuz münakaşalar, lüzumsuz yakıştırmalar ve de heykel dikmek gibi işe yaramayan icraatların hemen hepsi de. Akıntıya karşı kürek çekmekten ileri geçmez. Geçemez!..

 

Birinci Cihan Harbi'nde Emperyalist Devletler, Osmanlı-Türk Devlet-i Âlisi'ni parça, parca ederek, aralarında bölüşebilme plânı ile hareket etmişler ve bu iğrenç maksatlarının gerçekleşebilmesi için, Devlet-î Âli mülkü içinde umum tebanın "ırki harslarla" yekdiğerinden uzaklaşmasını ve hatta biri birine düşman hâle gelmesini maalesef sağlayabilmişlerdir ve ayrıca Ülke içinde bizzat kendi okullarında yetişdirdikleri sözde münevverler vasıtasıyla da iğrenç icraatlarını hızlandırabilmişlerdir. Çünkü o uğursuz yıllarda bizim sözde münevverlerimiz, Fransız'dan fazla Fransız kesilmekteydiler. Hem de: (MARSEYEZ)in nağmelerinde hürriyet (!) havasını tenefüs ederek. Ne acıdır ki, Çanakkale'de Çanakkale boğazını zorlayan Yedidüvel Armadası'nın en modern Zırhlıları içinde o pek bayıldığımız "Marseyez"in sahipleri tarafından Ülkemizi işgâl için gönderilmiş dört Savaş Gemisi mevcuttu: (AMİRAL GEMİSİ-SUFFREN, GAULOİS, BOUVET, CHARLEMAGNE.)

 

Ama siz bütün bunları boş verin. Var mı Ermeni, yok mu Ermeni. Çünkü, hem ucuz ve hem de gayet rahat bir materyaldir. Kimseye dert yanamaz... Ancak, bir gerçek var ki o da yüce Türk Milletinin artık gerçekleri görmeye başladığıdır. Şayet öyle olmasaydı, ben ne bu Gazetede olabilir ve ne de bu makaleyi yazabilirdim. Saygılarımla cümlenizi selâmlarım efendim.