Bir arabanın önemli iki özelliği vardır… Birincisi gitmesi ve ikincisi durması… Bunlar arabanın olmazsa olmazıdır.

Araba’nın gaz pedalı önemlidir. Çünkü gaza basar gideriz, yol alırız, ilerleriz. Ufka ilerleriz. Ve gideceğimiz yere rahatça gideriz. Diğer önemli parçada fren pedalıdır. Frene basar, hayatta kalırız ve başkalarını da hayatta tutarız…

Pedala hangi ayarda basılacağına? Ne zaman gaza basılacağına? Ne zaman frene basılacağına? Kişinin yetileri, bilgi birikimi, dünya görüşü, ahlâkı, maneviyatı karar verir…

Mesela trafiğin yoğun olduğu bir yolda çok fazla gaza basamayız.

Eğer gaza fazladan basabilmişsek; Ya emniyet şeridindeyizdir. Yani hak yenmekte, kanunlar çiğnenmektedir.Trafikte bekleyen araçlara, insanlara saygısızlık edilmektedir. Sosyal adalet duygusu, saygı kaybolmuştur.

Ya da durman gerekirken gaza bastığın için öndeki araca vurulur, kaza olur…

Her iki pedalı da nasıl ve hangi ayarda kullancağını o anki yaşam koşulların, çevren belirler. Farklı bir eylem herkesi üzer…

Diyelim ki otobandayız, yol bomboş... Gaza basabilirsin ama yine ayarında basmak gereklidir. Çünkü aşırı hız sebebiye kaza olabilir, aniden durman gerekebilir. Duramazsan can kaybı olabilir.

Demek ki gaza gerektiği kadar basabilmek ve durabilmek, gaza basmış olmaktan çok daha önemlidir.

Körü körüne gaza basamayız… Bize emanet edilmiş bedenimize ve çevremize sorumluluklarımız var…

Gerektiğinde durmasını bilmeliyiz. Hayatımızı, geleceğimizi tehlikeye atamayız. Ve hatta başkalarının hayatını ve geleceğini tehlikeye atamayız.

“2018 Aklın yolu akıllı yollar ödüllerinde” Ulaştırma bakanımız konuşma yaptı. Ve “15 bin km’lik karayolumuzu fiber altyapı ile akıllı hale getirileceği” söyledi. Bu sayede her araç takip edilebilecek. Yol kenarlarında kişiye özel uyarılar yapılabilecek.

Gerçekten insana değer veren bir proje… Bir çok tehlikeyi öncesinden önleyecek bir proje… Ve kesinlikle yapılmalı…

Yalnız burada şunu da söylemek gerekir; Öncelikler var…

Şöyle ki;

Asgari ücret ile çalışan bir işçi (ki Türkiye’de asgari ücretli sayısı çok yüksek…) ev gecindirme çabası içerisindeyken… 1.600 TL ile elektrik, su, yakacak, ulaşım, okul yeme-içme masraflarını karşılamaya çalışırken… Çocukları yetersiz beslenirken… Evine son teknoloji bir TV alması hoş karşılanmaz…

Evet işçi kardeşimizin, ailesinin son teknoloji TV ile çok daha keyifli televizyon seyretmesini herkes ister. Ama henüz çocuğun kitapları alınmamıştır… Elektrik faturası ödenmemiştir. Yeme-içme alışverişini dahi yapmakta zorlanırken, iki yıllık maaşını TV’ye verdiğinde, çevresi onu eleştirir…

Bugün kuru fasülyenin, nohutun kg fiyatı 20-25 TL’dir.

Ülkemizde benzin 6 TL… Dolar 4 TL… Euro 5 TL olmuştur…

Bankalarda kredi faiz maliyetleri %23’ü geçmektedir…

Finansman ihtiyacımızda; “Kredi Garanti Fonu” olmadan bankalar işlem yapmak istemez… Çok fazla ödenemeyen kredi sebebiyle, banka ipotek veya devlet kefaletsiz işlem yapmamaya çalışıyor…

Nefes alamıyoruz ki! Yine bugünlerde hükümet tarafından tekrar “nefes kredisi” gündeme alındı…

“Suni teneffüse” ihtiyacımız olduğu devlet büyüklerince ima edildi…

Yine devlet büyükleri, KOBİ’lere “kredi kullanmayın, yatırımcı bulun” dedi… Kobiler ise cevabında “Her yerimiz borç ve ipotekli, kim bize yatırım yapar” oldu…

Önceliğimiz bu zaruri durumu çözmek olmalı…

“Hazıra dağ dayanmaz” der Atalarımız…

Daha ucuz olsun diye dana etini de hazır getirdik. Sırplara bir güzel borçlandık. El’in, yabancının emeğini yedik… Hatta yerken, şüphe duydumuz zamanlar oldu. “İnşallah helal kesimdir” diye içimizden geçirdik… Ama yine yedik…

Fakat ne oldu? Hazıra dağ dayanmadı, etin fiyatı yine arttı!..

Kendimiz üretemedikçe, esaretimiz artacak… Emek vermiş Sırp vatandaşı; etini, samanını, buğdayını, fasülyesini yediğin el oğlu, yabancı yeri geldiği zaman senden hesabı soracak…

Bugünlerde her TV kanalında 2017’de % 7,4 büyüdük, ihracattımız %7,4 arttı diyor.

Ama kimse ithalatımızın, yabancıdan aldığımız malın çok daha fazla, % 17,7 arttığından, dış ticaret açığımızın 20 milyar dolar daha artarak, 76 milyar dolara yükseldiğinden bahsetmiyor…

Ve söyledikleri gibi bu dış ticaret açığımızın nedeni; maalesef üretime dönük yatırımlar değil… Fabrika, tesis, makine değil…

Tüketim harcamalarımız…

Ve duran hareket etmeyen yatırımlarımız… İnşaat, yol, köprü gibi… Yukarıda bahsettiğimiz “fiber optik otoban” gibi…

Evet yol, köprü, lüks inşaatlar lazım… Ne güzeldir, herkes sever iyi hizmeti, lüksü…

Ama ihracatın, ithalatından fazla olduğu zaman sevmeli…

Dış ticaret fazlası verdiği zaman sevmeli…

Kendi ürettiği eti ucuza yiyebildiği zaman sevmeli…