İstanbul’da her ilçenin ve büyükşehirin Sosyal Hizmetler ve Kültür daire başkanlığı var. Yüzlerce salonda konser, sahne temsili, konuşmalar halkın kültürünü artırmaya ve beslemeye yönelik olarak icra ediliyor.
Ülkenin okuma yazma oranı, eğitim düzeyi yükseldikçe her alanda çok sayıda insandan hizmet alınabiliyor. İnanın konuşmacı olunan yerlerde dinleyicilerin her biri konuşmacı kadar o konuyu bilmekte ve katkıda bulunmaktadır.
Konuşmacı, ya da sanatın her hangi bir dalını icra eden sanat ve irfan adamı sorumluluk içinde olmazsa kazanç yerine zarar verebiliyor.
O zaman Sosyla Hizmetler ve Kültür Daire Başkanları görev verdikleri konuşmacıları, sanatçıları, irfan adamlarını doğru seçmek zorundadır.
Bu alanda izlenen ve hemen herkesi rahatsız eden bir durum var. Hangi ilçenin kültür faaliyetine gidilirse gidilsin bir esnaf var. Hemen her yerde 40-50 kişiyi geçmeyen bir esnaf. Konuşmacı taifesi hemen her faaliyette arzı endam ediyor.
Zannedersiniz ki İstanbul’da ağzı laf yapan, kültürel birikimi olan sadece bu 40-50 kişi. Hayır böyle değil ve hemen kültür seven ve bu toplantılara katılan insanı rahatsız eden bir durum. Ama kimse homurdanmaktan başka ses çıkarmıyor. Çünkü bir düzen var. O düzen içine girmenin şartları erbabınca biliniyor.
Geçtiğimiz günlerde böyle bir faaliyete katıldım. Konuşmacı hemen herkesle iyi geçinmeyi adet edinmiş bir mürai idi.
Mehmet Akif anılıyordu. Zaten dindar kesimin beylik 8 konusundan biridir Akif. Konuşmacı daha girişte salonda bulunan herkesi ve kendini de iman tazelemek zorunda bıraktı. ‘Mehmet Akif’in erken öldüğü konusunda edebiyat tarihçileri hem fikirdir’ dedi.
Konuşmanın sonunda söz aldım ve bu değerlendirmenin itikadımızla bağdaşmadığını, ecelin, doğumun ve nkeahın saatinin mukadder olduğunu anlattım. Eğer ben o düzeltmeyi yapmasaydım farzı kifaye yapılmamış ve o toplantıya katılan herkes oradan İslam dininden çıkmış olacaktı.
Söze başkaları da karıştı. Mehmet Akif’in Müslümanlığının tartışılacağını, 2. Abdülhamid’e muhalefet ettiği için böyle yazılar yazıldığından yakındı konuşmacı.
Mesele Akif ve 2. Abdülhamid değildi aslında. O yazıları yazanlar satır arasında şunu söylemek istiyorlardı. Mevcut lideri eleştirenlerin Müslümanlığını kabul etmedikleri meselesi.
Söz döndü dolaştı, Akif’in 2. Abdülhamid’e neden karşı çıktığı onun Fıransızca bildiği,Fıransız gazeteleri okuduğu ve Fıransız gazetelerinin de 2. Abdülhamid’i öven değil yeren yazılar yazdıklarını, Akif’in de o gazetelerin etkisinde kalarak eleştirilerde bulunduğu sonucuna gidildi. Konuşmacı buna da itiraz edtmedi, konuyu düzeltmedi. Bu durumda Akif bir jöntürk oluverdi.
Hayatın içinden çıkarılan Akif Fıransız gazeteleriyle olayları yorumluyor haline getirildi.
İşte toplantılar böyle ölçüsüz, densiz şekilde sürüp gidiyor.
Belediyeler bilhassa milli görüş gömleği giymiş Erbakan çevresinin insanlarını böyle kültür faaliyetlerinde konuşturarak maaşa bağlamış durumda.
Ama adım başı yapılan bu faaliyetlerde incir çekirdeği kadar hakikat yok. Çoğunun dinleyicisi de yok.
Dindar insanlar ülkeyi de şehirleri de yönetiyorlar ama dinin içi hızla boşalıyor. Ahlak ve maneviyat paraya tahvil edilmiş durumda.
Allah encamımızı hayretsin demekten başka çare yok…