TÜİK; 2017’nin eylül ayında ihracat’ın %8,7, ithalat’ın %30,6 arttığını, dış ticaret açığınında %85 arttığını açıkladı. Özet ile; döviz açığımız artmış. İhracatımız, her zamanki gibi ithalatımızı karşılamamış. Ürettiğimizden çok tüketmişiz. El’e güne borçlanmışız. El’in emeğini bir güzel tüketmişiz.

Enteresan olan ihracatdaki artışımız Avrupa Birliğine olmuş… Daha da garibi eylül ayında en fazla ihracat yaptığımız ülke Almanya… Hemde trajikomik… Sözde bizimle uğraşan, bize tu-kaka diyen, bizi hor gören Almanya bizden en çok alım yapan ülke olmuş… İşçimize iş imkânı sağlamış… Üretimimize, ekonomimize en çok o katkıda bulunmuş… Biraz daha dış borç almamızı engellemiş… Türkiye’ye, üretimi ile döviz sokmuş… Devalüasyona uğramış dövizin biraz daha artmasını engellemiş…

Halbuki hafta içinde Avrupa Yatırım Bankası, EBRD, Commerzbank yetkilileri Türkiye’nin riskinin arttığını ve gözden geçirdiklerini ifade etti. Türk Bankalarına sendikasyon kredi ve projelerin askıya alındığını bildirdiler. 

Başka enteresan olan konu da; bunca devalüasyona rağmen ithalatın bir türlü azaltılamaması… Devalüsyonlu ortamda, döviz bu kadar pahalı iken ithal malların maliyeti artar. Bu da ithal mal tüketilmemesini sağlar. Ama bizde olmuyor… Sadece bir ayda %30,6 ithalatımız arttı… Esaretlerimizin çapı genişliyor…

15 yıl önce yıllık dış ticaret açığımız 10 milyar dolar iken, 2016’da 56 milyar dolar oldu. Bu yıl 60 milyar doların üzerinde açık bekleniyor.

O tarihlerde benzin litre fiyatı 1,24 TL iken, bugün 5,50 TL’yi gördü. Ve 4,5 kat arttı… 

Son 15 yılda açıklanan enflasyon ise yaklaşık %145… Ama benzin %345 artmış… Bu durum yakın zamanda yapılan yüksek zamların temel göstergesidir. Ve hatta çok yakında yapılacak zamları da işaret eder. 

Ve sürekli gelen bu zamlar, Türk Lirasını ölçüm birimi olmaktan çıkaracak. 1 TL’nin alım gücü sürekli değişiyor. Mesela 1 litre kaba konan süt miktarı dün de, bugün de aynı… Sağlıklı ölçümleme yapılabiliyor. Bu da güven içinde litre bazında iş yapmayı sağlıyor… Maalesef bugün piyasalar herşeyi dolar ile konuşuyor. TL’ye güven azalıyor… 

Benzin ve mazottan etkilenmeyen bir tek ürün söyleyebilir misiniz?.. Şu an elinizde okuduğunuz kitap, gazete bile etkilenir. Hiç etkilenmez dediğiniz bile, nakliyeden etkilenir…

Çağımız reel enflasyonu aşağı-yukarı benzin artış oranıdır… Gerisi laf-ı güzaftır…

Döviz artış oranı enflasyona yakın bir oran vermez. Çünkü yatırım için ülkeye gelen ve tekrar gidecek döviz, kuru geçici de olsa düşürür. Ama enflasyonu azaltmaz… 

Bu durumda kabaca şu gerçek ortaya çıkar… 2001 sonunda dolar 1,44 TL ise... Alım gücümüzün yitirilişini, üretim zaafiyetimizi anlatan benzin zammı ile karşılaştırabiliriz. Yani 4,5 ile çarptığımızda, dünya piyasaları ve dış yatırımcıların dövizleri ile “saklanmamış kur” yaklaşık görülür… Dolar 6,48 TL olur…

Bugünkü dolar kurumuz 3,80 TL ile aradaki fark, 15 yıldır yabancılara borçlanma rasyomuzu verir…   

15 yıl önce 4 kişilik bir ailenin, nezih bir ortamda yaşayabileceği daire fiyatı yaklaşık 34 bin dolardı. Bugün aynı, hatta o güne göre yaşlı ev 120 bin dolar… Artış 3,5 kat…

Yine 15 yıl önce orta ölçekli bir şirkette yönetici maliyetleri 6.500 dolardı. Bugün yaklaşık 3.200 dolar… Maaşlar, alım gücü nispetinde yarı yarıya eridi… 

Ne demiştik “Mal değerlenirse, insan değersizleşir. İnsan değerlenirse, mal değersizleşir”. Çöldeki kuraklığın susuzluğu getirmesi, sulak ormanların yağmuru çekmesi gibidir… Değerli mal “maddecilik”, değerli insan “insanlık” getirir. 

Bugün hangi çalışan ranta, faize kurban edilmiş “yeni mülk” edinebilir… Neredeyse imkânsız… Ancak mevcut mülkünü, arsasını satarak yada önceden fazlaca birikimi varsa alabilir. Sıfırdan, çalışarak alınamaz…

Son 15 yıldaki artış ve azalışların grafiği… (Farkların daha net görülebilmesi için verilerin başlangıç noktası 1 birim olarak alınmıştır.)

Bu grafik; aynı noktadan başlayan yolda, araların ne kadar açıldığı? Maaşların zaman içinde nasılda ezildiğini? Net olarak gösterir.

Bu rakamların toplamı; düzenli olarak verilen cari açığa, 450 milyar dolara yaklaşan dış borca, kredi limitlerinin dondurulmasına ve hatta vize yasağına kadar gitti. Korkarım ki bunların ucu ülkemize konulabilinecek ambargolara gitmesin…   

Düzenli olarak açıklanan çok fazla veri var. Bu verilerin, içinde yaşanmışlıklar, gerçekler var. İşte bu kalabalığın, çokluğun içinde bir kez dahi olsa yaşanmışı, gerçeği görürseniz artık hep görürsünüz. Artık kalabalık o rakamlar size her defasında sadeleşir. Geri dönüşü yoktur artık, bakışınız değişmiştir…

Gerçek yokken, gizli iken, gizlenmişken bir kez görmek yeter… Size bir kez görülürse, artık sizden gizlenemez…

Tıpkı; Yusuf’u (inanan, sabreden) Kenan ilinde (kalabalıkta) arayan ve bulan. Sonrasın da bir daha Kenan’ı bulamayan… Yani Yusuf’u bir kez bulduğunda, herşeyin Yusuf’a gittiği o güzel ilahi de anlatılan gibi…

Artık sanamazsın, zannedemezsin sadece ve sadece “gerçeği bilmek” istersin… 

Tıpkı kalabalık rakamlar içinde gerçeği bulmak gibi… Acele etme ve gör… Müze’de gezer gibi yavaşça seyret etrafı… Acele edersen göremezsin… Görmezsen, görüldüğünü bilmezsin… Hele hele izlendiğini bilememenin kaybını, tahmin bile edemezsin…