Her yazı, her iş, her edim, eylem, davranış bir vedadır aslında. Hiçbir şeyin geri dönüşü yok. Ve istikamet her kişi için, her var olan için tek.
Ağlayabilmek yeteneği varsa, faaliyette ise, o kişi gözyaşı medeniyetinin mensubudur.  Gözyaşı medeniyeti denince başkaları tarafından zulme uğrayan milletleri de anlamak mümkün ama asıl gözyaşı medeniyeti insanı o değil. Zulme uğradığı için ağlayan, ağlatılan insanlar yine de gözyaşı medeniyeti insanlarının uzağında değillerdir.
Necip Fazıl bir konuşmasında ağlayamıyorsan vay haline diyordu. Kimi zaman göz pınarları hep ıslak iken kimi zaman ağlamayı unutur insan.
Her gözyaşı döken gözyaşı medeniyetine dahildir ama, binlerce farklı sebeple gözyaşı dökülür.
En belli olanı bir başkasının gadrine uğramaktır. Ağlayan birini gören onu teselli etmeye başlarken bir soru ile başlar. Ne oldu, kim ne yaptı? Bir insanın, bir kitlenin bir veya birkaç kişinin haksızlığına, adaletsizliğine, darbına muhatap  olunduğunda gözyaşı akar.
Birey ölçeğinde ya da kitle ölçeğinde bir musibete muhatap olunduğunda gözyaşı kar. Tabi a Allah’ın gazabı olarak genelleyenler vardır.fet diye adlandırılan anlamlı mektuplar alındığında muhatap olan herkes gibi, haberdar olan çoğu insan da ağlar.

x     x     x

Anlamlı mektuplar olduğu halde tabi afetler sıfatıyla geçiştirilen mektuplar dengesi bozulan çevrenin, iklimin, havanın, suyun, yeryüzünün, denizlerin, göllerin nameleridir onlar.Uyarırlar insan denen yaratığı. İnsan olanlar anlar da yaratık olanlar anlamazdan gelir. O mektupları tabi afetler diye niteleyenler gibi Allah’ın gazabı olarak genelleyenler de vardır.

x     x     x

 Kumarda kaybeden de ağlar, aşkta kaybeden de. Kaybetmenin olduğu her yerde mutlaka bir kaybeden ve kaybettiği için de gözyaşı döken vardır. Başaramayanın da gözyaşı akar, bazen başaranın da. Acının gözyaşları olduğu gibi sevincin de gözü yaşlıdır.
Asıl göz yaşı medeniyetinin insanı da zulme uğradığı için ağlar. Ama ona zulmeden kendisinden başkası değildir. O nefsiyle şeytanıyla savaş halindedir. Çoğu kere nefis ve şeytan kazanır. Yaratan bu mağlubiyetin mukadder olduğunu bildiğinden tövbe kapısını yaratmıştır belki de. Nefis ve şeytanı karşısında, yenilen insan üzüldüğünde, ağladığında, gözyaşı döktüğünde tövbe kapısı açılır ve kul oradan rahmete dalar. Tövbenin esası acaba her yenilgiden sonra akacak gözyaşı ve o gözyaşının temizlediği yoldan rahmete dalmak olabilir mi?
Üç aylarda, daha çok da Ramazanda insani duygular daha hassas hale geliyor olmalı. Bu ayda ağlayanlar, gözyaşı dökenler, nefislerine uydukları için pişman olanlar daha çok görülüyor. Asıl gözyaşı medeniyetinin sınırları, mensuplarının sayıları Ramazan aylarında ortaya çıkıyor.
Yapılan hiçbir edim, fiil, eylem, faaliyet geri alınamaz, geri dönemez. İstikamet hep aynı yöne ve aynı hedefedir. Aslında her şey bir vedadır.
İşte geri dönüşü olmayan aldanışları için, nefis ve şeytan karşısındaki yenilgiler, mağlubiyetler için tövbe kapısı var ama, o kapının açılmasını sağlayan tek şey pişmanlık gözyaşlarıdır. Affedilmek, sadece cezadan kurtulmaktır. Yoka o yanlışın yapılmamış olması değildir. Yapılan yapılmış, atılan adım atılmıştır. Geri adım ileri atılmış adımı varlık aleminden izale etmez. Geri adım, ileri adımdan sonra atılan bir başka adımdır.