“Onları (Size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürünüz. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte Kâfirlerin cezası böyledir.” (Bakara 2/191) 

“Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir.” “Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçerlerse zâlimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” “Haram ay haram aya karşılıktır. (hürmetler) (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (Bakara 2/92, 93, 94) 

“Allah ve Resûlü’nden kendileriyle antlaşma yapmış olduğumuz müşriklere bir ihtar!” (Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz; Allah size kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.” “Hacc’ı ekber (en büyük hac gününde) Allah ve Resûlü’nden insanlara bir bildiridir. Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz biliniz ki, siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz... (Ey Muhammed!) o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!” “Ancak kendileriyle anlaşma yaptığınız, müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadırlar. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.” 

“Haram ayları çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dost doğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan esirgeyendir.”

“Ve eğer müşriklerden biri senden emân dilerse, Allah’ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunduğu bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha) onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.” (Tevbe 9/1,2,3,4,5,6)

“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/28) 

Hicret-i Nebeviyye’nin 9. yılında, Haz.Ebû Bekr, hac emiri olarak ta’yin edilmiş ve Müslümanlarla birlikte Mekke’ye gönderilmişti. Bu sûre (Tevbe) Sûresi nazil olunca, Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Bu sûrede bildirilen Allah’ın emirlerini hac’da-Mekke’de, toplanan Müslümanlara tebliğ için Haz.Ali Kurban Bayramının ilk günü Akabe Cemaratında bütün huccaç’a bu âyeti Kerime’leri tebliğ etti. Haz.Ali’nin kâfilesi yaklaştığında, Peygamberin devesini sesinden tanıyan Haz.Ebû Bekr, “Bu Peygamber’in devesinin sesidir; Hele bakınız kim gelmiştir? 

Haz.Ali Efendimiz gelince, “Ey Ali Âmir olarak mı geldin, yoksa me’mûr olarak mı? diye sordu. Haz.Ali, sâdece bu sûreyi Mekke’de hacılara tebliğ için me’mûr edildiğini bildirdi. 

Haz.Ali bayramın birinci günü Akabe Cemeresi yanında ayağa kalkarak, kendisinin Haz.Peygamber tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu bildirdi ve bir hutbe irad etti (okudu). Sonra da, Tevbe Sûresinin başından otuz veya kırk ayet okuyarak dedi ki, “Ben dört şeyi tebliğe me’murum; 1- Bu yıldan sonra Ka’be’ye hiçbir müşrik yaklaşmayacak, 2- Hiç kimse çıplak olarak Ka’be’yi ziyaret etmeyecek. 3- Mü’minden başkası cennete girmeyecek, 4- Müşrik kabîle’ler tarafından bozulmamış antlaşmalar, antlaşma süresinin sonuna kadar mer’iyyette kalacak” 

“Ehl-i Kitap’tan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O’nun azabı) onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine koruk düşürdü; öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr 59/2) 

“Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları dünya’da (başka şekilde) cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için cehennem azabı vardır.” (Haşr 59/3) 

(Allah’ın Resûlü Medine’ye geldiği zaman, Yahûdî’lerden Nadiroğullarıyla, tarafsız kalmaları hükmünü taşıyan bir antlaşma yapmıştı. Bedir Savaşı’nda Müslümanlar galip gelince, Yahûdîler; Bu, Tevrat’ta kendisine zafer va’dedilen Peygamberdir, dediler. Fakat Uhud Savaşı’ndan sonra tamâmen değiştiler ve antlaşmayı bozdular. Bunların lideri Ka’b bin Eşref, kırk süvari ile Mekke’ye gidip Müslümanların aleyhine Ebû Süfyan ile ittifak yaptı. Bunun üzerine, Haz.Peygamber Ka’b’ın süt kardeşi Muhammed bin Mesleme’ye emir vererek bir gece onu evinde öldürttü. Bundan sonra Allah’ın Resûlü bir kıt’a asker ile Nadiroğullarının köylerini kuşattı. Yurtlarını bırakıp gitmelerini emretti. Haz.Peygamber’le antlaşma yapmak istemeleri üzerine ihata (kuşatma) kaldırıldı. Ekserisi Şam’a, Eriha’ya, Ezreât’a, Hire’ye bir-kaç ev de, Hayber’e gittiler.) 

Mekke Haremini vazeden, Hazreti Allah Celle Celâlûhû, Medine Haremini tespit ve ta’yin eden ise, Allah’ın izniyle şerî’at vazetmeye salâhiyetli olan Haz.Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizdir.   

Hicret-i Nebeviyye’nin 9.yılından i’tibâren, Mekke Haremi’ne de, Medine Haremine de müşriklerin, gayrimüslimlerin ayak basmalarına imkân verilmemiştir. 1.430 seneden beridir de bu yasak, müşriklerin, gayrimüslimlerin, Mekke-Medine harem’lerine ayak basmalarının yasak olması, büyük bir titizlikte tatbîk edilmiştir. 

Suûdî Arabistan’da bu husus, trafik işaret levhalarında sarahaten belirtilmektedir “Buradan öteye gayrimüslimlerin geçişleri memnûdur,”

Geçtiğimiz ay, ba’zı milletler arası Haber Ajans’larına, “Vatikan ile Suûdî Krallığı anlaştılar; Medine-i Münevvere’ye Vatikan tarafından bir Katolik kilisesi inşa edilecek,” tarzında haberler düştü. 

Yapabilirler mi, böyle bir şey imkân dahilinde mi? Olmaz, olmaz, demeyin! Zaman âhirzaman, gün yevmü’L-Beter. Beterin de beteri vardır. Teşebbüs edebilirler. Muvaffak olabilirler mi? Göreceğiz, yaşayacağız. 

Üsâme (İbn-i Zeyd) Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem yüksek bir mahalden Medine evleri arasından yükselen köşklere bakarak: Benim gördüğüm tehlikeleri siz görebiliyor musunuz? Ben, evlerinizin aralarına dökülen fitne ve felaket mahallerini şiddetli yağmur sellerinin açtığı yârlar gibi (gözümle) görüyorum” buyurdu. (Bu mu’cize-i Nebeviyye aynıyla zuhur etmiş Haz.Osman’ın şehid edilmesi üzerine başlayan bu fitneler, musîbetler, fâzılasız devam etmiş “Harre” vak’ası gibi bir takım elîm vak’alar bunları ta’kip etmiştir. 

Ebû Bekre radiya’llâhu anh’den, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’in: “Medine’ye Mesîh Deccâl’in (değil kendisi) korkusu (bile) girmeyecektir. O fitne günlerinde Medine’nin yedi kapısı olacak, her kapıda (Muhâfız) iki melek bulunacaktır,” buyurduğu rivayet edilmiştir. 

Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’in: “Medine’nin kapılarında ve medhallerinde (giriş yerlerinde) (muhafız) bir takım melekler vardır. Medine’ye ne Tâûn, ne de Deccâl giremez” buyurdu, dediği rivayet edilmiştir. 

Enes İbn-i Mâlik radiya’llâhu anh’den, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’i şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: 

“İslâm beldelerinden hiçbirisi kalmaz ki, onu Deccâl (orduları) çiğnememiş olsun; yalnız Mekke ile Medine bu istîlâdan masûn bulunur. Medine’nin kapı ve medhallerinden (giriş noktaları) hiç birisi bulunmaz ki, orayı saf saf melekler muhâfaza etmemiş bulunsun. Sonra meleklerin bu suretle muhafazasında bulunan Medine şehri, ahalisiyle beraber üç def’a sarsılır; Medine’de ne kadar kâfir ve münâfık varsa bunları Cenab-ı Hak Medine haricine atar; (Medine’de yalnız, halis mü’minler kalır.) 

Câbir radiya’llâhu anh’ten şöyle rivayet edilmiştir: 

“(Bir kerre) bir A’râbî Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’e gelip İslâm üzere arz-ı bi’at etmişti. Ferdası günü bu adam mahmûm olarak (sıtma hastalığına tutulmuş olarak) Huzur-u Risâlete geldi. Ve: 

- Yâ Resûla’llâh! Beni ikâle buyurunuz (Bedevî’lik halime dönmeme müsaade buyurunuz!) dedi. Resûlullah bu teklifi üç def’a kabûlden imtina etti. Ve sonra:  

- “Medine şehri demirci körüğü gibidir; temizi alıkor; kiri, pası dışarı atar,” buyurdu...