Sevgili okurlarım merhaba, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Tataristan Kazan’a davet edilmiştim. Yapılacak etkinlikte: “Uyan Be Kardeşim Bu Vatan Bizim” adlı şiirimi okuyacağım. Gideceğim tarihten iki ay önce çıkacak olan kitabım hala basılmamıştı. Oysa yayınevi sahibiyle beraber seçtiğimiz şiirim çıkacak olan Müslümanız (!) Elhamdülillah adlı kitabımdaydı!.. 

Benim için kitap olmadan etkinliğe katılmamın anlamı kalmamıştı. Durumu defalarca kendisine bildirdim: “Bu şiiri çıkacak olan kitaptan beraber seçtik. Etkinlik tarihinden önce kitabım çıkmazsa o tarihten sonra çıkmasının fazla anlamı kalmadı. Sizinle anlaşmayı fes ediyorum.” Dedim. 

Bu konuşmam yayınevi sahibinin pekte hoşuna gitmedi: “Bizimle yaptığınız anlaşmayı bu şekilde fes edemezsiniz. Bu durumu avukatımla konuştum siz zararlı çıkarsınız.” Diyerek ses tonunu epeyce yükseltti. 

Kızımızla değer verdiğim gazeteci arkadaşım tarafından tanıştırıldım kişilik olarak kendisini seviyordum aynı zamanda kendisi de yazardı. Yazarlarına karşı iyi niyetini önceden biliyordum. Fakat bu tartışma iyi niyetin fazlaca dışına çıkmıştı. Asabi bir tavra dönüşmüştü: “Benimle sözlü ve yazılı olarak anlaşma yaptınız. Anlaşmamızı yerine getirmeyen sizsiniz şimdiyse benimle değil avukatımla uğraş diyorsunuz öylemi?” Dedim.

Yayınevi sahibi kadar ses tonumun dozunu bende kaçırdım. Yüz yüze karşı karşıya olsaydık birbirimizin yüzüne bakıp daha rahat konuşur anlaşırdık. Fakat telefonla birbirimizi kırmaya başlamıştık: “Kitabınızın verilen tarihte basılmama sebebi bizimle alakalı değil matbaada yaşanan sorunla alakalı sorun düzelene kadar beklemek zorundayız.” Dedi. 

Ofisteki diğer görevliler tartışmaya dahil oldu. Telefonun diğer ucundan bu tartışmaya son veren bir ses gürledi: “Herkes sussun ben konuşacağım.”… 

O gür sesin sahibi Semerci Yayınevinin yazarı Aykut Semerci, aynı zamanda yayınevi sahibi kızımızın kocasıydı. Telefona kadar geldi: “Tataristan Kazan etkinliğine ne zaman gidiyorsunuz?” Dedi.

Bu soru karşısında yüreğime bir umut doğmuştu: “29 Eylül 2015 uçuyorum. Etkinliğe katılanlara armağan kitap götüreceğim bunu eşinize bir türlü anlatamadım. Orada okuyacağım şiiri çıkacak olan kitaptan birlikte seçtik şuanda birbirimizi boş yere kırmış incitmiş olduk.” Dedim. 

Yönetici olarak yerinde görev yapacak bir kişilik olduğunu ortaya koymuştu, ama yayınevi yönetimi karısındaydı: “Siz gitmeden bir gün önce kitaplarınız Çarşamba gün postayla adresinize teslim edilecektir. Bu gereksiz tartışmayı olmamış sayın iş ortamlarında böyle tartışmalar olmaması gerekiyor, ama maalesef bazen oluyor. Tataristan Kazan etkinliğinde başarılar kitaplarınla bol şans diliyorum.” Dedi.

Ufacık tefecik bir adamdan herkesi susturan o gür ses nasıl çıkmıştı şaşırmış durumdaydım. Şaşkınlığımı gizleyemediğim bir başka durumsa verdiği sözü yerine getirmiş olmasıydı. Aykut bey, verdiği sözde durmuştu kitaplar dediği tarihte evime teslim edilmişti. Etkinliğe kitaplarımla katılmıştım!.. 

Kızımızla birbirimizi boş yere kırdık kırıldık, üzdük üzüldük, döktük döküldük yetmedi strese girmiş olduk. Genelde her iş alanında sözlü ya da yazılı anlaşmalar önemlidir, ama kızımız bu önemin dışına çıkmıştı. Hayal kırıklığı yapılan yanlış onunla devam edersem yapmacık olacaktı. Haklı çıkmak için hata üstüne hata yapmak yerine verilen sözün yazılı anlaşmanın önemini öğrendiğimiz taktirde helalinden temiz iş yapmanın rahatlığına kavuşuruz. Yazar Aykut Semerci o günkü tavrını bugün makalemde okuyacağını tabi ki, tahmin etmiyordu. Kızımızı da tanıdığım kadarıyla bu makalemi okuyunca pişmanlık içerisinde belki de üzülecek ve bir daha aynı hataya düşmeyecek. Hangi görevde olursak olalım hangi işi yaparsak yapalım sıfır hata anlayışı içerisinde çalışıp pişmanlıklar duyacağımız hatalardan uzak duralım!..

Sevgi ve saygılarımla