Kırıldıkça çoğalanlar için yazıldı…

Kazanmak... Neyi, niye ve kime karşı? Hayatın en önemli kavramlarından biriydi aslında kazanmak. İlk günden itibaren bu öğreti ile hayata alıştırılıyorduk: Büyük balık olma zorunluluğuyla... Korku en büyük düşmanımız olmakla beraber, içimize yerleşen en büyük duygu olmayı da beceriyordu. Yalnız kalmaktan korkuyorduk. Zayıf olmaktan, güçsüz kalmaktan, ezilmekten korkuyorduk. Düşmekten... Düşersek kanayacak dizlerimizden korkuyor, annemize sığınıyorduk tüm çocukluğumuzla. Çocuk kalmaktan korkarken zamanla büyümekten korkmaya başladık. Âşık olmaktan korktuk. Aşk acısının ıstırabı devreye girdi. Kaybetmekten korkmaya başladık. Sevdiklerimizi, sevenlerimizi büyük bir bencillikle yanımızda istedik ve sırf ölümden korktuğumuz için sevdiklerimizden uzaklaştık. Kendimizden korkmaya başladık bu defa. Tehlikeli boyutlarda düşünebiliyor olmanın korkusu sardı benliğimizi. En korkunç şeylerle doldurduk içimizi. En ıstıraplı, dar vakitlerde ihtiyacı olan insanlara sırt çevirmeyi büyük bir pişkinlikle öğrendiğimizi fark ettiğimizde kendimizden had safhada korktuk. Vicdan girdi devreye. Onun sayesinde bazı şeylere ket vurmayı becerebildiysek ne âlâ!

Beceremediysek vay hâlimize! Korktuk! Düşüncelerimizden, yüreğimizden, dilimizden.., Kemiği yok ki dedik, istediğimizi söyledik.

"Kırdık mı? Üzdük mü?” demeden gelişigüzel savruldu yakıcı sözler.

"Yüreğimize laf geçiremiyoruz.” dedik. Aşk ıstırabı çektirdik çektiğimiz acıları çekmeyenlere çektirmek adına! Toy yüreğimizi zaman içinde öyle gelişigüzel kullandık ki sol yanımız olgunlaşacağı yerde çürüdü. Ağlamanın büyüsü biz büyüyünce kayboldu. Küçükken en ufak şeyler canımızı acıtıp ağlatabilirken büyüdükçe en büyük acılar karşısında direnmeyi öğrendik. Bunu da cesaret belirtisi saydık.

Tehlikeli boyutlara ulaştırdığımız bu yüreksizliğin temelinde yatan en önemli şeyin vicdan olduğunu unutarak körü körüne dünyaya bağlandık. Hâlbuki vicdanın devreye girebilmesi için durmadan konuşan insanların, konuşmadan durmayı öğrenmeleri gerekliydi. Mükemmeliyetçiliği öğretmeye çalışanların ne kadar mükemmel oldukları kuşku götürmezdi! Savaş... En büyük yıkım, en büyük kıyım... İnsanın insanı öldürme isteği canilik değil de nedir? Düşüncelerini öldürmeye çalışmak, duygularını öldürmeye çalışmak, heveslerini, sevgisini, özel oluşunu, masum hallerini baltalamaya çalışmak. Ne acınası…

Sevda kaçsın çayınıza..