Televizyonun Türkiye’ye girdiği ilk senelerde diziler de hayatımıza girmeye başlamıştı.

Kaynanalar, Uçan Kaz, Dallas, Küçük Ev, Uzay 1999, Uzay Yolu, Bonanza, Kara Şimşek… vb

Bazıları gerçekten çok ünlüydü. Dallas yıllarca kimin eli kimin cebinde dizilere önderlik yaptı.

İşte o yıllarda benim de, pazar sabahları erkenden uyanıp seyretmeye doyamadığım Uçan Kaz çizgi filmi favorimdi.  Oradan oraya göç eden kazları ve hikayelerini niye bu kadar ilgiyle  izlerdim bilmiyorum.

Dallas aile terbiyemize uygun olmadığı için (!) pek rahat seyredemezdik.

Benim bir favori dizim daha vardı.

Kaptan Kusto…

Fransız Jacques-Yves Cousteau

Deniz ve denizaltında geçen belgesellere çok önemli adımlar atmış, okyanus uzmanı, deniz subayı, yönetmen…

Bilmeyen varsa biraz giriş yapayım.

1997 yılında ölene kadar denizaltı sevgisinden hiç vazgeçmeyen üstadın deniz tutkusu ailesiyle Marsilya’da yaşarken başlamış. 

İlk deniz altı deneyimlerini, Fransız Deniz Kuvvetlerinde yapan Cousteau 2. Dünya Savaşına da katılmış ve  birçok askeri ödül almış. Savaş yılları dalış için önemli yılları olmuş ilk deniz gözlüklerini denemiş, denemiş, geliştirmiş  ve 1943 'te, Émile Gagnan ile birlikte modern otonom dalgıç giysisi icat etmiş.

Savaştan sonra -1946- Deniz altı Araştırma ve Çalışma Grubunu kurmuş. İlk Akdeniz’e açılması ise 1948.

1949 'da ordudan ayrılıp Fransız Oşinografik Seferleri'ni kuruyor. Ünlü gemisi Calypso'yu satın alıp dünyanın en ilgi çekici denizlerini ve ırmaklarını gezmesi de yine bu yıllar. Gezileri sırasında birçok belgesel filme de imza atmış.

Bu bilgi çok önemli; 1960 yılının Ekim ayında bir yığın radyoaktif madde CEA tarafından Akdeniz'e atılacaktı. Komutan Cousteau basın kampanyası düzenledi ve 2 hafta geçmeden halk ayaklandı. Radyoaktif maddeler treni büyük bir kalabalık tarafından durduruldu ve geldiği yere dönmek zorunda kaldı.”

Denizin altını keşfet, belgeseller yap, nükleer denemelere karşı çık, Antartika’daki fokları balinaları koru, duyarlı çevreci… tam bir toplumsal farkındalık yaratmış bilim adamı ya. 

Bu arada Cebelitarık boğazındaki Atlantik Okyanusu ve Akdeniz’in sularının karışmadığını farkettikten sonra Müslüman olduğu da söyleniyor.

Şimdi…

The Odyssey, Derinliklere Yolculuk Cousteau’nun hayatına yönelik yapılmış bir film. 

5 Mayısta vizyona girecek filmi sizin için seyrettim. Bakim adamın hikayesini saptırmışlar mı diye … demek olmaz tabii. Filmde Kaptan Kusto, karısı ve iki oğluyla beraber Akdeniz kıyısında güzel bir evde, adeta cennet gibi bir koyda yaşamaktadır. Hayatı macera peşinde geçen Cousteau, su altında nefes alabilmeyi sağlayan, devrim yaratan icadı sayesinde bambaşka bir dünyayla tanışmıştır. Her ne pahasına olursa olsun, artık bu dünyayı keşfedecektir.

Keyifle izlenecek özel bir kişiliğin hayatından kesitler anlatılan filmi kaçırmayın derim.

Ancaakk.

Filmde bir nokta var ki irite oldum; 

Kaptanın denize merakı var ancak parası yok mağlum memur. Karısı annesinden kalan tüm mücevherleri satıp Calypso’ya harcıyor. İki oğlunu yatılı okula veriyor ve eşinin yanında tüm hayatını denizde geçiriyor. Kaptandan daha çok Calypso’yu evi olarak benimsiyor. Çocuklarına hasret geçen yılların ardından ancak hep birlikte olabiliyorlar. 

Ne için?

Çok sevdiği kocasının hayallerine destek vermek için.

Burası tartışılır.

Her kadın hele de bir Türk kadını bu özveride olmaz. Direkt çocuklarım tabii, sana da güle güle kocacığım der.

Simone yapmadı. Hep onun yanında oldu.

Ama… ama noldu biliyor musunuz? 

(Çok sinirlendim. Kusto demeyin bana…)

Hep yanıbaşında olan kadını… aldattı. (Çapkın olduğunu da bu filmde öğrenmiş olduk.) 

Her başarılı erkek arkası kadın, ama her başarılı kadın arkası olmayan erkek modeli var burada da. Garibim alkol sigara çirkin oldu yaşlandı. Tam günümüzün kadın tipi !!!

Değil tabii.

Film gerçek hikaye kıssadan hisseler ise size kalsın!