Tek tek hızla sanal hastalığa ‘Fomo’ya yakalanıyoruz. Aynı evde yaşayıp ta birbirimize  bakmayı bile unuttuk. Aile içi sohbet denen iletişim zaten çoktan unutulmuş gibi… Sanal arkadaşımızla daha çok konuşmaya başladık. Ya da onları merak etmeye!
Sabah kahvaltısından başlayıp elimize aldığımız telefonlarla sosyal ağdakilerle aile oluverdik.
Kahvaltı resmini çekip sosyal ağa gönderenlere bakmaktan, ne yemişler, ne giyinmişler diye takip etmekten evdeki aile bireyleri ile bağlarımız kopmuş durumda.
Teknoloji kolaylığını ve güzelliğini bile anlamıyla kullanamaz olmuşuz. İçimize, belleğimize, evimize almışız, onu, bunu, şunu… Evdeki aile ortamından,sevgi diyaloglarından çok uzaktayız.
Ne büyükannelerimizin masallarını dinleyebiliyoruz,ne anne ve babamızın örnek davranışlarını görebiliyoruz. Ne de çocuklarımızın günleri nasıl geçti, sıkıntıları neler ilgilenemez haldeyiz.
Ruh sağlığımızı radyasyona bağlamışız. Hepimizin elinde bir akıllı telefon ile iletişimlerdeyiz. Hem de yüzünü hiç görmediğimiz insanların yaşamlarını merak edip duruyoruz.
 Twitter da kaç takipçisi var, Facebook’ta kaç arkadaşı var.instagramda hangi fotoyu ve hangi mekanda, hangi kıyafeti giymiş diye bakıp bakıp duruyoruz. Gün başladığı gibi bitiyor. Onca iş, ders, sorumluluk minik bir ekran içinde kayıp gidiyor.
Akşam, gece yine aynı telefonla devam ediyor. Değişen bir şey olmuyor. Sonrada üretkenliğimiz, düşünce ve duygularımız kilitlenip donuklaşıyor.
 İsmimizle seslenen birini duyduğumuzda aval aval bakıp, “bana mı dediniz, anlamadım, bir şey mi dediniz?’’ diye algılama ve dikkat yeteneğimiz kaybolmuş ütopyada yaşıyoruz.
Acilen bu hastalıktan kurtulup, tedavi olmamız gerek. Yoksa sanal toplum ve sanal kimlikle ruh ve akıl sağlığımız iyiden iyiye çöküp gidecek.
Kaybolan benliğimizi, algılarımızı işleme almak için sanal dünyadan uzaklaşmamız gerektiği bilincine varmalıyız.
Teknolojiyi gerektiği zaman dışında kullanmamayı  öğrenmeliyiz.
Teknoloji araçlarındaki katılımcıları; arkadaş,dost yada çevre yapmak sadece; fanus içindeki balıklarla dolaşmaktan başka bir şeyin olmadığının farkına varmamız gerekiyor. Bunun için gerçek yaşamdan kaçıp su altında yaşamanın kendimize en büyük ceza olduğunu da bilmeliyiz.
Akıllı telefonların aklımızı başımızdan alıp, duygu ve düşüncelerimize virüs dağıtmaması için sosyal ağlardaki yaşamdan real yaşama dönme vakti geldi ve geçiyor.
Yoksa sanalzede  olup hiçbir akut yardımın bile bizi kurtaramayacağı sanal hastalık fomi ye yakalanmış durumdayız. Haberimiz ola…