Zaman… Derde çare zaman… Çaresiz dertler getiren zaman… 

Biriyle tartışırsın, ona öfken bitmeyecek zannedersin, ama zamanla geçer; olur bir de bakmışsın ki tekrar ilişkin düzelmiş… 

Zaman ilerledikçe geriye dönüş de olmaz, çaresizlik başlar, ömür biter.

Zaman içinde insan çok defa değişir. Değiştikçe gelişir. Her bir değişimde yeni bir durum ile “karşı karşıya” kalır. 

Durumun karşısına çıkmak kaçınılmaz olur. Gelişmelerin karşısından bakmak icap eder.

Bu bizleri daha da geliştirir.

Tabak çanak kullanımının başlaması ile temizlenmesi ihtiyacı karşımıza çıkmıştı. Ve detarjan bulundu… 

Deterjan sadece tabak temizleyecektir. Önemsiz görülmesi ile ucuz maddelerden imal edilmesinde bir sakınca görülmedi… 

Zaman içinde ucuz petrol esaslı maddelerden imal edilen deterjanların tabak-çanakta kaldığı ve kansere neden olduğu karşımıza çıktı… Karşı karşıya kalınan bu durum analiz edildi, sorgulandı, görmezden gelinmedi. Ve organik deterjan imal edildi…

Evet, yeni dönemde organik deterjanlara hızla yöneliyoruz.

Çünkü görüldü ki, fazla para vererek organik ünvanıyla satın aldığımız meyve-sebzelerin, yıkanan ya da pişirilen tencere, kabın petrol esaslı deterjan kullanımı ile organikliği bozuluyor. 

Deterjan kalıntıları, çok iyi durulansa da kapta kalıyor. 

Hele hele bebek ürünlerinde… Giysilerinde organik pamuk etiketi arıyoruz, organik biberon, süt şişesi istiyoruz. Ama temizlediğimiz deterjan; kakao, buğday, patates nişastası ile yapılan yani organik olan değilse anlamı kalmıyor.

Midelerimize petrol esaslı deterjan kalıntılarını almamaya özen göstermeyi, onunla ve yarattığı tehlike ile “karşı karşıya” kalarak anlayabildik. 

Karşısına çıktık, ona karşı çıktık. Müzakere ettik. Bazen fikirler çarpıştı ama zenginlik buydu, doğru yol bulundu.

Karşı çıkmasaydık, kabullenseydik, onun yolundan yürüseydik, fikirler havada uçuşmasaydı, gelişemezdik…

Petrol esaslı deterjanlar ile hastalıkların çeşitlenerek çoğalmasına izin verirdik.

Hasta toplumlar; fark edemeyen, gelişemeyen, değişemeyen, karşısında durma cesareti gösteremeyenlerdir.

Başlangıçta doğru görünen şeyleri muhafaza etme gayreti, zamana, doğanın bizzat kendisine aykırıdır. 

Zamanı bir yerde muhafaza edebilmek mümkün müdür?.. Gençliğimizi muhafaza edebilmek mümkün müdür?.. Aldığımız bir tek nefesi içimizde muhafaza edebilmek mümkün müdür?.. Tabii ki hayır… 

Görüyor musunuz?.. Nefes almanın karşısına bile nefes vermek çıkıyor… İsterseniz nefesinizi kendinizde muhafaza etmeyi bir deneyin...

Demek ki tam karşısında durmak, sorgulamak, değişmek, olgunlaşmak ve sonraki nesile en sağlıklı ortamı devretmek doğamızda var.

Zamanın getirilerine bakıp, olanların karşısına çıkamazsak sağlıklı kalamayız. Gelişmek, değişmek zorundayız… Akciğerler bir şişmek bir inmek zorunda…

İhtiyaçlarımız ve tecrübelerimiz çevre dostu deterjanları da imal etmeyi sağladı. 

Belki bu da yanlış… Onu da yine zaman gösterecek. Yine yaşayacaklarımızın karşısına çıkacağız, sorgulayacağız. 

Görüp de görmezden gelirsek, duyup da duymazdan gelirsek, karşısına çıkacak cesareti gösteremezsek canımız yanacak…

Her durumun karşısına çıkabilmeli ve sorgulayabilmeli, doğrulayabilmeliyiz… Yolumuza sağlıklı devam edebilmeliyiz… 

Karşısında durup “mevzu” çıkartabilmek, bizim en güçlü “mevzimiz” olacaktır. Bizi koruyacaktır…

Anonim bir türküde der ki ”Seyreyle güzel Hazret-i Mevlâ neler eyler”…

Devran döner, insan dolaşır fakat etrafı seyrederek dolaşılması makbuldur. Âlemde neler olduğunu görmeli… Olanları seyretmeli, gören gözlerle bakmalı… Adeta yaşama nüfuz etmeli… Yanlışı, hastalığı gördüğünde, doğru tedaviyi uygulayacak gözlerle bakmalıdır…  

Yani karşısına çıkabilmelidir…