Sevgili okurlarım, Cumartesi bir arkadaşın daveti üzerine Lara’ya gittim. Bana yapılan teklif ilçe başkanlığı ve belediye başkan adaylığıydı. Ülkesini seven bir şahıs için bu teklif iyinin çok ötesinde mükemmeldi. Arkadaş ayrıntıları anlattı ve: “Yazarsın, yazdıklarını ülken için paylaşmıyor musun? İşte sana yakışır özel ve güzel bir fırsat değerlendir, bize cevabını ver.” Dedi.

Sekiz yıldır Antalya’dayım. Türkiye’nin kılcal damarı olan can damarı olan bir şehirde uyum sorunu yaşıyorum. Çocukluğumdan itibaren Hollanda’da yaşantımın bana verdiği kanunu kuralları devlete karşı sorumlulukları yerine getirme alışkanlığımın abes görülmesine şahit oluyorum. Bizim ülkemizde de neden Avrupa ülkeleri gibi olmasın diyorum? 

Türk milleti olarak bizim Avrupa ülkelerinden ne eksikliğimiz var ki, diyorum? 

Arkadaşım bu düşüncelerimi bilen bir arkadaşımdır. Kendisine: “Teklifin hayır denemeyecek kadar güzel. Yalnız ciddi sağlık sorunumu daha yeni atlattım. Sağlığıma zarar verebilecek streslerden uzak durmam gerekiyor. Bunun yanı sıra malulen emekliyim çalışma yetkim yok.” Dedim.

Arkadaş öylesine damarımdan giriyordu ki, hayır diyemeyeceğim tarzdan bir durumda bırakıyordu: “Her iki kitabını da özenle inceledim, Vatan Bayrak Devlet Millet hakkında katıksız düşüncelerini çok iyi biliyorum. Sen Türkiye’de bir şeylerin düzelmesini istemiyor musun?” Dedi. 

 Arkadaşıma ve yanında bulunan beyefendiye: “Beni onurlandırdınız yalnız bu konuda kendi başıma karar veremem oğlumla görüşmem gerekiyor. Duruma olumlu bakarsa belki bir şeyler yapmayı düşünürüm. Ayrıca vatanıma yararlı olmak için ilçe başkanı belediye başkanı olmaya gerek yok ki, vatandaş olarak da ülkemiz adına çok şeyler yapılabiliriz.” Dedim.

Arkadaşım mesleğinin verdiği atiklikle ikna kabiliyetini sergiliyordu. Beni ikna edebilmek için inceden inceye damarıma basmaya çalışıyordu: “Oğlunu bahane etme sen özgür bir kadınsın. Ülkemizin bilinçli özgür insanlara ihtiyacı var. Teklifime hayır cevabı verirsen vatan hainisin.” Dedi. 

Arkadaşın vatan sevgisiyle dolu olduğunu ve ülkemizin düzene girmesi adına ailesinin rızkından dahi fedakarlık yaparak katkı sağladığını görmesem ben kendisini vatan haini bileceğim: “Bu teklifle benim üzerime çok ağır bir yük yüklüyorsun. Bana birkaç hafta düşünme zamanı tanı. Oğlumla da bu konuyu konuştuktan sonra cevabımı vereceğim.” Dedim.

Damardan giden arkadaşım hala ikna etmeye çalışıyordu: “Toplantı odası boş seni orada kimse rahatsız edemez. Oradan oğlunu ara konuş ve bize cevabını bu gün ver. Ayrıca kitaplarını ve yazdıklarını başkalarının okumasını daha çok insana ulaşmasını istemiyor musun? İşte sana mükemmel bir fırsat.” Dedi. 

Ülkede dört büyük parti var. Sorunları önce kendimizde aramak zorundaydık. Bunu göremeyen arkadaşıma: “Tamamda söz konusu parti bitti. Yalnızca adı kaldı. Sıfırdan tekrar başlamanın anlamı var mı? Adının güzel oluşu ülke adına güzel olacak anlamı taşımıyor. Düşünmem lazım cevabım hayır olursa bana vatan haini yakıştırması yapmayın. Ben vatanımı sizin tahmin edemeyeceğiniz kadar çok seviyorum.”Deyip oradan ayrıldım.

Aslında son sözlerimi arkadaşıma söylemiş ve hayır demiş oldum. Oğlumla konuşmamıza gerek yoktu. Onu çok iyi tanıyordum. Çünkü onu yetiştiren ana bendim ve aynı şeyleri tekrarlayacaktı. Bir ülkenin düzelmesi için yeni partilere değil yeni fikirlere ihtiyaç var. Avrupa ülkelerinin devlet kanunu yaptığı kurallar bizim dinimizde var. İslam devleti olan Türkiye’de bizler neden bu kadar kuralsız ve kural tanımaz olduk? 

Vatana Devlete Bayrağa Millete Kanunun Koyduğu Kurallara ülkemizin adına itaat etsek görevimizi yapmış olmuyor muyuz?

Sevgi ve saygılarımla.